Hasta Avrupa gençlik iksiri arıyor
Avrupa ekonomisi küresel rekabette eski gücüne kavuşabilmek için çareyi, bir dönemin Avrupa Merkez Bankası Başkanı ve İtalya Başbakanlarından Mario Draghi’de arıyor. Draghi’nin Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun talebiyle hazırladığı Avrupa Rekabet Gücünün Geleceği adlı strateji belgesi, bölge ekonomisini yeniden ayağa kaldırmayı vaat ediyor.
Raporda AB’nin özellikle ABD ve Çin’e karşı rekabet kabiliyetini önemli ölçüde yitirdiği tespitine yer verildi. Yine, Avrupa'nın ana ucuz enerji tedarikçisi olan Rusya'yı kaybetmesinin yol açtığı zorluklar ve savunma politikalarındaki değişiklikler de öne çıkarıldı. Yaşlanan Avrupa'da nüfus artışının sona erdiği ve nüfusun azalma sürecine girmesi de riskler arasında gösteriliyor. Öyle ki, 2040'a kadar her yıl AB iş gücü piyasasından 2 milyon kişinin çıkacağı öngörülüyor. Bu ise daralan bölge ekonomisinin üretim gücünü ve rekabetçi fiyat avantajını hiç olmadığı kadar zorlayabilir. Haliyle Draghi’nin çözüm önerileri de sermayeyi yeniden bölgeye çekecek büyük yatırım hamlesi ile regülasyonların hafifletilmesine odaklanmış durumda. Böylece ABD ve Çin ile giderek açılan inovasyon açığının kapatılması amaçlanıyor. Draghi’ye göre, AB'de yenilikleri ticarileştirmenin ve ölçeklendirmenin önünde çok fazla engel var. Yine, Avrupa'nın özellikle dijital teknoloji ve yapay zeka gibi alanlarda ortaya çıkan yeni fırsatları değerlendirmesi gerekli. Ayrıca, kaynak zengini ülkelerle tercihli ticaret anlaşmaları yapılması, doğrudan yatırımların koordine edilmesi, kritik alanlarda stok oluşturulması, temel teknolojiler için tedarik zincirini güvence altına alacak endüstriyel ortaklıklar ve savunma sanayi kapasitesinin artırılması da vurgulanıyor.
Küresel GSYH’nin Yüzde 17’si Avrupa’dan
Marmara Üniversitesi Avrupa Araştırmaları Enstitüsü’nden Prof. Dr. Mesut Eren, zayıflayan Avrupa ekonomisindeki dönüşüm çabalarını Z Raporu’na değerlendirdi. Mario Draghi'nin 9 Eylül’de açıkladığı strateji belgesinin uzun zamandır beklendiğine işaret eden Eren, “Avrupa Rekabetçiliğinin Geleceği adı verilen ve iki bölüm şeklinde hazırlanan raporun birinci bölümü 69 sayfalık ‘Avrupa için Rekabetçilik Stratejisi’, ikinci bölümü ise 328 sayfalık ‘Derinlemesine Analiz ve Öneriler’ bölümlerinden oluşuyor. Rapor, AB'nin global düzeyde karşı karşıya olduğu zorlukların ve fırsatların kapsamlı bir analizini sunmanın yanı sıra büyüme ve istikrarı teşvik etmeye yönelik stratejik yaklaşımlar geliştirmek ve uygulama düzeyindeki tedbirlere ilişkin çok sayıda, bazıları oldukça spesifik çözüm önerileri içeriyor” şeklinde raporu özetliyor.
Avrupa Birliği, 440 milyon tüketiciden oluşan bir iç pazar, küresel gayri safi yurt içi hasılanın (GSYH) yüzde 17'sini oluşturan bir payın yanı sıra iyi gelişmiş eğitim ve sağlık sistemleri ve yüksek düzeyde rekabet gücü olan bir ekonomik entegrasyon alanı konumunda. Prof. Dr. Eren’e göre tüm bunlara rağmen Avrupa Birliği’nin mevcut büyüme modeli, dış ticaret, enerji arzı ve dış güvenlik alanlarındaki son olumsuz gelişmeler nedeniyle tehdit altında bulunuyor. Raporun, özellikle doğrudan rakipleri olan ABD ve Çin’e karşı rekabet açısından önemli ölçüde geride kalındığına işaret ettiğini ifade eden Eren, “Draghi aynı zamanda AB'deki büyümenin, esas olarak zayıf verimlilik gelişiminin bir sonucu olarak düştüğünü ortaya koyuyor” diyor. Bu durumu bir örnekle açıklayan Eren, “1995 yılında AB iş gücü verimliliği ABD üretkenliğinin yüzde 95'i düzeyinde iken, göreli verimlilik şu anda yüzde 80'e düşmüş durumda” tespitini paylaşıyor.
Rekabet yarışının AB’ye maliyeti 750 milyar euro
AB Komisyonu'nun tahminlerine göre, yeniden rekabetçi bir Avrupa oluşturmak için gereken ek yatırım tutarı yılda en az 750-800 milyar Euro'yu bulabilir; bu da Avrupa Birliği GSYH'sindeki yatırım harcamalarına ayrılan payda yaklaşık yüzde 5’lik bir artışa tekabül ediyor. Bunun yanı sıra Eren’in dikkati çektiği bir diğer unsur da AB'de karar alma süreçlerinin hızlandırılması ve yönetişim yapılarının iyileştirilmesi ihtiyacı. Zira, raporun tüm AB ülkeleri tarafından benimsenmesi için düzenleme gerektiren politika alanlarının belirlenerek uygulamaya konulması şart; ancak bunun uzun ve zorlu bir yol olacağı da aşikar. Yaşanabilecek bu zorluğa atıfta bulunan Prof. Eren’e göre, AB içinde uyumlaştırılmış politika alanlarında regülasyonlar daha hızlı gerçekleştiriliyorken, üye ülkeler seviyesinde hayata geçirilmesi gereken düzenlemeler epey zaman alıyor.
Yeniden “BÜYÜK SANAYİ” politikasına dönüş
Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Derneği (TÜRDER) Genel Başkanlığı yanı sıra Rekabet Vakfı (REVAK) Yönetim Kurulu Başkanlığını da yürüten Prof. Dr. Uğur Özgöker ise söz konusu raporu, “Avrupa Birliği yeniden bir sanayi politikasına dönüyor” şeklinde özetliyor. Draghi'nin raporunu bir temenni belgesi olarak tanımlayan Özgöker, 2000 yılındaki “Lizbon Stratejisi” ve 2010’daki “Avrupa 2020 Stratejisi” adlı belgeler ile çoğu alanda benzerlik taşıdığına gönderme yapıyor. Özgöker, süreci şöyle anlatıyor: “Lizbon Stratejisi açıklandığında AB, dünyada rekabetçilik açısından 3’üncü sıradaydı. ABD 1’inci, Japonya 2’nciydi. 2000'de kabul edilen o belge de bir nevi rekabetçilik stratejisiydi. Yani; istihdam, yatırım ve büyümenin artırılması, iklim değişikliğindeki çevresel etkilerin bertaraf edilmesiyle, 2010 yılı itibarıyla AB'yi dünyanın en rekabetçi ekonomisi haline getirmek amaçlanıyordu. Peki, 2010 yılına geldiğimizde ne gördük? Avrupa Birliği 5’inci sıraya düştü. ABD 1’inciliğini korurken 2’nci sıraya Çin yerleşti. Oysa ki Lizbon Stratejisi, 2010’da birinci sıraya çıkılacak demişti. Hedefler tutmayınca bu kez 2010 yılında yine Draghi’nin raporuna benzer yeni bir rapor yayınladılar. Bu ise ‘Avrupa 2020 Stratejisi’ diye adlandırılan, kısaca; akıllı, sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme için gelecek 10 yıla dair yeni hedefleri içeriyordu. Ama AB, bu hedefleri de tutturamadı.”
Rekabetçilik yarışında ABD daha avantajlı
Yayımlanan bu raporların önündeki zorluklardan biri de Avrupa nüfusunun hızla yaşlanıyor olması. Bölgede her sene emeklilik ve ölümler nedeniyle iş gücü azalıyor. Şu anda Avrupa Birliği’nin iş gücü açığında 1960’lara dönüldüğünü belirten Prof. Dr. Özgöker, “Avrupa’da nüfus yaşlanıyor. Emeklilik oranının artmasıyla boşalan çalışma alanlarını yeni iş gücüyle dolduramayan bölge ülkelerinde işsizlik artışa geçti. Bu da üretim ve yatırımı zorunlu olarak düşürüyor ve GSYH’nin gerilemesine yol açıyor. İşte bu nedenle Avrupa 2020 Stratejisi de başarısız oldu. Şimdi Draghi’nin raporu rekabetçilikle ilgili yeni bir strateji olarak geliyor” diye konuşuyor. Hali hazırda Avrupa’nın sanayi politikası, ağırlıkla KOBİ ve girişimciliğe dayalı. Yeniden “büyük sanayi” politikasına dönecek olan Avrupa’nın bu kez işin içine inovasyon ve teknolojiyi katacağını ifade eden Özgöker, mevcut rakiplere Hindistan’ın da dahil olduğu rekabetçilik yarışında ise ABD’yi önde gördüğünü dile getiriyor. Enerji tedarik maliyetleri düşük olmasından dolayı ABD’nin daha avantajlı olduğunu değerlendiriyor.
Ağır regülasyonlar şirketleri kaçırıyor
AB’nin alametifarikalarından biri de oluşturduğu regülasyonlar. 2019-2024 arasında ABD’de 3 bin 500 yasa teklifinden 2 bini kabul edilmişken, AB’de aynı dönemde tam 13 bin yasa teklifi kabul edildi. Bu ise özellikle teknoloji tabanlı genç ve hızlı büyüyen sektörlerin bölgede barınmasını zorlaştırıyor. Bu durum rakamlara da yansıyor: Hali hazırda dünyada en büyük 50 teknoloji şirketinden sadece 4’ü Avrupalı. Hatta, 2008-2021 yılları arasında Avrupa’da kurulan Unicorn’ların üçte biri merkezlerini Avrupa dışına taşımış durumda. Şirketlere göre, regülasyonlara uyum çabasıyla vakit kaybetmek büyüme ve rekabetçiliğe zarar veriyor. Draghi’nin raporuna göre de, AB şirketlerinin yüzde 60’ı regülasyonları ve bürokrasiyi kendilerine engel olarak görüyorlar. Prof. Özgöker ise, durumu şöyle analiz ediyor: “Avrupa Birliği’nde teşvikler rekabet politikası kapsamında çok katı çerçevelere sahip. En ufak bir aykırılıkta milyarlarca Euroluk rekabet cezaları kesiliyor. Mesela Alitalia batmıştı. İtalya da bu şirkete teşvik vermek istedi AB ise buna karşı çıktı. Alman hükümeti Volkswagen’e teşvik vermişti, AB buna da karşı çıkmıştı ve gelinen süreçte bu şirket de küçülmeye başladı. Lufthansa da benzer süreci yaşadı. Dolayısıyla regülasyon konusu AB’de çok rijittir ve İngiltere’nin birlikten çıkmasının sebebi de budur. Bu nedenle Avrupa’daki yatırımlar daha karlılık getirebilecek esnek regülasyonlara sahip ülkelere kayıyor; Türkiye, Brezilya, Çin ve Hindistan gibi. Yeni dönemde belli ki regülasyonlara da esneklikler getirmeye çalışacaklar ama AB’nin ortak politikaları buna engel. Dolayısıyla AB’nin bu ortaklık politikalarında bir esneklik getirilebilir mi, takip edilecek. Yeşil dönüşüm, dijital dönüşüm, yapay zeka ve inovasyonla ilgili alanlarda yeni teşvik ve düzenlemeler gelebilir.”
İsrail’in Orta Doğu’da gerilimi artırması AB için risk
- Draghi’nin raporundaki senaryoların dışında bir de gerçek var: İsrail’in Orta Doğu’daki işgal girişimleri. Orta Doğu’da İsrail’in artan vahşeti Avrupa ekonomisi için karanlık bir dönemin habercisi olabilir.
Zira Prof. Özgöker’e göre bu gerilim, Avrupa’yı 1973 Arap-İsrail savaşıyla patlak veren birinci petrol krizindeki duruma sürükleyebilir. Elbette krizlerin her zaman fırsata dönüştüğü bir nokta da vardır. O anda ise Türkiye’nin Avrupa için önemi daha da artacak. Özgöker de buna dikkati çekiyor ve şunları söylüyor: “Zaten rapor, satır aralarında şunu diyor: Ham madde zengini ülkelerle tercihli ve serbest ticaret anlaşmaları yapalım. Yani, Suudi Arabistan’ı, Kuveyt’i vs. onları kastediyor, ‘Bunlardan sürekli enerji tedarikini garanti altına alalım’ demek istiyor. Asıl buradaki önemli nokta Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’dir. Çünkü sözde Kıbrıs Cumhuriyeti AB’nin üyesi, Türkiye de garantör, KKTC de bunun ortağı. Onun münhasır ekonomik bölgesinde doğalgaz ve petrol yatakları bulundu. Bunun Avrupa’ya taşınması lazım. Bunun için KKTC ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kara suları, kıta sahanlığı ve kara devleti toprakları elzem. Bizi baypas ederek birkaç proje denediler; hem fizibilitesi doğru değildi hem de güvenli değildi, vazgeçtiler. Enerji arz güvenliğini Türkiye olmadan sağlayamazlar. Dolayısıyla bu raporun tatbik edilebilmesinin önünde zorluklar var, bölgenin güvenliği Türkiyesiz sağlanamaz, aksi durumda bu raporu da tatbik edemez, 2030 yılında yeni bir rapor daha yayımlamak zorunda kalırlar. Ayrıca yaşlı ve emekliye ayrılan nüfus yükseliyor. Vasıflı ve kalifiye göçmenlerin kabul edilmesi şeklinde bu iş gücü açığı kapatılabilir. Dolayısıyla bu stratejinin tatbiki için Türkiye’ye azami şekilde ihtiyaçları var. Raporun kısmen de olsa başarılı olabilmesi için Türkiye’yi AB sistemi içine sokmaları, ya ‘tam üye’ yapmaları ya da Gümrük Birliği’ni derinleştirmeleri elzem.”