Gıdanın geleceği
Küresel fonksiyonel gıda pazarı son birkaç yılda katlanarak büyüdü. Pazarın pandemi sonrasında artan sağlık hassasiyeti, yaşlanan nüfus ve gelişmekte olan ülkelerde artan bilinç etkileri ile gelecek 5 yıl içerisinde 216 milyar dolardan 324 milyar dolar hacme ulaşması bekleniyor.
Fonksiyonel gıda kavramı 1980’lerin ortalarında Japonya’da ortaya çıktı. 1994’te ABD tarafından tanınan fonksiyonel gıdaların bulaşıcı olmayan hastalıkların görülme sıklığını azalttığını gösteren araştırmalar ve klinik çalışmalar bulunuyor.
Fonksiyonel gıdalar, insan vücudu için potansiyel faydaları olan sağlığı geliştirici maddeler veya doğal bileşenler içeren ürünler olarak biliniyor. Fonksiyonel bir yiyecek ve içecek, bütün bir yiyecek olabileceği gibi, fiziksel ya da zihinsel sağlık üzerinde yararlı etkisi olan maddeler içeren ya da bunlarla güçlendirilmiş yiyecek ya da içecekler olabiliyor.
Temel bileşenleri amino asitler, karotenoidler, diyet lifleri, yağ asitleri, fitokimyasallar, vitaminler ve mineraller ve diğer bileşenler olan fonksiyonel gıdalar, özellikle bağırsak ve sindirim sağlığı, kalp sağlığı, bilişsel sağlık, genel sağlık ve bağışıklık, kilo yönetimi ve benzeri işlevlere sahip ürünler olarak market raflarında daha fazla görünür hale geldi.
Probiyotik yoğurt, kolajenli içecek,propolisli çikolata...
BEE’O Propolis kurucu genel müdürü Aslı Elif Tanuğur Samancı’ya göre fonksiyonel gıdalar, endüstrileşmiş ülkelerde amacına uygun olarak üretilirken, ürünlere yasal boyut da kazandırılıyor. Bu ülkelerde fonksiyonel gıdaların bilinçli olarak tüketildiğini belirten Samancı, küresel fonksiyonel gıda pazarının 5 yıl içerisinde 300 milyar doları aşmasının beklenmesinin altındaki en önemli etkenin ise pandemi olduğunu söylüyor.
Samancı, pandeminin yanı sıra teknolojinin gelişmesiyle beraber, e-ticaretin ve internetten alışverişin yaygınlaşması, “bir tık” ile istenilen ürüne erişebilme kolaylığı ve sağlığı geliştirme ve hastalıklardan korunma endişesi, fonksiyonel gıdaların internet kanalı üzerinden temini konusunda büyük artışlara sebep olduğunun da altını çiziyor.
Mor ekmek üretim sürecinde aktif bir şekilde yer alan Arşen Makine Proje Geliştirme Koordinatörü Can Kayacılar da, fonksiyonel gıda konusunda artan ilginin bilinçlenme ile ilişkili olduğunu belirtiyor. “Eskiden insanlarımız sadece “doymak” için tüketiyorlardı. Ama artık sadece doymak için değil, sağlıklı olabilmek, sağlıklı kalabilmek için de tükettiklerini gözden geçirmeye, daha düzenli tüketmeye başladılar. Bu da aslında fonksiyonel gıdaların gelişmesinin önünü açmış oldu” şeklinde konuşan Kayacılar, bu gıdalara yoğun ilginin pandemi sonrasında da artış eğiliminde olduğunu yineliyor.
Türkiye'de de revaçta
Fonksiyonel gıdalar son dönemlerde Türk tüketiciler tarafından daha fazla tercih ediliyor. Samancı’ya göre fonksiyonel gıdaların üretim maliyetlerinin normal gıda ürünlerininkinden daha yüksek olmasına karşın, sağlığa olumlu katkılarının olması, böylece sağlık giderlerinin azalması ve tüketim miktarlarındaki artış nedeniyle, üreticilerin fonksiyonel gıdalara ilgisi tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de gün geçtikçe artıyor. “Tamamen doğal gıda maddelerinden ve bitkilerden elde edilen biyoaktif bileşiklerin ilave edilmesiyle oluşturulan fonksiyonel gıdaların sağlık açısından hiçbir olumsuz bir etkisinin olmaması da tüketiciye güven veriyor” diyen Samancı, pandemi ile beraber tüketicilerin de gıdaların sağlık üzerine etkileri hakkında çok daha hassas ve bilinçli olmaya başlamasının da bunda etkili olduğunun altını çiziyor.
Söke Un Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Eren Günhan Ulusoy’a göre ise şu an için Türkiye’de fonksiyonel gıda küçük bir pazar olsa da, önümüzdeki yıllarda hızlı bir şekilde büyüme potansiyeli bulunuyor.
Kayacılar ise Türkiye’de özellikle toplumda çok tüketilen ve temel gıda olarak bilinen tüm ürünlerin mutlaka bitkisel proteince zenginleştirilmesi gerektiğini belirtiyor. Kayacılar, ayrıca tıbbi ve aromatik bitkilerden süper kritik ekstraksiyon ile saflaştırılan çok etken bileşenlerin bu gıdalara eklenmesi halinde, ülkemizde yaygın olarak görülen obezite, kalp-damar hastalıkları, diyabet gibi hastalıkların önüne geçilebileceğini belirtiyor.