Faizde düşüş başladı sıra bankalarda
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Para Politikası Kurulu (PPK), tam 4,5 yıl aradan sonra, politika faizini (1 hafta vadeli repo ihale faiz oranı) 4,25 puan düşürerek yüzde 19,75 oranına çekti. Merkez Bankası, en son 25 Şubat 2015 tarihinde 0,25 puan indirim yapmıştı.
Aylardır MB faiz oranını düşürürse mali piyasalar bozulur, döviz kurunu tutamazlar diye korkutmaca, felaket senaryoları yazanlar fena yanıldılar. Faiz indirimi kararı 25 Temmuz 2019 tarihinde alınınca 1 ABD Doları’nın TL karşılığı 5,70 TL’den 5,77 TL’ye yükseldi ama hemen 5,65 TL’ye kadar geriledi. Bütün korkutmacalar fos çıktı, ezber bozuldu.
Esasında 2018 Mart ayından bu yana döviz – faiz – enflasyon üçgeninde Türkiye ekonomisinin verilerinin değerlerinin hak etmediği bir oyun, Türkiye ve ekonomisi üzerinde oynandı. Bu oyunu oynayanlar yurtdışı ve yurtiçi döviz ve faiz lobisiydi. 24 Haziran 2018’deki Başkanlık ve Parlamento seçimi ile 31 Mart 2019’daki mahalli seçimlerin yapılması bu lobilere büyük fırsat verdi. Çünkü seçimler öncesi iktidar partisini döviz kuru ve faiz oranlarını yükselttirmek için sıkıştırma fırsatını yakalamışlardı. Döviz kuru üzerinde yükseliş baskısı ile hem TL’nin değeri düşürtülerek anormal rant elde eden çevreler, aynı zamanda döviz kurunu baskılatmak için faiz oranlarını yükselttirerek, yüksek faizden de büyük rantlar elde ediyorlardı. Bir tahterevallinin bir ucunda faiz oranları, diğer ucunda döviz kurları, sürekli daha yükseğe çıkarmaya uğraştılar. Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, 25 Temmuz 2019 tarihli toplantısında aldığı 4,25 puanlık indirim kararıyla faiz ve döviz lobisine önemli bir darbe vurdu. Bu gelişmede tabii Cumhurbaşkanı başta olmak üzere güçlü siyasi irade ve ekonomi iradesini unutmamak gerekir. Bilindiği gibi, 10 ve 13 Ağustos 2018 tarihlerindeki finansal kur atakları üzerine, 13 Eylül 2018’de Merkez Bankası 6,25 puanlık faiz arttırım kararı almış ve politika faizini yüzde 24’e yükseltmişti. Söz konusu döviz kuru atağının arkasından, çok yüksek fiyat artışları, çok yüksek faiz oranları, yatırımların durması, üretimin azalması ve işsizlik artışı gibi olumsuz sonuçlar 2018’in ikinci yarısına olumsuz damga vurmuştu. YEP, Yeni Ekonomik Program, finansal tedbirler, döviz kuru tedbirleri vs. gibi aksiyonların neticesinde, 2018’in Ekim ayından itibaren mali piyasalarda bir dengelenme süreci yaşanmış, 2019’un ilk çeyreğinden itibaren ise reel sektörde, yani üreten kesimde bir dengelenme süreci başlamış ve yıl ortasına kadar bu dengelenme süreci devam etmiştir.
Bu aşamada TÜFE bazında yıllık enflasyon oranının Haziran 2019 itibariyle yüzde 15,72’ye düşmesi de Merkez Bankası’ndan faiz indirimi yapması beklentilerini arttırmıştı. Çünkü reel faiz 8,3 puana kadar yükselmişti. Bu arada, 6 Temmuz 2019 tarihinde Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya ekonomi yönetimiyle uyumlu çalışamama gerekçesiyle Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle görevden alınmış, yerine Başkan yardımcısı Murat Uysal atanmıştır. Mali piyasalar bu gelişmeye fazlaca olumsuz tepki vermedi. Çünkü enflasyon oranı yüzde 15,72’ye düştükten sonra faiz indirimi beklentisi karşısında, döviz lobisinin ve faiz lobisinin fazla bir direnci kalmadı.
Dış dünyada da konjonktür bizdeki gibi faiz indirimini işaret ediyor. ABD Merkez Bankası önceleri 2019’da faiz artırımı planlarken, ABD, AB ve Çin Merkez Bankaları ekonomilerindeki yavaşlama nedeniyle şimdilerde faiz indirimine gitme hazırlıkları yapmaya başladılar. IMF, son dünya ekonomisi görünüm raporunda dünya ekonomisinin 2019 yılı ortalama büyüme oranı tahminini yüzde 3,2’den yüzde 3,1’e düşürdü. 2019 yılı için, 2008-2009 dünya ekonomisi krizinden sonraki en düşük büyüme oranı tahminleri yapanlar bile var. Ancak Merkez Bankaları, ekonomik canlandırma tedbirleri ile bu olumsuz tahminleri değiştirmeye uğraşıyorlar. Avrupa Merkez Bankası da iyice yavaşlayan Avrupa ülkeleri ekonomilerini canlandırmak için önümüzdeki aylarda hem faiz indirimi hem de tahvil geri alım programı ile ekonomik canlandırma tedbirleri alacağını duyurmuştur. Bu yıl yüzde 6,1’e gerilemesi beklenen Çin ekonomik büyümesi de canlandırma tedbirlerini gerektirmektedir. Bu dış konjonktürel şartlar da, Türkiye için faiz indirme ve reel ekonomiyi, piyasaları canlandırma bakımından olumlu gelişmelerdir.
Gerçekte Türkiye ekonomisinin geçen 2018 Ağustos başında karşı karşıya kaldığı atak karşısında, siyasi tarafgirlik ile ülke ekonomisi hakkında akla hayale gelmez tezviratlar, felaket senaryoları yazılıp çizilmişti. Son 15-16 yıl boyunca ülke ekonomisinin kaydettiği gelişmeler kötülenmeye başlanmıştı. Adeta şirketlerin topluca batacağı, banka iflasları, bankaların yurtdışı kaynak bulamayacağı, dolar kurunun 10 hatta 12 TL’ye çıkacağı senaryoları Allah’a şükür hep fos çıktı. Daha sonra bizim S-400 füze sistemi alım kararımız ve F-35 uçakları siparişimizle ilgili ABD’nin Türkiye’ye müeyyide uygulama tehditlerine can simidi gibi sarılan döviz ve faiz lobisi, Türkiye ekonomisinin direnci ve alınan tedbirler sayesinde umduklarını çok şükür ki bulamadılar.
Bundan böyle faiz de enflasyon da artık iniş trendine girmiştir. Döviz kurunun spekülatif amaçlı artmayacağı inancı ve güveni şirketlerde ve döviz hesabı olan vatandaşlarda iyice pekişirse, sonbahar başından itibaren dövizde, enflasyonda, faizde dengeli ve istikrarlı bir süreç başlayacaktır. Merkez Bankası’nın hamlesinden sonra, kamu bankalarının ve özel bankaların ticari kredi faiz oranlarını, konut, otomotiv ve ihtiyaç kredisi faiz oranlarını hızlıca düşürmeleri beklenmektedir. Bu tablo, ülke ekonomisi için 2019’un ikinci yarısında ekonomik büyümenin hızlanmasını ve istihdamın artmasını sağlayacaktır.