Ekonominin yeni yol haritası
Türkiye; yeni ekonomi politikasını kendi imkân ve kabiliyetleriyle tesis etmeye karar verdi. Merkez Bankası’nın eylülde başlattığı faiz indirimine ekim ve kasımda sürdürmesi, Türkiye’nin yeni politika setindeki kararlılığının en önemli göstergesi. Faiz indiriminin ardından finans piyasalarında dikkat çeken bir manipülasyon yaşandı. Dolar/TL dengesi 13,5 liraya kadar tırmandırıldı. Ancak yaratılmaya çalışılan kaosun pratik ve torik karşılığı yok. Çünkü Türkiye ekonomisinin gerçek tablosu, estirilmeye çalışılan kötümser havanın aksine bambaşka bir görünümde.
Ülke ekonomisine ilişkin temel göstergeler, kurlardaki hareketliliğin spekülatif olduğunu anlatıyor. Büyüme, yatırım, istihdam, ihracat başta olmak üzere ekonomideki aktivitenin güçlü olduğunu gösteren onlarca parametre var önümüzde. Turizm gelirleri ile konut, araba, beyaz eşya satışları gibi harcama kalemlerinde de Türkiye geçmiş dönemlere göre artan bir ekonomik hareketlilik yaşıyor. Benzer bir tablo, kamu maliyesinin güçlü yapısını ortaya koyan cari denge, bütçe açığı ve kamu borcu kalemlerinde de var.
Bu durum; Türkiye ekonomisini sadece döviz kurunu baz alan dar bakış açısı yerine büyük bir pencereden değerlendirmeyi gerektiriyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 22 Kasım tarihli kabine toplantısının ardından ana hatlarıyla anlattığı yeni ekonomi politikası, Türkiye’nin ayakları üzerinde kalabilme duruşunun habercisi. 2013’ten beri düşük faiz politikasını her uygulamaya yeltendiğinde güçlü bir itirazla karşılaşan Türkiye, bu kez kararlı. Peki yeni dönemin ekonomi politikasının temelinde ne var? Uygulaması ve takvimi nasıl işleyecek?
Eski Türkiye’de uluslararası krizlerde faizler yükseltilir, kurlar devalüe edilir, insanlar işten çıkarılır ve enflasyon da yükseltilerek ülke fakirleştirilirdi. IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların kapısı çalınır, bunların uyguladıkları her reçete, sıcak paracıların çıkarını düşünen kısa sürede rahatlama sağlayan orta ve uzun vadede ülke sanayisini yok ederek tekrar krize davetiye çıkarırdı. Türkiye bu kısır döngüden çıkmaya kararlı.
Yeni dönemde; faiz ve döviz kuru ikilisini esas alan bir makroekonomik yaklaşım yerine düşük faiz yüksek üretim hacmine dayanan temel politika ekseninde yol alınacak. Bununla yüksek istihdam, yüksek ihracat, düşük cari açık ve düşük dış borç hedefleniyor. Düşük faiz avantajı ile birlikte ihracat artışından elde edilen geliri ithalatın en büyük kalemleri olan enerji, hammadde ve ara malı yatırımlarına yönlendirilecek. Bu sayede hem enflasyon üzerindeki kur baskısını azaltılabilir hem de istihdam artışı sağlanabilir.
Ekonominin en büyük sorunu olan cari açık; Türkiye’yi bugüne kadar hep dış borca bağımlı kıldı. 2011 yılında 106 milyar dolara kadar çıkan cari açık, 2015 yılının sonuna kadar yüksek kalmayı sürdürdü. Aşırı değerli TL nedeniyle bu durum yatırımı, üretimi, istihdamı ve ihracatı baltaladı. Türkiye ithalat cenneti haline geldi. 2016’nın başında ancak bu yanlışın farkına varıldı ve aşırı değerli TL politikasından dönüldü.
Yıllarca dikte edilmiş “yüksek faiz, düşük enflasyon” politikasının yanlışlığını yapısal cari açık veren Türkiye’nin yeni politika anlayışı, ülkenin kendi ekonomik dinamiklerine dayanıyor. Pandemi koşullarının Türkiye’ye sunduğu tarihi fırsat da düşük faizle yatırım, üretim, istihdam ve ihracatını arttırma imkânı sunuyor. Genç nüfusu, kalifiye işgücü, siparişlere hızlı cevap verme pratiği, güçlü lojistik altyapısı, gelişen teknolojisi ve cazip yatırım olanakları istikrarlı bir kalkınma sürecinin habercisi gibi. Hükümetin yaptığı ve tamamladığı alt yap projeleri ve ekonomide aldığı tedbirler yeni ekonomi politikalarının başarmasında büyük fırsatlar sunuyor. Başkanlık sistemi sayesinde siyasi istikrarın olması ayrı bir şans. Düşük faiz-yüksek kur politikasına devam edilmesi durumunda ekonomik parametrelerdeki etkisinin Haziran 2022’de görülmesi hedefleniyor.