Döngüsel ekonomide başarı hikayesi
Organik atıklardan sentetik petrol üretimi için çıktıkları yolda biyogaz ve proses çıktısından da organomineral gübre üreten Altaca Grup, döngüsel ekonomide örnek oldu. Organik atıklardan enerji üretirken, atıkların çevreye verdiği zararın önüne geçiliyor, ortaya çıkan posa gübreye çevrilerek hem çevresel zarar engelleniyor hem de tarımda verimlilik en üst düzeye taşınıyor.
Sentetik petrol üretimi için çıktıkları yolda biyogaz ve gübre üretimine başlayan Altaca Grup, bugün hem atıkların çevreye zarar vermesinin önüne geçiyor hem de ülke ekonomisine katkı sağlıyor. Sentetik petrol üretimi için hammadde hazırlığı yaparken, ortaya çıkan gazdan biyogaz üretimine başlayan şirket, biyogaz prosesinin çıktısının gübre değerini fark ederek nitelikli organik gübre üretimine yöneldi. Gübre ar-ge çalışmaları sırasında, Türkiye’de toprakların kimyasal gübrenin yanlış kullanımı nedeniyle nasıl organik yapısının bozularak verimsizleştiğini fark ettiler. Bu alana yoğunlaşarak hem ülke topraklarımızın verimliliğini artıracak hem sağlıklı besin üretimini hem de çevre ıslahına katkı sağlayacak olan organomineral gübreyi keşfettiler. Sentetik petrolle başlayıp biyogaz ve organomineral gübre üretimine kadar uzanan sürecin ayrıntılarını Altaca Grup Yönetim Kurulu Üyesi Gökhan Yetkin ile konuştuk.
Enerji faturaları hem dünyada hem de Türkiye’de en çok konuştuğumuz konuların başında yer alıyor. Enerjide dışa bağımlılığı azaltacak en ufak bir hamlenin bile hayati önem taşıdığı bir süreçten geçiyoruz. Sizin de bu noktada geliştirdiğiniz yeni teknolojiler var. Nedir bu teknolojinin hikayesi?
Sentetik petrol üretmek, dünyada pek çok firmanın üzerinde çalıştığı bir konu. Yaklaşık 10 yıl önce Danimarka’da bu alanda çalışma başlatmış, ama ilerleyememiş bir firmayı satın aldık. Organik atıklardan sentetik petrol üretme üzerine çalışıyorlardı. Katalitik sıvılaştırma olarak tanımlanan yüksek teknolojili bir çalışmaydı. Gebze Teknopark’taki pilot tesisimizde, Danimarkalıların aşamadığı teknolojik problemleri çözdük ve pilot tesis ölçeğinde sentetik petrol üretmeyi başardık. Ar-ge sürecinde üretim önce laboratuvar ortamında başlıyor, daha sonra hedeflenen endüstriyel tesisin yaklaşık yüzde bir oranında simüle edildiği pilot tesis ölçeğinde üretim gerçekleştiriliyor. Endüstriyel tesisin bir önceki basamağı ve teknolojinin kendisini ispat ettiği kabul edilen aşama ise; hedeflenen endüstriyel tesisin en az yüzde 25’i oranında bir demo tesiste sürdürülebilir üretimi gerçekleştirmek.
“Danimarkalıların sıkıştığı noktayı biz aştık”
Demo tesiste üretimi gerçekleştirirseniz, bu artık proven (ispat edilmiş) ve yatırım yapılabilir bir teknoloji olarak kabul edilir ve endüstriyel ortama aktarılır. Bizim teknolojimizin laboratuvar ölçeğini Danimarkalılar gerçekleştirmişti. Pilot tesislerde tıkanmışlardı, o yüzden de projeyi kapatmaya karar vermişlerdi. Organik hammaddeyi yüksek ısı ve yüksek basınç altında gerçekleştirmek gerekiyor. Buna hem ekipman dayanmıyor, hem de process (işlem) parametrelerini sağlıklı bir şekilde sağlayamıyorsunuz. Biz yüzde 100 Türk mühendisliği ile bu problemleri aştık ve sürekliliği sağladık. Sağladık ama; bunlar sözde kolay, uygulamakta zor şeyler. Hiç kolay olmadığını ve tüm dünyanın bu alanda yarış halinde olduğunu ifade etmek isterim. Ülkemizde ar-ge çalışmalarına yaklaşım konusunda söylenecek çok şey, yaşadığımız çok ciddi deneyimler var, ama bu apayrı ve ilginç bir röportaj konusu olur; hiç girmeyeyim. Pilot tesis sürecinin başarıyla tamamlanmasını takiben, Gönen’de kendi öz kaynaklarımızla bir demo tesis inşasına başladık. Bu süreçte hammadde aramaya ve hazırlama süreci tasarlamaya başladık. Organik atıkları öğütmemiz ve pompalanır hale getirmemiz gerekiyordu. Kullanmayı planladığımız hammaddenin bir gaz potansiyeli olduğunu fark ettik.
Kullanmayı düşündüğümüz negatif değerli büyükbaş hayvan ve tavuk dışkısı ile diğer organik maddelerin bir gaz potansiyeli vardı. O sırada ülkemizde biyogazla ilgili teşvikler bulunuyordu. Biz de yine Gönen’de bir biyogaz tesisi yapmaya karar verdik.
Yine yüzde 100 Türk mühendisliği ve zaruret olmadıkça ithal bir ürün kullanmadan… Tesis 2016 yılında İngiltere’de farklı dallarda iki ödül kazandı. En iyi endüstriyel tesis seçilerek başarımızı dünyada kanıtladık. 2.2 megawattlık bir tesis kurmamıza rağmen sistemimiz çok verimli çalıştığı için bunu 3.6 megawattlık enerji üretecek hale getirdik.
Bir anlamda sentetik petrol serüveniniz biyogaz teknolojilerine mi evrilmiş oldu?
Elimizdeki yatırımları tamamladıktan sonra sentetik petrol teknolojisine ve yine bunun içinde yer alan gazlaştırma üzerinde eksik kalan çalışmalarımıza devam etmek istiyoruz ama, sentetik petrole hammadde hazırlama serüvenimiz, bu alanda kazandığımız başarılarla biyogaz teknolojisine bizi sürükledi diyebiliriz.
Biyogaz tesisleri aslında ciddi bir atık bertaraf tesisleridir. Biyogaz tesisine atık olarak büyükbaş hayvan ve tavuk dışkısı, bitkisel atıklar ve tarım atıkları (mısır sapı, pirinç sapı, anızlar vs.) alırsınız. Kontrollü bir şekilde çürüterek gaz, gazı yakarak da elektrik elde edersiniz. Bu üretim sırasında atıkların hepsi gazlaşmayacağı için elinizde yine bir organik madde kalır. Kalan balçık kıvamında bu maddeyi sıkarak sıvı ve katı fazını ayırırsınız. Bunu işleyerek gübre haline getirebilirsiniz. Katı kısmını işlemek, nispeten kolaydır. Tarım Bakanlığımız bunların kurutulmasını, sterilize edilmesini ister. Ama tesislerde ciddi bir de sıvı çıkışı vardır ki; bu sıvı işlerseniz gübre, işlemezseniz problemli bir atıktır.
Biyogaz tesislerinin sıvı çıktısını değerlendirmek hiç kolay değildir, teknoloji ve ek yatırım gerektirir. İçerisindeki kuru madde oranı oldukça düşüktür ve yoğunlaştırmak için de ek enerji sarfetmeniz gerekir.
Diğer taraftan, bu ürettiğinizi de satmak için pazar gerekir. Biyogaz tesisleri bu alanda çok zorlanmaktadır. Biz de bu konuda zorlandık, ama çalışarak ilerledik ve patentli gübre üretim teknolojileri geliştirdik, sonra sıra bu gübrenin satışına geldi.
“Kimyasal gübrenin yanlış kullanımı toprakların yapısını bozmuş durumda”
Ürettiğimiz gübreyi nasıl satacağız diye araştırma yaparken, önemli bir şey fark ettik. Fark ettiğimiz şey, sağlıksız tarım uygulamaları ve kimyasal gübrenin çok uzun süredir yüksek miktarda kullanılması nedeniyle topraklarımızın yapısının bozulmuş olmasıydı. Aslında bunu herkes dile getiriyordu ve tek sorumlusunu kimyasal gübre olarak tanımlıyordu. Bu, içinde doğru da bulunduran bir yanlıştı. Kötü üretilmiş kimyasal gübreyi bir tarafa bırakalım, problem ; iyi üretilmiş kimyasal gübre değil, kimyasal gübreyi adeta verimi etkileyen tek faktör olarak düşünüp fazla miktarda kullanmak ve toprağı organik gübre ile desteklememekti. Yani sağlıklı ve verimli bitki yetiştirebilmek için, organik gübrenin en az kimyasal gübre kadar gerekli olduğu üretici tarafından bilinmiyordu.
Kimyasal gübre toprak için zararlı mı?
Kimyasal gübreler zararlı sanılmasının aksine sağlıklı besin yetiştirmek için gerekli konsantre besin öğeleridir. Aynı zamanda bitkiye ve toprağa kimyasal gübre kadar yüksek miktarda ve kolay uygulanabilir şekilde besin verebilen başka bir besleyici bulamazsınız. Ana besin ögeleri olan azot, fosfor, potasyum oranları organik gübrelerde yüzde 2 civarındadır. Ama kimyasal gübrelerle bu oranı yükseltebilirsiniz. Örneğin yüzde 45 azot içeren bir gübre olsun. 100 kg kimyasal gübreyle tarlaya 45 kg azot veriyorsunuz demektir. Aynı azotu organik gübreden vermeye çalışırsanız çok yüksek miktarlarda organik gübre vermeniz gerekir. Göreceli olarak ucuz olan organik gübre, size fiyat+uygulama maliyeti ile daha pahalıya gelir. Gerçekçi olmak gerekirse, besin maddesi olarak kimyasal gübreler değerli, ama tek başına yetersizdir. Topraktan besine geçtiği için nasıl kimyasal gübre azalıyorsa, organik madde de her yıl azalır ve toprağı organik gübre ile desteklemezsek hem verim düşer, hem toprak yapısı bozulur, hem de sağlıksız besinler yemiş oluruz.
“Türkiye topraklarında organik madde oranı yüzde 1'in altında”
Organik gübre beslemesi ihmal edildiği için ülke topraklarımızın organik yapısı bozulmuş durumda. Sağlıklı ve verimli tarım yapabilmemiz için topraktaki organik madde oranının yüzde 3’ün üzerinde olması gerekiyor.
Fakat Türkiye’de toprakların organik madde oranı; şu anda ortalamada yüzde 1’in altında. Organik gübre, bu eksikliği çabucak giderdiği için, ürettiğimiz organik gübreyi toprağa verdiğimizde ortalama yüzde 20-30 arasında verim artışı ile karşılaştık. Toprak organik maddeye o kadar aç ki; ideal organik gübreyi bırakın, herhangi bir organik düzenleyici verseniz bile olumlu tepki veriyor. Fakat biz organik içeriği ve besin içeriğini zenginleştirerek bu organik gübrenin en iyisini yapmaya çalıştık. Mineral gübre, organik gübre, ve destekleyicilerin sağlıklı ve dengeli kullanılacağı “iyi tarım” uygulamalarının doğru tercih olduğunu düşündük. Sağlıklı bitki beslemesinde organik ve kimyasal gübreyi ayrı ayrı kullanmanın maliyet artırıcı olduğunu ve uygulama zorluğu getirdiğini görerek, doğru yöntemin organik ve mineral gübreyi birleştirmek organomineral gübre üretmek olduğu kanaatine ulaştık. Gübre alanında bu ürünün geleceği olduğuna inandık. O yüzden, gübre pazarlamak için kurduğumuz firmamızın mottosunu da ‘Gübrenin Geleceği’ olarak belirlemiştik. Organomineral gübre üretimi son yıllarda başka firmaların da gündemine geldi. Özellikle organik maddeyi leonardit gibi linyit yataklarından elde edilen yarı kömürleşmiş bir organik düzenleyici ile üretmek daha kolaydı. Bizim elimizdeki hammadde ise mukayese kabul etmeyecek kadar zengin, fakat bu hammaddeden organomineral gübre üretmek ise daha zordu. Ama çok şükür onu da başardık.
Gönen’de 30.000 ton organomineral 10.000 ton sıvı gübre, Konya’da 75.000 ton organomineral 15.000 ton sıvı gübre üretim kapasitesine ulaşmak üzereyiz. Toplamda yıllık 105 bin ton organomineral üretimimiz olacak.
Biyogazda hammadde temin ederken yaşanan sorunlar neler?
Biyogaz tesisleri yerel üretim üsleri ve atık bertaraf tesisleridir. Bizim iki tesisimiz günde 1.110 ton, çevreyi kirletecek atığı ve bitkisel artıkları kabul etmektedir. Aynı zamanda yerelde değerli bir enerji üretim kaynağıdırlar. Biyogaz tesisinin o bölgedeki atıkları sağlıklı bir şekilde alabilmesi için 20-25 km çapında bir hammadde ulaşım alanı olması gerekmektedir. Sektörde öncü bir firma olduğumuz için pek çok toplantıda, çalıştayda yer aldık ve düşüncelerimiz dile getirdik. Hammadde tedarik alanının etkili ve sürdürülebilir olması için, tesislerin birbirinden en az 50 km uzakta olması gerekir.
Hayvan çiftliklerinin daha önce üzerine para vermeye kalkarken, biyogaz tesisi kurulduktan sonra çiftlik sahiplerinin atıklarına para istemesiyle ya da aynı çiftlikteki hammaddeye talip birden fazla tesis olunca hammadde tedariği pahalı ve zor hale geliyor. Bu, sürdürülebilirliği etkileyen bir faktör.
Büyükbaş hayvan dışkısı nispeten regüle edilmesi kolay olsa da tavuk dışkısı çok kokar, etrafı kirletir, çok ciddi bir problemdir. O yüzden tavuk dışkısını kolay kolay bir yere veremezsiniz. Tavuk dışkısından gübre üretmek ya da yakmak ayrı bir yatırım ve çoğu tavukçuluk tesisi tarafından tercih edilmiyor. Tavuk dışkısını herkes verecek yer ararken, biyogaz tesisleri kurulduktan sonra herkes ben veremem demeye başladı. Halbuki işleyecek tesisi yoksa, sadece yasal olmayan şekilde bir yere dökmek zorunda.
Şuanda biyogaz tesislerinde üretim için gerekli olan atıklar temin edilmesi zor ve pahalı bir hammadde haline mi geldi?
Atıkların standart bir fiyatı yok. Talep yoksa değeri negatif, talep varsa fiyatı yükseliyor. Bizim ülke menfaati altında bir araya gelip kural koyacak, yönetecek mekanizmalar oluşturmamız lazım. Atık yönetimini daha da geliştirmemiz gerekiyor. Fırsat eşitliği ve teşebbüs hürriyeti; her isteyenin istediği yerde ve istediği alanda yatırım yapması değildir. Maalesef bazı yatırımcılar, yatırım yapmak istedikleri bölgelerdeki atık potansiyelini yüksek göstererek tesis kurma çabaları gösterdiler. Örneğin bir biyogaz tesisinin yanına, aynı hammaddeden beslendiği havzaya bir yakma tesisi lisansı verirseniz, hammadde temininde iki tesisi özellikle işletmesi maliyetli olan biyogaz tesisini zora sokarsınız. Bir yerde biyogaz tesisi varsa ve oradaki hammadde hem enerjiye, hem de gübreye çevrilebiliyorsa, bunu yakmayı tercih etmenin nasıl bir makul yolu olabilir? İki biyogaz tesisi yan yana olsun diyelim. Yine aynı şey olur, birbirlerine zarar verirler.
İş dünyasında biyogaz tesislerine bir ilgi mi var? İlgi de artış söz konusu mu?
Önceden devlette 13,3 dolar centten 10 yıl elektriği satın alma garantisi vardı. Bu teşvik şu anda bitti.
Bitmesiyle beraber insanların bu alana ilgisi azaldı, çünkü zahmetli bir iş ve hammadde tedariki ile ilgili de problemler var. İnsanlar artık biyogaz yatırımı yapmaya cesaret edemiyorlar.
Dünyada biyogaz ne seviyede?
Özellikle Avrupa’da yaygın. Örneğin, Almanya’da 10.000 üzerinde biyogaz tesisinden bahsedilir. Türkiye’de ise 90 civarında tesis mevcut. Biyogaz tesisleri Türkiye’de artık şehirlerin kanalizasyon arıtma tesislerine de küçük ölçekte kurulmaya başlandı. Daha küçük ölçekli olan bu tesisler belediyeler tarafından kuruluyor. Aslında biyogaz, Türkiye’de belirli bir teknoloji seviyesine geldi. Fakat daha alacak yolumuz olduğunu düşünüyorum. Bu tesislerin verimli olabilmesi için endüstriyel ölçekte yapılması gerekiyor, küçük tesisler çok verimli değil.
Biyogaz hikayeniz ilham verici ama sentetik petrol üretmekten tamamen vaz mı geçtiniz?
Danimarka’dan CatLiq teknolojisini alma yılımız sanırım 2011. Biyogaz ve gübre üretimine döndüğümüz için çalışmalarımız askıda kaldı. Gönen’de bulunan demo tesisin çoğu bitmişti ama devam etmedik.
Gönen’de Toros gübreyle bir ortaklık gerçekleştirdik. Konya’da Toros’la ortak olarak 2. tesisimizi kurduk. 6 megawattlık bu tesis, Gönen’den öğrendiklerimiz ile yaptığımız; çok daha gelişmiş bir proje oldu. Biz teknolojilerimizi kendimiz üretiyoruz yüzde 100 Türk mühendisliği ile çalışıyoruz. Mecbur kalmadığımız hiçbir ürünü yurt dışından almıyoruz. Hatta bazı üretilmeyen ürünlerden teknik tasarımını yapıp Türkiye’de ürettirdiklerimiz var. Konya tesisinde mekanikten otomasyona her alanda yerli üreticilerimizin imzası var ve bundan büyük mutluluk duyuyoruz.
Biyogaz ve gübre alanında geldiğimiz nokta bizi mutlu ediyor, ama uluslararası patentlere sahip olduğumuz sentetik petrol ve gazlaştırma alanlarında çalışmaya kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz. Yine ülkemizde ve dünyada ses getirecek birkaç farklı teknolojik alanda hazırlığımız devam ediyor.
Bizim şirketimizin üst yönetimi lise arkadaşlarından oluşuyor. Ortaklarımız ve yönetim kurulu üyelerimiz, Hasan Alper Önoğlu, Ahmet Taner Önoğlu, Çağrı Özkök beyler ve ben Konya Anadolu Lisesinden aynı dönem ya da kısa dönem aralıkları ile mezun olduk. Çalışma enerjimizi ve motivasyonumuzu diri tutan en önemli faktörlerden birisi; bu uzun süreli dostluğumuz.
Ülkemize ve ülkemizin potansiyeline yürekten inanıyoruz.