Eylül’e kadar önemli ama sonrası çok daha önemli olacak

Cüneyt Paksoy.
Cüneyt Paksoy.

Son analiz yazımızda pivot olarak gördüğümüz Haziran ayının temmuz ve sonrasında ciddi belirsizlikler devrettiğini ve global ölçekte piyasalar için makro-mikro gelişmeler ve jeopolitik riskler dışında global siyasetin bir numaraya taşındığını aşağıda tekrar verdiğimiz paragrafla belirtmiştik…

“Özetle artık sadece Fed ve ECB kararları, jeopolitik riskler ve ekonomilerde piyasalardaki görünümler değil, bakmamız gereken bir ciddi siyasi süreç var… ABD seçimleri yaklaşırken, Avrupa’da AB parlamento seçimlerinde yaşanan aşırı sağcıların zaferi sonrası Fransa erken seçim kararı ve tüm Avrupa’ya yayılan etkiler ve Uzak Doğu’da Çin, Hindistan dışında Rusya’nın yanına müttefik arayışları ve bunun gibi birçok haber başlığını izlemek zorunda kalacak bir piyasa gerçeği var… Türkiye başlığını anlatırken perspektifi 3 bölüme ayırmış ve siyasi sürece de önemli bir yer vermiştik… Artık global ölçekte de buna benzer süreçleri ve etkilerini çok yakından izleyeceğiz… Ve sizlerle paylaşma gayreti içinde olacağız…”

Nitekim ABD, Avrupa, Ortadoğu ve Asya tarafında son yaşananlara baktığımızda siyasi gelişmelerin belirtmeye çalıştığımız gibi gerçekten çok önemli olacağı bir döneme geçmiş bulunuyoruz… Hem ekonomik gelişmeler hem de piyasa fiyatlamaları siyasetin gölgesinde uzunca bir dönem geçireceğe benziyor… Siyaset aynı zamanda global ticaret içinde sorunlu bir dönem anlamına geliyor. Gümrük duvarları, yeni ticaret karşıtı önlemler vs. (Eski Trump döneminde çokça gördüğümüz ifadeler…)

ABD siyasal tarihinde az görülür nitelikte süreç devam ediyor. Son değerlendirmemizde “Bir ABD başkanı yetersizliği ile güvenlik sorunu olarak gösterilirken diğer ABD Başkanı ölümle sonuçlanabilecek bir suikasta uğruyor. Bu durumu normalleştirme çabaları bize çok naif geliyor. ABD içinde ulusalcılarla küreselcilerin savaşı adım adım çok daha belirgin hale geleceğe benziyor. Bunun da ABD merkezli tüm dünyayı her anlamda etkileme riski de masada olacaktır… (Umarız bir siyah kuğu daha ABD’den çıkmaz…)” demiştik.

Nitekim Joe Biden görevden çekilirken (el çektirilirken) yerine kim Trump’ın önünü tıkayacak aday olabilir? tartışmaları devam ediyor. Biden'ın başkanlık yarışından çekilme kararından hemen sonra Hillary Clinton'dan Gavin Newsom'a ve milyarder yatırımcı George Soros'a kadar (bizce çok enteresan bir destek…) demokrat isimlerin birçoğu, Başkan Yardımcısı Kamala Harris'i destekledi. Bakalım Trump’ın önü kesilecek mi? Soros isminin sahne alması ve piyasa cephesinden yapılan değerlendirmeleri gördüğümüzde ABD’de finansal piyasaların ve özellikle SP500 içinde yer alan küresel ölçekli şirketlerin şimdilik rahatsız oldukları kesin…

Aslında haklı oldukları bazı konularda var. Trump’ın İsrail’e özel yakınlığı ile bilinen Başkan yardımcısı adayı Senatör James David (JD) Vance çok sert ifadeler kullandı. Vance, eski Başkan ve Başkan adayı Donald Trump’ın ekonomik gündeminin “Wall Street’e hizmet etmeyeceğini” direk söyledi.

Trump’ın Beyaz Saray’a geri dönme girişiminin merkezinde yer alan temalara değindi. Kırsal ve yoksul toplulukların Washington ve Wall Street tarafından terk edildiği bir Amerika tasviri yaptı. Vance, 2008 finansal krizine gönderme yaparak ‘ekonomiyi çökerten’ Wall Street baronlarını eleştirdi.

Bunlar çok sert ifadeler. Trump’ın da şimdiden Fed’e “Ben gelmeden faiz indirmeye kalkmayın, ben gelince gerektiğince indireceğim” demesi de şok ifadeler… Piyasaların kurtarıcı olarak bel bağladığı bağımsız Fed’in ve zamanında Trump ile sert düşen Başkan Powell ve ekibinin yapacakları ve yapabilecekleri çok daha önemli hale gelecektir. Fed kimse fazla dile getirmese de çok net siyasetreel gerçekler ve piyasalar arasında sıkışmış durumda.

Siyasette gelecek mutlaka her iki yönde yeni gelişmelere gebe olacaktır ama piyasalar her şey netleşmeden ve ABD seçim sürecini ve sonrasını net görmeden rahatlamayacaktır. Bunu bir kez daha hatırlatalım.

Özetle ‘Nakit Kral’ dönemi devam ediyor ve uzun bir süre daha edecektir görüşümüzü koruyoruz. Son yazımızda ‘Kötü veri- Riskli Başlık ve İyi Piyasa’ modunun geçerli olacağını belirtmiştik… Bunda değişim yok ama artık Fed’in yükü çok daha ağır hatta ECB ve diğer bütün majör merkez bankalarının tek derdi makroekonomi enflasyon vs. olmayacaktır. Finansal istikrarı korumak her şeyden önemli hale gelmiş görünüyor.

  • Fed toplantısı Temmuz sonu netleşecek. Fed Başkanı Powell şahin kalsa da piyasada beklenti oluşturacak cümleler kullanmaya başladı ve son konuşmasında da buna devam etti.

Powell, enflasyon tarafında ilk çeyrekte daha fazla ilerleme kaydedemediklerini belirterek, ikinci çeyrekte biraz daha ilerleme kaydedildiğini söyledi ve kapıyı araladı.

Fed'in ilk faiz indirimine eylül ayında gitme ihtimaline ilişkin para piyasalarındaki fiyatlamaların sorulması üzerine ise Powell, “Herhangi bir toplantıyla ilgili şu ya da bu şekilde bir sinyal vermeyeceğim” dedi. Ama hemen arkasından ikinci çeyrek ekonomik verilerinin politika yapıcılara enflasyonun merkez bankasının yüzde 2'lik hedefine doğru ilerlediğine dair daha fazla güven sağladığını ve muhtemelen yakın vadeli faiz indirimlerinin önünü açtığını söyledi.

Asıl cümle ise “Fed faiz indirimi yapmak için enflasyonun yüzde 2'ye ulaşmasını beklerse, çok uzun süre beklemiş olur” ifadesi oldu… Yani kararlı şahin Powell enflasyon riski tamamen kalkmasa da en azından gelinen durumun taşıdığı risklere bağlı olarak şimdilik piyasalara moral vermeye çalıştı.

Kararlarını toplantıdan toplantıya alacaklarını yineleyen Powell, aynı zamanda bu kararların verilere dayalı olacağını vurguladı… ABD'de yaklaşan başkanlık seçimleri öncesi Fed'in bir tarafı kayırdığına dair eleştiriler nedeniyle faiz oranlarını düşürmek istemeyeceği görüşlerinin de sorulduğu Powell, kararlarını gelen verilere, gelişen görünüme ve risk dengesine göre vereceklerini, siyasi düşünceleri dikkate almadıklarını kaydetti… (siyasi soruya siyasi bir cevap)

Özetle Powell, Trump’ın yukarda belirttiğim uyarısını not etmiş ve kendince sözlü yönlendirme metodu uygulamaya çalışıyor. Piyasa bir faizden iki hatta üç faiz indirimine geçebilmek için Fed’i sıkıştıracak ve karşısında da Trump olacak. Bu bağlamda Temmuz toplantısında resmi karar ve açıklamalar piyasalar tarafından yakından izlenecektir.

Bu konuda kafası karışık sadece siyasiler Fed ya da piyasa değil… IMF gibi küresel ölçekli önemli bir kurumda da bu kafa karışıklığını ve anomaliyi yaşıyor. Haziran ayında Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Kristalina Georgieva ABD Merkez Bankası’nın (Fed) politika faiz oranlarını en azından 2024 sonuna kadar mevcut seviyede tutması gerektiğini söylemişti ve bizim devamlı üzerinde durduğumuz önemli bir riske de gönderme yapmıştı.

Büyük mali açığın kamu borcunun GSYH'ye oranında sürekli bir yukarı ivme yarattığına değinilen açıklamada, ticaret kısıtlamalarının devam eden genişlemesi ve 2023 banka iflaslarının vurguladığı zayıflıkları ele almada yetersiz ilerlemenin de önemli aşağı yönlü riskler oluşturduğu kaydedildi. (önemli bir vurgu…)

Aynı açıklamada, mevcut politikalar altında genel hükümet borcunun istikrarlı bir şekilde artması ve 2032 yılına kadar GSYH'nin yüzde 140'ını aşmasının beklendiği ifade edilerek, yüksek açıklar ve borçların ABD ve küresel ekonomi için giderek artan bir riske yol açtığı vurgulandı…(İşte Trump’ın korumacı politikalarının odak noktasını teşkil eden finansal kara deliklere vurgu…)

  • Temmuz ayına geldiğimizde ise Aynı IMF’den farklı bir isim olan Uluslararası Para Fonu (IMF) Sözcüsü Julie Kozack, Fed’in bu yılın ilerleyen dönemlerinde faiz oranlarını düşürebilecek konumda olacağını öngörmeye devam ettiklerini söyledi. Yani görülen lüzum üzerine bir U dönüşü de IMF’den gelmiş oldu….

Ama bizim asıl konsantre olduğumuz risklerden en önemlisi tekrar altılı çizili şekilde verildi. Kozack, ABD’de bütçe açığının çok yüksek olduğuna dikkati çekerek, özellikle ekonomi güçlüyken, borcun GSYH oranının kararlı bir düşüş seyrine sokulması için harekete geçilmesi gerektiğini ve bunun da geniş kapsamlı bir dizi mali önlemi gerektireceğini ifade etti. Kozack, net faiz ödemelerinin orta vadede bile yüksek kalmasının beklendiğine işaret ederek, bu nedenle ABD’ye bütçe açığını ve borcunu azaltmak için harekete geçilmesi çağrısında bulunduklarını dile getirdi. (Bunlar tam Trump’a uygun paslar aynı zamanda…)

Tam bu noktada hatırlatalım. IMF’den önemli bir açıklama dünya ekonomi forumunda gelmişti… IMF'ye göre dünya genelinde kamunun borcu milli gelirin yüzde 93'üne ulaştı. Pandemi öncesi dönemin 9 puan üzerine denk gelen bu oranın 2030'da küresel milli gelire denk geleceği tahmin ediliyor… Bu inanılmaz bir rakam global finans piyasalar için ve global ekonomi için en önemli risk olmaya devam edecek…

Dünya Ekonomi Forumu Başkanı Borge Brende, “Napolyon savaşlarından beri böyle borç görmedik” diyerek konunun önemini çarpıcı bir cümle ile vurgulamaya çalıştı… IMF’ye göre dünya ekonomisi enflasyonist baskılara rağmen şaşırtıcı derecede dirençli ama yine de borç büyüklüğü kurumu endişelendiriyor. IMF raporunda dikkat çekilen iki ülke ise Çin ve ABD. Her iki ülke de yüksek kamu borcuna sahip. IMF’ye göre gevşek bir maliye politikası zaman içerisinde doların üzerinde baskı yaratabilir. Bu da pandemide hassaslaşan dünya ekonomisi için fonlama maliyetini artırabilir. (Yani kamular borç çevrimine gittikçe reel sektörü krediye ulaşım noktasında manevra alanı kademe kademe daralacak… Bu sürecin en yakın örneğini Türkiye’de zaman içinde gözlemledik!

Özetle global piyasalar temkinli iyimserlik içinde kalmaya devam ederken ‘Kötü veri, riskli başlık ve iyi piyasa’ modu merkez bankalarının çevresinde dönmeye devam edecek… Aslında bu analize Çin’de yaşananlar ve başta AB olmak üzere diğer bazı önemli bölge ve ülkelerde gördüğümüz riskli süreçleri de eklememiz gerekiyor… Arada gerektikçe o başlıkları da paylaşacağız ama gördüğümüz bu yaz sıcak geçerken Eylül sonrası daha da sıcak geçeceğe benziyor. Piyasalarda olumlu senaryolar olsa da biz kendi haber analiz bakışımızda ve majör fiyatlar içindeki analiz takibimizde şimdilik temkinli kalmayı seçiyoruz. Değişimler oldukça da paylaşma gayreti içinde olmaya devam edeceğiz!