Bildiğimiz küreselleşmenin sonu
Deglobalizasyon küreselleşmeden uzaklaşma, küresel kurumlar, anlaşmalar ve serbest dolaşım yerine güçlü ulus devletler ve sınır kontrollerine dayalı, daha az bağımlı bir dünya anlamına geliyor. Son Rusya krizinin de gösterdiği gibi içinde bulunduğumuz dönemde küreselleşmenin yavaşlama eğilimine girmesi, ekonomik anlamda çok büyük gelişmelerin de habercisi.
Pandemiden önce başladı
Sanayi devrimi ile ivme kazanan küreselleşme süreci Birinci Dünya Savaşı ile beraber hızını kaybetti. Ticaretin küresel gayrı safi milli hâsıla içerisindeki payı, 1970’lerin ortalarına dek eski seviyesine ulaşamazken, Soğuk Savaş’ın ardından küreselleşme dönemin en popüler kavramlarından biri haline geldi.
1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılması ve ardından 1991'de Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle Doğu Avrupa ülkelerinin d emokrasi ve ekonomik liberalleşmeye yönelmesinin yanı sıra Çin ve Hindistan'ın öncülüğünde gelişmekte olan ülkelerin ticaret engellerini kaldırması, serbestleşme dönemini başlattı. Ulaşım ve iletişim teknolojisindeki gelişmeler küreselleşmenin ateşini körüklerken, ticarette bütünleşme ve küresel tedarik zincirlerini ortaya çıkardı. 2008 krizi ile beraber dünya ticaretinde büyüme önemli ölçüde yavaşlarken, içinde bulunduğumuz dönemde küreselleşmenin vites küçülttüğüne şahit oluyoruz. 2016’da Brexit, 2017’de Trump’ın başkanlığında Çin’e yönelik ticaret savaşının başlatılması, 2020’de pandemi ve son olarak Ukrayna işgali nedeniyle Rusya’ya yaptırımlar; küreselleşmede yepyeni bir safhaya geçtiğimizi gösteriyor.
Bloklara ayrılmış yeni dünya
Küreselleşme, 20. yüzyıl boyunca dünya ekonomilerini, siyasetini ve kültürel gelişmeleri yönlendirdikten sonra, 2008 mali krizinden bu yana gücünü kaybetmeye başladı. Brexit ve Trump'ın ‘Önce Amerika’ politikaları kapsamında başlattığı korumacı politikalar, küreselleşmeden uzaklaşmanın ilk örneği kabul edildi. Trump yönetimi, görünüşte ulusal güvenlik gerekçesiyle çelik ve alüminyum ithalatına tarifeler uygularken; ticaret engellerinin artmasına yol açtı.
2020'den itibaren pandemi karantinalarının etkisi ile küresel tedarik zinciri yeniden yapılanmaya başlarken, küreselleşmeden geri çekilme, Rusya-Ukrayna savaşının başlamasıyla siyasete ve ulusal güvenliğe doğru genişledi. Bunun öncesinde de Avrupa ve ABD'de popülist siyasetteki artış, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ve NATO gibi uluslararası kurumlara karşı muhalefet dalgası da bu sürecin bir yansıması olarak değerlendiriliyor.
- Sanayi Devrimi ardından dünyada ticaret açıklık endeksi, II. Dünya Savaşı dönemi dışında sürekli olarak büyüme eğilimi gösterirken, 2008 krizi bu eğilimin düşüşünü başlatan temel gelişme oldu.
Dünya ihracatının dünya GSYİH'ye oranı ile ölçülen küresel ticaretin 1970’lerden günümüze durumuna bakıldığında da küreselleşme ivmesinin yavaşladığı görülüyor. Küresel ticaret, pandemi sonrası talep patlaması ile 2021'de 28,5 trilyon dolarlık rekor seviyeye ulaşsa da, 2022'de artış ivmesinin düşmesi bekleniyor. Gerçekte ekonomide korumacı politikalar ve küresel tedarik zincirlerinin kırılganlığı ile daha görünür hale gelen küreselleşmede yavaşlama, küreselleşmenin sona ermesi değil, bir bakıma evrimi anlamına geliyor.
Küreselleşme kabuk değiştiriyor
Küreselleşmenin içinde bulunduğumuz dönemde yavaşlaması kuşkusuz dünya ekonomisinde ve siyasetinde yeni gelişmelerin ortaya çıkmasına yol açacak. Örneğin birçok araştırmanın gösterdiği gibi küreselleşmenin yüksek büyüme ile yoksulluğun azaltılması ve düşük enflasyon gibi bazı faydalarının, bu süreçte sekteye uğrayabileceği değerlendiriliyor.
İstinye Üniversitesi İİSBF Ekonomi Bölümü Doktor Öğretim Üyesi İlayda İsabetli Fidan, aslında deglobalizasyonun kavram olarak küreselleşmenin tersi bir anlamı çağrıştırsa da, küreselleşme ve küresel entegrasyonun negatif etkilerini azaltmayı amaçlayan bir anlamının olduğunu da vurguluyor.
“Küreselleşmenin ivme kaybettiğini kabul ederken, aslında tam anlamıyla deglobalizasyon sürecine girdiğimizi de söylemek zor. Ancak kaynakların kullanımında belli bir limite ulaşıldığını artık fark ediyoruz” şeklinde konuşan Fidan’a göre tedarik zincirinde yaşanan kırılmalarla daha görünür hale gelen deglobalizasyon, birbirine daha az bağlı, izole bir sistem çevresinde şekillenen, uzun vadeli uluslararası ticari ve ekonomik ilişkilere duyulan ihtiyacın bir sonucu olarak ivme kazandı. Dolayısıyla Fidan’a göre, geldiğimiz noktada küreselleşmeyle içselleştirdiğimiz problemlere, deglobalizasyon adımları ile kalıcı ve geleceğimiz için sürdürülebilir çözümler bulmak zorundayız.
KTO Karatay Üniversitesi İİBF Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bilge Afşar ise ekonominin ilk çağlarından günümüze ülkeler arası ilişkilerin zaman zaman zayıfladığı dönemlerin olduğunu ve bu dönemlerde özellikle ülkelerin kendi içlerine döndüğü ve küresel hareketlerden ziyade bölgesel hareketlerin arttığını belirterek, günümüzde deglobalizasyonun özellikle ABD-Çin ve Rusya yaptırımları konusunda belirginleştiğini belirtiyor. “Bu tarz olaylarla belirsizliğin ve kaygının artması ülkelerin önce kendi içine dönmesine ve ulusal sınır kaygısına sonra da devamında bölgesel ekonomik adımlarına neden olabilir. Fakat unutulmamalıdır ki; özellikle küresel tedarik zinciri ve yapısı bu durumdan etkilenecektir” şeklinde konuşan Afşar, yaşanan gelişmelerin uzun vadede küresel ekonomiyi daraltacağı iddiasında bulunuyor.
Fidan da küreselleşme ve bölgeselleşmenin aslında birbirinden ayrılmayan, yakın ilişki içerisinde olan iki kavram olduğunu belirterek, bölgeselleşmeyi küreselleşmeye bir alternatif olarak görmek için çok erken olduğunu söylüyor. Fidan’a göre “Finansal krizler, pandemi gibi süreçlerden geçtikçe, küresel ticaret entegrasyonlarında yaşanan değişimler doğal olarak bölgeselleşmeyi daha görünür kıldı, ancak küreselleşmeyi sona erdirmedi. Tüm bu aşamalarda bölgeselleşme de bir hareket olarak, geçmişten günümüze kabuk değiştirdi. Zira geçtiğimiz yıllarda, ekonomik ve politik nedenler ön plandayken artık bölgeselleşme dediğimizde çevre ve sürdürülebilirlik politikaları da öne çıkıyor. Dolayısıyla regülasyonlar, ülkeler arası ticari anlaşmalar ve yeni yeşil politikalar, ülkeleri küreselleşirken bölgeselleşmeye de sevk ediyor”.
Afşar’a göre ise her ne kadar bölgeselleşmenin küreselleşmeye alternatif olma olasılığı olsa da uzun vadede ve uluslararası ticaretin gelişmesi ve geleceğinde küresel düzen hep etkili olacak. Tedarik zinciri itibarıyla kendini garantiye alan ülkeler deglobalizasyon ve bölgeselleşmenin olumsuz etkilerini en aza indirecek. Türkiye için de düşünülmesi gereken ana nokta budur. Bir yandan bölgesel ekonomik entegrasyonları arttırmak, aynı zamanda küresel çıkarları da göz ardı etmemek ekonomik kazancı maksimize edecektir.