Bırakınız ellerinde meşale gibi taşısınlar
Bir süredir özellikle sosyal medyada, Starbucks başta olmak üzere kahve zincirlerine ve bu zincirlere rağbet gösteren tüketicilere karşı küçümseyici bir husumet ve alaycı bir taarruz dili göze çarpıyor.
Bir veya birkaç lira maliyeti olan kahvenin “ellerde olimpiyat meşalesi gibi taşınan karton bardaklara konunca” 10 küsur liraya satılmasına isyan eden, Türkiye’deki Starbucks sayılarını diğer ülkelerle karşılaştırıp zincir kafelerden alışveriş edenleri görgüsüzlük veya sonradan görmelikle itham eden bir kitle türedi. Bu kitlenin dillerine doladıkları sakızlardan biri de, kapitalizm ve piyasa karşıtlığı oluyor tahmin edileceği gibi.
McDonald’s, bu tartışmayı yakından izliyor olmalı ki, son reklam serisinde, tam da bu ‘piyasa karşıtlarının’ zincir kahvecilere karşı takındığı alaycı dili benimsemiş durumda. Global fast-food devi, “Sadece 4,5 liraya” sattığı yeni ürünü ‘arabica’ kahvesinin tanıtımını, Starbucks ve benzeri kahve dükkanlarını tercih eden tüketicileri karikatürleştirerek yapıyor.
Kahve zincirlerinin kahvenin yanında zengin bir deneyim ve konfor da sundukları, hangi kahvenin ne kadar kaliteli olduğunun sorgulanması gerektiği, tüketicilerin gerçekten ‘değmeyecek’ ürünlere sonsuza kadar ‘değmeyecek’ bedeller ödemeye razı olmayacak kadar sağduyulu oldukları, yüksek gibi görünen bir bedel ödemeye razı iseler kahveyle birlikte başka bir şeyler de satın almış olmaları gerektiği gibi ‘derin’ tartışmaları bir kenara bırakalım; söz konusu müstehzi kitlenin istediği şeyin (ucuz kahve!) yine kapitalizm tarafından, hatta kapitalist global ekonominin en büyük ve en şaşaalı markalarından biri tarafından sunulmuş olmasında, kendini kapitalizm karşıtı olan görenler için pek çok ibret var. Veya belki de şöyle demek gerekiyor: Piyasanın doğurduğu sözde meselelerin çözümü de yine piyasanın kendisidir. Bırakınız içsinler, bırakınız ellerinde meşale gibi taşısınlar...