Bir ‘son’un başlangıcı: 15 Ağustos 1971 Nixon Şoku
Kıymetli hocam Prof. Dr. Hasan Köni, WhatsApp grubumuza 4,5 dakikalık bir mini belgesel göndermiş… Yukarıdaki başlıkta sözü edilen tarihi olay o kadar iyi özetlenmiş ki… Anlamayanı döverler…
Genelde İngilizce iktisadi terminolojiye bulayıp ortaya atılan pek çok ‘kakademik’ (Başarısız akademik özentileri) analizin demode anlatımından çok uzak, hani Almanların deyişiyle “Ben anladıysam herkes anlar” türünden yalın ve gayet derinlikli saptanmış bir durum analizi…
Bir Instagram hesabı söz konusu olan; “The Capital Tribe”… Konuya “Bugün Dünyanın en büyük ‘Kalpazanlık Operasyonunun yıl dönümü” diye girmişler… “Hakkında çok fazla konuşulmayan. Eğer şanslıysanız belki bir finans dergisinin satır aralarında denk gelebileceğiniz bir olaydan söz ediyoruz” diye devam etmişler…
Dünyayı bu kadar derinden etkileyip, hakkında bu kadar az konuşulan başka bir hadise görülmemiş olduğunu iddia ediyorlar… Tüm grafikler bu tarihe işaret ediyormuş. Enflasyon bu tarihten sonra kontrolden çıkmış… Ödenmesi asla mümkün olmayan borçlar bu tarihten sonra ‘normalleşmiş’… Ev fiyatlarının kırılma noktası da aynı…
O tarihten sonra... Daha çok çalışıp daha az kazanmaya mahkûm edilmişiz. Boşanma oranları hızla yükselmiş. Evlenme yaşı giderek artmış… Gençlerin gelecekle ilgili umutlarında hızlı düşüşler başlamış. Beslenme alışkanlıklarında kötüleşme bu tarihlerde ortaya çıkmış… Obezitenin yükselişi, sağlık harcamalarındaki artış da öyle…
Peki, ne olmuş 15 Ağustos 1971 günü?
Önce, 1944 yılı Temmuz ayına ABD’nin New Hampshire eyaletindeki Bretton Woods kasabasına gitmekte yarar olduğunu söylüyorlar… II. Dünya Savaşı devam ederken uluslararası ekonomik sistemi kendi çıkarları için yeniden inşa etmek isteyen ABD, 44 müttefik ülkeyle toplantı yaparak paralarını ABD dolarına endekslemelerini sağlamış. Bu sayede Bretton Woods sistemine üye ülkeler, para birimlerini sabit kur üzerinden ABD dolarına dönüştürebileceklermiş… ABD ise bunun karşılığında yabancı hükâmetlere ve merkez bankalarına; 35 doları 1 ons altına sabitlemeyi taahhüt etmiş. Yani ülkelerin ellerindeki doları sabit fiyata altına çevirme garantisi vermiş…
O dönemde dünya altın rezervinin büyük kısmını elinde bulunduran ABD, Bretton Woods sistemine geçtikten kısa süre sonra öylesine hızlı dolar basmış ki, elindeki altın rezervi bunu karşılayamaz hâle gelmiş. Tabii diğer ülkeler de bu durumun farkına varmışlar.
ABD, altının ons fiyatını 35 dolardan 45 dolara çıkarınca, sistemin çöküşünü de hızlandırmış. Fransa ve İngiltere, hikâyenin sonunu herkesten önce görüp altınlarını geri istemişler.
Fransa Cumhurbaşkanı’nın doğrudan emriyle bir savaş gemisi New York limanına yanaşmış. Gemi, ağzına kadar ABD dolarıyla doluymuş. Kaptana, o zamana kadar Fed kasalarında saklanan altınları derhâl Paris’e getirmesi emri verilmiş. Fransa’nın altınlarını geri aldığı bu olay “Gun Boat Diplomasisi” olarak tarihe geçmiş…
İşler daha fazla kontrolden çıkmadan, 15 Ağustos 1971 günü, Başkan Nixon canlı yayında tüm dünyaya ABD dolarının altına doğrudan dönüştürülebilirliğinin tek taraflı olarak feshedildiğini açıklamış. “Nixon Şoku” olarak tarihe geçen bu kararla karşılıksız para basma dönemi başlamış.
Aynı yıl, ABD Maliye Bakanı John Conally, Avrupalı meslektaşlarına “Dolar bizim paramız, sizin sorununuz” deyivermiş… Küstahça olsa da geleceği özetlemiş… Nixon Şoku, acı bir gerçek olarak karşımızda dikilse de yukarıda bahsettiğimiz sorunlar ve belki daha fazlası için pek çok masal dinliyoruz...
ABD’nin emperyal hedefleri doğrultusunda basılan dolarların dünya ekonomisini, en çok da gelişmekte olan ülkeleri ne hâle getirdiğinden kimse söz etmiyor... Varsa yoksa stagflasyondan, slumpflasyon, yapışkan enflasyon, hatta ineklerin fazla gaz çıkarmalarından kaynaklı küresel ısınma etkisiyle ekonomik sorunların tetiklendiğini söylemekten çekinmiyorlar... Tabii bunu mümkünse geniş kitlelerin anlamayacağı bir terminolojiyle yapmaları da kendilerinin ve iddialarının sorgulanmaması için son derece elverişli bir zemin sağlıyor...
Bizce Nixon Şoku’nun etkisi altına girmemenin en önemli yolu; başta enerjide ve savunma sanayinde olmak üzere millî bağımsızlıktan, katma değeri yüksek üretimden ve ihracattan geçiyor... Yoksa canavarı yenmek de padişahın kızını kurtarmak da mümkün değil...