Çin, Afrika için dost mu, düşman mı?
Çin, 2000’li yılların başından itibaren Soğuk Savaş yıllarından bu yana bağlantıda olduğu Afrika ülkelerine ilgilisini artırdı. 2013’te ilan edilen Bir Kuşak Bir Yol girişimi kapsamında kıtaya verdiği kredileri çok büyük ölçüde artıran Pekin yönetimi, sadece finanse ettiği demiryolları ve otoyollar aracılığıyla değil, binlerce Çin üniversitesi bursu, kültürel değişim programı ve Konfüçyüs Enstitüleri ile Küresel Güney'de liderliğe soyundu. Batılı kaynaklara göre ise Çin, düşük gelirli borçlu devletlere kasıtlı olarak aşırı borç vererek, borç alan devletin bu nedenle borç yükünü azaltmak için bazı stratejik varlıklarından feragat etmek zorunda bırakılması ile eleştiriliyor.
Krediler düşüşte
Çin’in Afrika’ya ilgisi, geçtiğimiz yıl 10’ncu yılına giren Bir Kuşak Bir Yol Girişimi ile ivme kazandı. Boston Üniversitesi Çin’in Afrika’ya Kredileri Veritabanı verilerine göre 2000-2022 yılları arasında 39 Çinli kredi sağlayıcı, 49 Afrika ülkesine 170 milyar dolar tutarında 1.243 kredi sağladı. Bununla birlikte pandemi sonrasında Afrika’ya sağlanan kredilerde çok büyük düşüşler kaydedildi. Geçtiğimiz eylül ayında ise Çin’in Afrika’ya sağladığı devlet kredileri, son 20 yılın en düşük seviyesine geriledi.
Pandemi yıllarından (2020-2022) gelen eğilimler, kredilerin hem sayısında hem de değerinde bir düşüş olduğunu ortaya koyuyor. Pandemi öncesi yıllardan (2017-2019) pandemi yıllarına (2020- 2022) kadar kredi ortalamaları da yüzde 37 düşüşle 213,03 milyon dolardan 135,15 milyon dolara geriledi.
Çin’in Afrika’ya yönelik kredilerinin düşüşünde birkaç faktörün etkili olduğu belirtiliyor. Buna göre Pekin hükümetinin telekomünikasyon ve dijital altyapıya odaklanan yeni bir dijital ipek yolunun duyurusunu yapması ve bunun Çin için daha kârlı olacağının öngörülmesi, Çin bankalarına dış kredi sağlamada sınırlamalar getirilmesi ve Bir Kuşak Bir Yol’da Çin’in tek alacaklı olmaktan uzaklaşarak, diğer ülkelerin ve uluslararası bankaların borç verebileceği bir platform başlatılması, Çin’in sağladığı kredilerin düşmesinde etkili oldu.
İstanbul Gedik Üniversitesi ASEAN Merkez Müdürü Sibel Karabel’e göre Çin’in Afrika’ya sağladığı kredilerdeki düşüşün diğer nedenleri arasında jeopolitik risklerin ticaretin dinamiğini etkilemesi ve Çin’in ikinci yüzyılındaki ekonomik gündeminin farklı olması da bulunuyor. “2023’te ekonomik büyümesini 5.2 hedefi ile tamamlayan Çin, ikinci yüzyıl hedeflerinde iç tüketim ve inovasyona öncelik veriyor. Bu yeni normalde, inovatif ekonomik çıktıyı hedefleyen bir yapı hâkim. Dolayısıyla Çin’in ekonomik büyüme modelindeki değişim, Çin’in Afrika’ya yönelik ekonomik stratejisinde de değişime neden oldu” şeklinde konuşan Karabel, Çin’in borçlanmada dengelenme aramasının da bu düşüşte etkili olduğunu ifade ediyor.
Diplomatik ve ticari ilişkiler üst noktada
Çin ve Afrika’nın ilişkilerinin 1990’lı yıllarda ivme kazandığını belirten Dumlupınar Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Barış Adıbelli’ye göre Çin bu dönemde ideolojik rekabet yerine ticari rekabeti ön plana çıkararak Çin-Afrika İşbirliği Forumu (FOCAC)’nu oluşturdu. Günümüzde de Çin’in Afrika ile ilişkilerinin bu forum aracılığıyla yürütüldüğünü söyleyen Adıbelli, Çin’in küresel etkisi olan bölgesel güç statüsüne yükselmesi ile Afrika’nın Çin’in ikinci kıtası haline geldiğini belirtiyor. Afrika’nın en büyük ticaret ortağı olan Çin, özellikle zengin doğal kaynakları ve emperyalizme karşı Batı’ya karşı blok oluşturmak için Afrika ile yoğun ilişkiler içerisinde bulunuyor. Karabel’e göre Çin Afrika ilişkilerinin belirleyicisi olan iki önemli nokta, Afrika’nın zengin doğal kaynaklara sahip olması ve Çin’in Batı’ya karşı emperyalist blok oluşturma noktasında Afrika’nın desteğini alması olarak öne çıkıyor.
30 yılı aşkın süredir Çin’in her yeni senenin ilk yurtdışı seyahatini Afrika ülkelerine yapmasının bir diplomasi geleneği haline geldiğini belirten Karabel, Afrika’dan çıkarılan hammaddenin yaklaşık dörtte birinin Çin’e gittiğini vurguluyor.
Bir Kuşak Bir Yol girişiminin ardından Çin, doğal kaynak zengini Afrika kıtasında altyapı projelerini desteklerken, 2018’e dek sağladığı kalkınma desteğinin büyük bir bölümünü ulaştırma ve enerji sektörüne yaptı. Ancak geçen yıllar içerisinde projelerin bu ülkeler için ek gelir sağlamaması nedeniyle Afrika ülkeleri Çin karşısında devasa ticaret açıklarıyla karşı karşıya kaldı.
Borçların ana kaynağı Çin değil
Pandemi sonrası Çin, 32 Afrika ülkesinin en büyük alacaklısı haline gelirken, bunlardan 18'i Çin'den koşulları yeniden müzakere etmesini, 12'si ise kredileri ve geri ödemeleri yeniden yapılandırmasını talep etti. Proje varlıklarını teminat altında tutarak çıkarlarını korumak isteyen Çin ise Afrika’ya karşı borç diplomasisi yürütmekle suçlanıyor. Bununla beraber Afrika ülkelerinin borçluluğunda ülkelerin bozuk politikalarına ve ekonomik kötü yönetimine dayanan sorunların belirleyici olduğunu savunanlar da var.
John Hopkins Üniversitesi Çin-Afrika Araştırma Girişimi (CARI) tarafından derlenen bilgilere göre analiz yapan Brautigam ise Çin’in Afrika’yı borçlandırmayı amaçlayan bir strateji izlediğine yönelik kanıtların olmadığını iddia ediyor. Buna göre incelenen 1000'den fazla krediden hiçbiri Çin'in alıcı ülkelerinde kasıtlı olarak borç yaratmasına örnek teşkil etmedi.
2017 yılında 17 Afrika ülkesinde yapılan bir araştırmada da Çin’in yalnızca üç ülkede önemli miktarda alacaklı olduğu belirtildi. Buna göre üç ülke dışında kalan ülkelerde Çin’in bu ülkelerin toplam dış borcu içerisindeki payı sadece yüzde 15 olarak kaydedildi. Gelişmekte olan ülkelerin borçlarının hafifletilmesine yönelik bir girişim olan Jubilee Borç Kampanyası tarafından yapılan bir başka araştırma da benzer şekilde Çin'de Afrika'daki borçların ana kaynağı olmadığını gösterdi.
Jubilee, IMF, Paris Kulübü, Dünya Bankası ve John Hopkins Üniversitesi Çin-Afrika Araştırma Girişimi’nin verilerini derleyerek Afrika ülkelerinin dış borçlarının üçte ikisinden fazlasının Dünya Bankası gibi kuruluşlara ve Çinli olmayan özel alacaklılara olduğunu buldu.
Batı ve Çin’in yardım politikaları da çok farklı
Afrika’ya Çin’in yardımlarının bir diğer öneminin de kredi miktarı ve yardımların cazip olması, Çin’in siyasi koşulluluk öne sürmemesi olarak öne çıktığını ifade eden Karabel, farklı bir Batılı kurum ya da ülkenin Afrika’ya yardımlarında o ülkenin siyasi ve demokrasi durumu, insan hakları karnesi ya da çalışma şartları gibi koşullar aradığını hatırlatıyor.
Çin’in ise böyle şartlar aramadığını, kuruluşundan bu yana uyguladığı iç işlerine karışmama ve çatışmada taraf tutmamaya özen gösterme politikası izlediğini söyleyen Karabel’e göre Batı ve Çin’in Afrika’ya yönelik kredi politikasının en önemli farklılığı bu noktada ortaya çıkıyor. Çin’in borcunu ödeyemeyecek ülkeleri seçtiği iddialarının da gerçeği yansıtmadığını belirten Karabel, borçlarını tahsil edememesinin orta ve uzun vadede Çin için bir dezavantaj olduğunun altını çiziyor.