Enerjide Türkiye Yüzyılı
Cumhurbaşkanı Erdoğan 28 Ekim 2022 tarihinde Cumhuriyet'in kuruluşunun 100. yılına ithafen yeni dönemi tanımlamak ve bu dönemde gerçekleştirilmesi hedeflenen amaçları ortaya koymak maksadı ile “Türkiye Yüzyılı” başlıklı bir vizyon belgesi açıkladı.
Erdoğan’ın
"Dünyanın yeni ve hayati meydan okumalarla karşı karşıya olduğu şu dönemde, Türkiye Yüzyılı programımızla Cumhuriyet'imizin yeni yüzyılına güçlü bir başlangıç yapmak istiyoruz."
ifadesi ile özetlemeye çalıştığı program 16 farklı başlıktan oluşuyor. Üretim, verimlilik, kalkınma, sürdürülebilirlik ve istikrar gibi ana başlıkların olduğu programın tanıtımına ilişkin yaptığı konuşmanın içerisinde Erdoğan’ın en çok alan ayırdığı konulardan bir tanesi de enerjiydi.
Enerji konusu kuşkusuz Türkiye’nin en önemli başlıklarından bir tanesi. Zira Türkiye maalesef enerjide net dışa bağımlı bir ülke ve bu sebeple ödemeler dengesi tarafında enerji kaynaklı sıkıntılar dönem dönem ciddi boyutlara ulaşıyor. Hatta öyle ki enerji etkisi hariç rakamlara bakıldığında Türkiye’nin cari fazla verdiği dönemler de oluyor.
Öte yandan küresel enerji fiyatlarındaki yukarı yönlü hareketler Türkiye’nin enflasyonunda maliyet kanalından gelen baskıyı artırıyor. Özellikle akaryakıt fiyatlarındaki artışların nihai mal ve hizmet fiyatlarına geçişkenliğinin oldukça yoğun olduğunu görüyoruz. Ayrıca hem doğalgaz fiyatlarındaki artış hem de doğalgaz fiyatlarındaki artışa bağlı elektrik üretim maliyetlerindeki artış sanayiinin girdi maliyetlerini de sürekli artırıyor. Bu bağımlılık ve üretim maliyetinin enerji fiyatlarına olan bu duyarlılığı zaman içerisinde Türkiye’nin üretimdeki rekabetçiliğine de olumsuz etkiler yapabiliyor. Ayrıca içeride yaratılan katma değerin dışarı transferine neden olan bu durum diğer yandan sürekli sıcak para ihtiyacını da tetikleyen bir ekonomik bağımlılığı da beraberinde getiriyor.
Türkiye’nin sıcak paraya olan bağımlılığının politika yapıcılar üzerindeki etkisi ve dönem dönem spekülatif kur ataklarına neden olacak şekilde doğurduğu sonuçlar uzunca bir süre ekonomideki kırılganlıkları üst düzeyde tuttu. Özellikle döviz kuru geçişkenliği nedeniyle enflasyon hedeflemesi politikasının üstü kapalı bir kur hedeflemesine dönmesi de ekonominin sağlığının sadece döviz kuru seviyesinin üzerinden ölçülmesi gibi gerçekte yanlış olan bir algının oturmasına neden oldu. Döviz kurunun ekonominin barometresi gibi algılanması kurdaki her hareketin fiyatlama davranışlarında izaha muhtaç hareketleri de beraberinde getirdiğini gördük. Görüldüğü üzere enerjideki dışa bağımlılık bir yandan maliyet kanalından baskı oluştururken diğer yandan da “gerçek dışı beklentiler” kapsamında oluşan fiyatlama davranışları enflasyonu tetikledi.
Diğer yandan enerjide dışa bağımlılık konusu uluslararası ilişkileri de yakından ilgilendiriyor. Her ne kadar Türkiye’nin enerji tedarik kontratları uluslararası hukuk çerçevesinde işlese de dönem dönem Türkiye’ye enerji ihraç eden ülkelerin çeşitli bahanelerle enerji meselesini bir silaha dönüştürdüğüne de şahit olduk.