Bretton Woods’tan 50 yıl sonra, planlanan küresel finans mimarisine ne oldu?
Tam 50 yıl önce Ağustos ayında ABD Başkanı Richard Nixon, ABD dolarının altına çevrilebilirliğine son verdiğini açıkladı. Bu haber o dönemde finans dünyasını sarsarak Bretton Woods sistemini etkili bir şekilde sona erdirdi. Başkan bir komploya işaret ederek, ABD dolarının düştüğü sıkıntılı durumdan spekülatörleri sorumlu tuttu. Ancak söylemediği bir şey vardı: ABD iç ihtiyaçlarını ve özellikle Vietnam savaşını finanse etmek için çok fazla dolar basmış ve ABD dolarının altın paritesi çevrilebilirliğin mümkün olmayacağı bir seviyeye düşürülmüştü.
Bretton Woods sistemi, bir dizi altına dayalı sabit kur rejiminin sonuncusuydu. İkinci Dünya Savaşı sonunda ABD ve İngiltere tarafından ortaya atılan fikir, sınır ötesi ticaretin risklerini azaltarak küresel ticareti teşvik edecek sabit kurlara sahip olmaktı. Zira uluslararası ticaretin başka bir yıkıcı savaştan kaçınmak için gereken refahı sağlayacağı düşünülüyordu. ABD doları ile altın arasında bir sabit çıpa oluşturularak 1 ons altının değeri 35 ABD doları olarak belirlendi ve ABD doları rezerv para birimi haline getirildi. Dolar bu oranda tam konvertibl para olacaktı. Diğer para birimlerinin değeri de ülkelerin altın rezervi miktarı ve para arzı ile belirlenen altın varlıklarına göre ABD dolarına sabitlendi. Diğer tüm para birimleri ABD dolarına sabitlendiğinden, hepsi etkin bir şekilde birbirine de sabitlenmiş oldu. Buna göre ülkelerin rezervleri altın veya ABD doları cinsinden olacaktı. Bretton Woods sistemi ile birlikte ayrıca, geçici ticaret dengesizlikleri olan ülkelere yardımcı olarak paralarını devalüe etmekten kurtaran İMF ve Dünya Bankası da kurulmuş oldu.
Çökmüş olan önceki sabit kur rejimlerinde olduğu gibi, çözülme, rezerv para birimine sahip olan ülkenin kurallara uymamasıyla başladı. ABD doları pariteyi o kadar aşmıştı ki, 1973 sonunda, ons başına 35 dolardan neredeyse 200 dolara çıkmış ve 1970’lerin sonunda 800 dolara ulaşmıştı. 1973 yılına gelindiğinde ise Bretton Woods sistemi tam anlamıyla bitmişti. O zamandan beri, dünya, yelpazenin bir ucunda sabit rejimlerden, diğer ucunda serbest dalgalı rejimlere kadar çok çeşitli sistemler uygulayageldi. Birçok ülke, yönetimli dalgalı kur rejiminin farklı biçimlerini uygulayarak bu iki uç nokta arasında bir yol seçti.
Günümüzde eskisi kadar sık olmasa da, Bretton Woods’un çöküşünden bu yana her zaman yeni bir küresel finans mimarisi kurulmasına yönelik çağrılar olmuştur. Böyle bir mimarinin özünde yeni bir kur rejimi olacaktır. Ancak aradan yarım asır geçmesine rağmen yeni bir düzenlemenin henüz gerçekleşmemiş olmasının birkaç nedeni var. İlk olarak, kur düzenlemeleriyle ilgili iyi bir deneyim yaşanmamış olmasıdır. Her seferinde Bretton Woods döneminde ABD gibi rezerv paraya sahip ülke kuralları ihlal ettiği için yakın tarihte altına dayalı en az üç sistem çöktü. İkinci neden, bu tür düzenlemelerin iç önceliklerin dış dayatmalara daima tabi kılınmasını gerektirecek olması ve çoğu hükümet için bunun hem ekonomik hem de siyasi olarak kabul edilebilir bir durum olmamasıdır. Üçüncüsü, sınır ötesi sermaye akışını geçmişte olduğundan çok daha hızlı hale getiren ve daha büyük miktarlarda olmasını sağlayan teknolojik gelişmelerle ilgilidir. Finans teorisinde, serbest sermaye akışlarının mevcut olduğu durumda sabit kurların ve para politikası bağımsızlığının mümkün olmadığını belirten üçlü bir çelişki vardır.
Altına dayalı olsalar bile sabit kur rejimleri her sorunun çözümü değildir. En büyük spekülatif saldırılardan bazılarının sabit kur sistemleri veya yönetimli dalgalı kur rejimi gibi varyantlarının uygulandığı dönemlerde olduğu unutulmamalıdır. Politikadaki küçük sapmalar bile zamanla kurun ciddi şekilde yanlış ayarlanmasına neden olabilir. Bu nedenle, 50 yıl sonra bile bir değişimin gerçekleşmemiş olması şaşırtıcı değildir.