Hayat onda...
Hayatımızın en değerlisini, ekonomik hayat için meta olmuş bir maddeyi, değer paradoksunun asli unsuru “su” yu konuk ediyoruz köşemize. Hayatımızda kullanım değerinin artması ile birlikte önemli bir meta haline gelen su hem ekonomik hem de ekolojik açıdan artık çok daha değerli. Sıcak savaşların yerini soğuk savaşlara bıraktığı yüzyılların su savaşlarına gebe olduğu küresel anlaşmazlığın merkezindeki bir varlığa yazıyoruz araştırmamızı.
Ambalajlı su tanımlamasını yaptığımız su sektörü her geçen gün bir okyanus olmaya doğru ilerliyor. Tüketicilerin büyük kısmının ambalajlı su kullandığı günümüzde ulusal markalar ve yerel markalar arasındaki artan rekabet, kendisini ürün ambalajlarında, promosyonlu reklam içeriklerinde, ambalaj kapaklarında suyun berraklığında net bir şekilde gösteriyor. Markalar arasında daha sağlıklısını arayan da var daha az maliyetli olanını da. Alışkanlık edinen de var, fiyat unsuruna göre marka sadakatini ikinci plana atan da. Bazen kalite, bazen tat ve lezzet bazen de pH değeri tüketicin gözünde. Böylesine suyun bulanıklaşmasının mümkün olduğu bir ortamda tüketiciler ne kadar ürün farklılaştırması ile karşı karşıyaysa markalar da bir o kadar tüketici farklılaştırması ile karşı karşıyalar.
Suyun metalaşması nedeniyle markalar dönem dönem yoğun bir bombardıman altında kalsa da, artık tüketicinin hayatında önemli bir yere sahipler… Bazen en hararetli ortamlarda demlikteki çayda, bazen en heyecanlı anlarda tuzlu kahvede, bazen ise en ihtiyaç duyulan anda bebeklerin mamasında... Ekololojik hayatın sürdürülebilmesi için ne kadar önemli ve değerli ise su, bireylerin hayatına bir ürün yerleştirmesi olarak girmiş ambalajlı su ve markaları da o kadar önemli artık…
Benim Markam diğer aylarda olduğu gibi bu ay da hayatın her dönüm noktasına şahitlik eden su markaları ve tüketici arasındaki güven beğeni ve sadakati tüm berraklığıyla ortaya koyuyor...