Enerji denkleminde yeni kodlar
Dünya, normalleşmenin başlaması ile sonbahardan itibaren artan enerji emtia fiyatları ve enerji kısıtlamalarıyla karşı karşıya kaldı. Jeopolitik risklerle beraber arz güvenliğinin de tehlikeye girdiği bu süreçte ülkeler, enerji çeşitliliğini artırmanın yani sıra yeni enerji arz kaynakları bulma konusunda hummalı bir çalışmaya girdi. Rusya başta olmak üzere enerjide stratejik konumda bulunan ülkelerin bu avantajlarını siyasi olarak kullanmak istemesi dolayısıyla enerji, yıl boyunca çok denklemli bir mesele olmayı sürdürecek.
Pandemi sonrasında sanayide çarkların son sürat dönmeye başlaması, tüm dünyada emtia fiyatlarında yükselişe neden oldu. Kapanmaların ardından, ülkelerin toparlanma sürecine girmesi petrol, doğalgaz, kömür taleplerinin artışına ve fosil yakıt piyasalarında büyük dalgalanmalara yol açtı. Enerji konusundaki gelişmeler, bir süredir dünya çapında yüksek seyreden enflasyonu da etkileyen temel unsurlar arasında.
Küresel salgınla rekor bir düşüş yaşayan enerji talebi, normalleşmeyle beraber ivmesini yeniden yukarı çevirirken, petrol ve doğalgazda ihracatın kontrolünü elinde bulunduran Rusya ve OPEC’in tekel konumu da denklemin bir başka parçasını oluşturuyor.
Üretimin düşük seviyede kaldığı 2020’de, Brent ham petrolün 38 dolara kadar düştüğü petrol piyasasında da artan talep, halen karşılanabilmiş değil.
- Normalleşme ardından OPEC’in üretimi istenilen kadar arttırmaması nedeniyle oluşan arz kısıtı nedeniyle, fiyatların 2022’nin ikinci yarısına kadar yüksek seyredeceği tahmin ediliyor.
Avrupa'nın en uzun kışı
Ülkelerin rekabet edebilirliğinin önemli bir parçasını oluşturan enerji fiyatlarında artış, 2008’den bu yana en yüksek seviyesine ulaştı. Buna göre spot piyasalarda Avrupa ülkelerinde elektrik fiyatları son bir senede 4 katı artış gösterirken, doğalgaz fiyatlarındaki artış ise 6 kat olarak gerçekleşti.
Avrupa’nın elektrik üretiminde yüzde 20 oranında kullanılan doğalgaz fiyatlarının artışında, kıtanın bu konuda Rusya’ya olan bağımlılığı ve Rusya’nın aktardığı gaz miktarını arttırmaması, kışın mevsim normalleri üzerindeki seyri nedeniyle hane halkı talebinin yüksek olması yanı sıra yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanan elektriğin düşük kalması gibi faktörler etkili oldu. Ancak bu konuda en büyük belirleyici, dünyanın fabrikası konumunda bulunan Çin’deki talep artışı.
Dünyanın en büyük nüfusuna sahip ülkeleri olan Çin ve Hindistan, geçtiğimiz yılın sonundan itibaren elektrik üretiminde en yüksek oranda kullanılan kömür tedariği konusunda sıkıntı ile karşı karşıya kaldı. Pandemi ile üretimi düşen kömürdeki fiyat artışı ve kömür stoklarının azalması; Çin ve Hindistan’da elektrik kesintilerine, birçok fabrikanın üretimini durdurmasına ve enerji tasarrufu için trafik ışıklarının kapatılmasına varan önlemlere neden oldu.
Son dönemlerde Çin, yeterli kömür tedariki sağlanamadığı durumlarda, enerji ihtiyacı için doğalgaz ve LNG (sıvılaştırılmış doğalgaz) tercih ediyor. 2021 itibariyle bir önceki yıla göre Çin’in doğalgaz talebi yüzde 16 arttı. Çin’in kömür yerine sıvılaştırılmış doğalgaza yönelmesi de, spot gaz piyasa fiyatlarını arttıran bir başka gelişme oldu.
Türkiye Enerji Stratejileri ve Politikaları Araştırma Merkezi (TESPAM) Başkanı Oğuzhan Akyener’e göre de enerji krizini petrol fiyatları ya da uranyum fiyatları üzerinde değil, özellikle doğalgaz ve kömür üzerindeki fiyat krizi olarak tanımlamak mümkün. “Özellikle Asya piyasalarında kömür ile başlayan bir kriz söz konusuydu. Kömürün tonunun 80 dolarlardan, bir önceki yıla kıyasla 300 dolarlara çıktığını gördük. Kömür piyasalarında yüksek dalgalanma, arzın talebi karşılayamaması durumu ve oluşan bu kriz, ülkeleri ikame kaynak olarak düşünülen doğalgaza yönlendirdi.
Çin de spot doğalgaz piyasalarında saldırgan ticari hamleler üzerine yoğunlaştı. Bu da küresel doğalgaz fiyatlarının yükselmesine neden oldu” şeklinde konuşan Akyener’e göre bu süreçte Avrupa’nın yenilenebilir enerji hamleleri dâhilinde hidrokarbon kaynakların tüketiminin azaltılması konusunda fazla erken frene basması da önemli bir gelişme oldu. Soğuk geçen kış ve kurak geçen yaz ayları nedeniyle Avrupa’nın özellikle RES ve HES potansiyelini yeterince değerlendiremediğini söyleyen Akyener’e göre, bu süreçte Avrupa’nın kömür tüketimini arttırmasının gösterdiği gibi, AB’de kullanılan popüler söylemlerin içinin boş olduğu ve hedeflerin tutmayacağı da görülmüş oldu.
Akdeniz Ülkeleri Enerji Şirketleri Birliği Petrol ve Gaz Direktörü Sohbet Karbuz’a göre de Avrupa’nın bu süreçte yaptığı en büyük hata, enerji arz güvenliğinin Yeşil Mutabakat ile arka plana atılması oldu. Fosil yakıtlardan çıkış kapsamında kömür santrallerinin hızla kapatıldığını, doğalgazın arama, üretim, altyapı ve kullanımının önüne geçilmeye çalışıldığını ve nükleer enerjiden çıkılacağının belirtildiğini hatırlatan Karbuz,
Eğer daha fazla rüzgâr ve güneşe yatırım yapılsaydı bu durumla karşılaşılmazdı gibi savlar ortaya atılıyor. Fakat gerçek şu ki rüzgâr ve güneşe dayalı enerji sisteminizi ne kadar büyütürseniz büyütün; rüzgâr esmeyince, güneş ışıldamayınca bu sistemin kesintisiz bir şekilde enerjiyi emrinize amade etmesi en azından bugünkü şartlarda mümkün değil
şeklinde açıklamada bulunarak bu durumun bir anlamda Avrupa’nın enerji politikalarının bir sınavı olduğunu belirtiyor.
Rusya'nın en büyük kozu
Dünyada keşfedilmiş doğalgaz rezervinin yüzde 25’ini elinde bulunduran Rusya ise enerjide stratejik rolünü koruduğu gibi, bu avantajını siyasi olarak da kullanmaktan çekinmiyor. Ukrayna ile yaşanan son kriz, akıllara yeniden Rusya, Avrupa’ya aktardığı gazı keser mi? sorusunu getiriyor.
Hatırlanacağı gibi 2006-2009 yılları arasında Rusya, yine Ukrayna ile yaşanan kriz sonucunda kendisine yaptırım uygulayan Batı ülkelerine gaz akışını kesmiş ve bu durum enerji fiyatlarında çok büyük artışlar getirmişti. Bu durum, halen yüzde 40 oranında Rus gazına bağımlı durumda olan Avrupa’nın alternatif arayışına girmesine yol açarken; AB ülkeleri, ABD, Katar ve diğer ülkelerden LNG ithalatını artırdı. 2020’de AB’nin Rusya’dan gaz ithalatı yüzde 9 düşüş göstererek bölgenin Rusya’ya olan bağımlılığı bir miktar azalsa da, Rusya, ithal edilen gazın en büyük tedarikçisi olmaya devam ediyor.
Avrupa ise Rusya’nın doğalgaz kozuna karşılık, enerji tedariki konusunda elini güçlendirmeye çalışıyor. Bu konuda sadece ocak ayı itibariyle LNG ithalatını 11,8 milyar metreküp gibi rekor bir miktara çıkaran Avrupa, depolama kapasitesini artırmak için de çalışmalara başladı. ABD de Avrupa’ya doğalgaz tedariki için Asya ülkeleri ile görüşmelerini sürdürüyor. Avrupa’nın enerji krizi karşısında aldığı önlemlerden biri de, Avrupa Komisyonu’nun yeni nükleer enerji ve doğalgaz projelerini sürdürülebilir yatırım içerisinde değerlendirme kararı oldu.
Ukrayna krizi, enerji fiyatlarındaki dalgalanmaları arttırırken, Akyener’e göre, kriz halen yükselme eğiliminde olan doğalgaz fiyatları ve petrol fiyatlarının yukarı yönde baskılanmasına neden oluyor. “Arz-talep dengeleri fiyatları çok güçlü değiştirebilirken, Ukrayna krizi aslında fiyatları çok güçlü değiştirmiyor. Arz talep dengesizliği olmasa aslında Ukrayna krizinin, enerji fiyatları üzerindeki etkisini konuşmayacağız” diyen Akyener’e göre bölgede bir savaş ihtimali ise oldukça düşük.
Türkiye'nin eli güçlü
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in “30 yıldır bu sektörün içindeyim. Böylesini görmedim.” sözleriyle özetlediği enerji krizi, Türkiye’de şu an için sanayide 3 günlük doğalgaz ve elektrik kısıtlaması ile atlatılmış görünüyor. İran’ın teknik arıza nedeniyle 10 günlük gaz akışını durdurması nedeniyle alınan önlemler, enerjide dışa bağımlılığı azaltmanın gerekliliğini de bir kere daha ortaya koydu.
Sohbet Karbuz’a göre, Türkiye’nin enerjide çeşitliliği sağlamasının yanı sıra alacağı başka önlemlerle, olası enerji krizlerinin etkilerini en aza indirebilmesi mümkün. Etkin talep yönetimine dikkat çeken Karbuz, bunun da temel 3 unsurunun olduğunu belirtiyor. Buna göre enerji verimliliği uygulamaları ile sanayideki buhar kazanlarından, konutların iyi yalıtımına kadar her alanda enerjiyi etkin kullanmak büyük öneme sahip. İkinci unsur olarak ise toplumun her kesimine enerji tasarrufu bilincinin aşılanması ve son olarak düşük gelirlileri korurken, enerji fiyatlarına uygulanan sübvansiyonların azalması gerekiyor. Karbuz’a göre enerji krizleri karşısında güçlü olabilmek için uzun vadeli enerji stratejisi ve planları uygulanması da büyük öneme sahip. “Bu strateji ve planlar hazırlanırken Avrupa Birliği’nin yaptığı hataya düşülmemeli ve ideolojik saplantılardan kaçılarak Türkiye şartlarına uygun gerçekçi bir enerji yol haritası çizilmelidir” diyen Karbuz, bu konuda sanayi ve ekonomi planlarının bir arada değerlendirilmesini tavsiye ediyor.
Güzergah çeşitliliği de sağlanmalı
Halen Türkiye dış ticaret açığının en büyük nedeni olan enerji ithalatı, ocak ayında 9 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Sanayide, elektrik üretiminde ve meskenlerde kullanılan doğalgaz konusunda dışa bağımlı olan Türkiye’nin doğalgaz ihtiyacı, büyük ölçüde boru hatları ve LNG ile sağlanıyor. TürkAkım ile Rusya’dan, TANAP ile Azerbaycan’dan ve Doğu Anadolu Doğalgaz Ana İletim Hattı ile İran’dan boru hatlarıyla satın alınan doğalgazın yanı sıra Cezayir, Nijerya ve Katar’dan LNP ile tedarik sağlanıyor. Türkiye’nin ithal ettiği doğalgazın yüzde 32’si konutlarda, yüzde 28’i elektrik santrallerinde ve yüzde 26’sı sanayide tüketiliyor.
Enerjide çeşitliliğin sağlanabilmesinin yanı sıra doğalgazda arz tedarik kaynakları ve güzergâhların çeşitlendirilmesinin de büyük önemi bulunuyor. Petrol ve kömürde tedarik çeşitliliğinin daha kolay olduğunu, ancak doğalgazda bunun çok kolay olmadığını dile getiren Karbuz’a göre İran’dan gaz akışının durduğu kış aylarında bu konu sürekli gündeme geliyor ve bu nedenle kaynak ve güzergâh çeşitliliği için Doğu Akdeniz ve Irak gazının da Türkiye’ye getirilmesi gerekiyor.
Doğu Akdeniz artık siyasi koz olarak kullanılamayacak
Son dönemlerde Türkiye’nin enerji çeşitliliğinin sağlanabilmesi konusunda ise İsrail gazı öne çıkmaya başladı. Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin ısrarla savunduğu Doğu Akdeniz Boru Hattı (EastMed) ile İsrail’in Leviathan bölgesindeki doğalgazın Avrupa’ya taşınması konusundaki anlaşma, son olarak ABD’nin de desteğini çekmesi ile masada kaldı.
ABD’nin EastMed’in hayali bir proje olduğunun farkında olduğunu ve bunu sadece siyasi bir argüman olarak kullanıldığını söyleyen Akyener, “ABD artık Kıbrıs’ta, İsrail’de, Ortadoğu’da daha fazla sorunla uğraşmak istemiyor. Çünkü Çin ile arasındaki soğuk savaşa odaklanmak istiyor. Gerçekte ABD, East Med’in gerçekçi bir proje olmadığını da gayrı resmi olarak ifade ediyordu, ancak Türkiye’ye karşı siyasi bir koz olarak kullanıyordu ve Yunanistan’ın da bunu kullanmasına müsaade ediyordu. Artık ABD’nin burada gerilim politikasını sürdürmekten vazgeçtiğini söyleyebiliriz” şeklinde açıklamada bulunarak, bu gelişme ile Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikalarında daha rahat oyun kurabilecek kabiliyeti elde ettiğini ifade ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ukrayna dönüşündeki açıklaması ile yeniden gündeme gelen İsrail gazı için en uygun rotanın Türkiye olduğu konusunda da uzmanlar olumlu görüş bildiriyor. Bununla birlikte öncelikle proje önündeki hukuki, fiziki ve teknik engellerin ortadan kaldırılması gerekiyor.
Türkiye’nin zaten Türk Akım hem de TANAP/TAP üzerinden Avrupa’ya gaz sevkiyatında transit ülke konumunda olduğunu ve yüzde 8 ila yüzde 10 arasında hacmin Türkiye üzerinden Avrupa’ya sevk edildiğini hatırlatan Akyener’e göre, İsrail gaz rotasının Türkiye üzerinden tesis edilmesi, Türkiye’nin rolünün artması ve Doğu Akdeniz bağlamında elinin güçlenmesi anlamına gelecek ve bu gazın Türkiye’ye gelmesi, kaynak çeşitliliğini arttırması, gaz piyasa oluşturma ve gaz ticaret merkezi olması ile alakalı somut bir zemin hazırlayacak.
- Doğu Akdeniz dışında Türkiye’nin Karadeniz’de keşfettiği doğalgazın da arz güvenliği ve güzergâh güvenliği açısından önemi büyük olacak.
Şu an için, toplam 540 milyar metreküp doğalgazın nakli için, yıl içinde üretim öncesi tamamlama operasyonlarında sona gelinmesi ve 2023 itibariyle gazın kullanılması planlanıyor.