Babil Kralı Nabukadnezar’ın yönetim felsefesi

Babil'in Asma Bahçeleri.
Babil'in Asma Bahçeleri.

II. Buhtunnasr veya Nabukadnezar, Babil’in asma bahçelerini yaptıran hükümdardır. Bu dillere destan bahçeleri veya her yönetimin çelişkilerini kendi içinde taşıdığını, dolayısıyla hiçbir saltanatın ebedî olmadığını; sistemin en güçlü göründüğü anda en fazla dikkatli olunması gerektiğini hatırlatan rüyası çokça anlatılır. Fakat dünya tarihinin bu büyük hükümdarının, Hıristiyan ve Yahudilerin ortak dini kaynağı olan Kitab-ı Mukaddes’te ayrıntılı biçimde nakledilen yönetim felsefesini nedense çok kimse dile getirmez. Oysa kadîm Çin’den Roma’ya, Osmanlılar’dan bugünkü Amerikan şirketlerine kadar, ‘devşirme’ mantığına dayalı bütün uzun ömürlü siyasi/iktisadi sistemlerin yönetim felsefeleri bu meselde içkindir.

Milattan önce 7. yüzyıl başlarında doğmuş ve 6. yüzyıl ortalarında hüküm sürmüş olan Babil kralı II. Buhtunnasr veya Nabukadnezar (MÖ 605-562) Babil’in asma bahçelerini yaptıran hükümdardır. Bu dillere destan bahçeleri veya her yönetimin (kendisini er geç yok edecek olan) çelişkilerini kendi içinde taşıdığını, dolayısıyla hiçbir saltanatın ebedî olmadığını; sistemin en güçlü göründüğü anda en fazla dikkatli olunması gerektiğini hatırlatan rüyası çokça anlatılır. Fakat dünya tarihinin bu büyük hükümdarının, Hristiyan ve Yahudilerin ortak dinî kaynağı olan Kitab-ı Mukaddes’te ayrıntılı biçimde nakledilen yönetim felsefesini nedense çok kimse dile getirmez. Oysa kadîm Çin’den Roma’ya, Osmanlılar’dan bugünkü Amerikan şirketlerine kadar, “devşirme” mantığına dayalı bütün uzun ömürlü siyasî/iktisadî sistemlerin yönetim felsefeleri bu meselde içkindir. Peter Drucker’dan Steven Covey’ye kadar 20. yüzyılın büyük management gurularının altını çizdikleri “İlkeli Yönetimin” çoğu ilkelerini de rüyalarında Nabukadnezar’dan dinlediklerini sanırsınız. Makul yönetimde kadîmle modern bu kadar iç içedir işte!..

Benim de “kırk yıllık” yönetim tecrübe ve okumalarımın özeti aşağı yukarı aynıdır: Uzun ömürlü organizasyonları muhacirler kurar, devşirmeler sürdürür! Bugün hâlâ yaşayan en eski şirket Japonya’dadır: Kongo Gumi. Japonya’daki Budist tapınaklarının büyük bir kısmını bu şirket inşa etmiştir. Kuruluş tarihi 578, neredeyse Peygamber efendimizle yaşıt! Muhacirlik zor zanaat olsa da, “her zorlukla beraber iki kolaylık” vardır. Koreli bir yapı ustasıydı Kongo. Budizm Çin’den Kore’ye, oradan da Japonya’ya doğru yayılırken, o da tüccar ve din adamlarını izleyerek bu ülkeye hicret etti ve Japonya’nın en uzun ömürlü şirketinin temelini attı. Bugün Paris’te Les Henokiens adlı bir dernek var. Derneğe üyelik şartı, 200 yaşında şirket olduğunuzu kanıtlamak. Kaç üyesi var biliyor musunuz? 16 Temmuz 2019 itibariyle sadece 48. Bunların 14’ü Fransız, 12’si İtalyan, 9’u Japon, 4’ü Alman, 3’ü İsviçreli, 2’si Felemenk (Hollanda), 2’si Belçikalı, birer tane de İngiliz ve Avusturyalı. (Kongo Gumi birkaç yıl önce başka bir şirkete satılınca, dernek listesinden çıkarılmış! Bu durumda en yaşlı şirket ünvanı bir başka Japon şirketine geçiyor: Hoshi, kuruluşu 717. Onu İtalyan Beretta izliyor, 1526. Birkaç yıl öncesine kadar listede yer alan tek ‘Türk’ şirketi Zilciyan da liste dışı kalmış. Tam liste için bkz. www.henokiens.com)

Muhacir kurar, devşirme sürdürür!

Muhacir, köklerinden kopup gelmiştir.
Muhacir, köklerinden kopup gelmiştir.

Formülümü tekrar ediyorum: Uzun ömürlü organizasyonları muhacirler kurar, devşirmeler sürdürür. Niçin muhacir? Çünkü yerlinin keyfi yerinde olur. Malı mülkü, az çok istikrarlı bir geliri vardır. Muhacir, köklerinden kopup gelmiştir. Yeni ortamda kendini ispat etmesi gerekir. Yerliden birkaç misli daha fazla çaba harcamak, sadece bedenini değil, beynini de iki kat yormak zorundadır. Niçin devşirme? Çünkü büyüyen her sosyal yapının bünyesi dönüşüme uğrar. Vücut kimyası değişir. Tırtıl büyüyüp kelebek olur; fakat kelebek artık tırtıl değildir. Aile şirketlerimizin çoğunda görülen ani çöküş, bu dönüşüme akıl erdirememenin doğal sonucudur. İşletme küçükken, eş dost ile yönetebilirsiniz. Fakat büyüyen bir işletme kendi ihtiyaçlarını dayatır. “Bana şu niteliklere sahip, eğitim düzeyi şöyle, tecrübesi şu kadar yöneticiler lâzım!” der. Bu insanları kendi yakın çevrenizde bulamazsınız. Dünyanızı genişletip, bu yetenekli insanları dört bir yandan devşirmek zorundasınız.

  • Çin tarihinin en büyük amirali, Müslüman bir Türk devşirme olan Zheng He idi. Coca Cola’nın başında birkaç ay öncesine kadar Müslüman Türk bir devşirme olan Muhtar Kent bulunuyordu. Osmanlı devletini İstanbul’un fethinden itibaren devşirmeler yönetti.

Bir muhacirler ülkesi olan ABD, dünyanın her yerinden devşirdiği yetenekli insanlarla ayakta duruyor. Bu ülkeye birkaç yıl “beyin göçü” dursa, sistem tökezlemeye başlar.

  • Devşirmecilik, tarihin en eski anlayış ve kurumlarından biridir.

Kitab-ı Mukaddes’teki şu mesel devşirme sistemini bütün açıklığı ile gösteriyor: Babil Kralı Nabukadnezar, Yeruşalim’in üzerine yürüyüp kenti fetheder. Sonra İsrailliler arasından kral soyundan gelme ya da soylu bazı gençlerin seçilip saraya getirilmesi için saray görevlilerinin yöneticisi Aşpenaz’a buyruk verir. Bu gençler kusursuz, yakışıklı, bilgili, öğrenmeye yetenekli, sarayda görev almaya uygun niteliktedirler. Aşpenaz onlara Kildaniler’in dilini ve yazısını öğretecektir. Gençler üç yıl eğitilecek, sonra kralın önüne çıkarılacaklardır. Sonrası şöyle:

Seçilen gençler arasında Yahudalılar’dan Daniel, Hananya, Mişael ve Azarya da vardı. Saray görevlilerinin yöneticisi onlara yeni adlar koydu. Daniel’e Belteşassar, Hananya’ya Şadrak, Mişael’e Meşak, Azarya’ya Abed-Nego adını verdi. Daniel dinsel açıdan kendini kirletmemek için kralın onlara ayırdığı yemeklerden yemeyi de şaraptan içmeyi de istemedi. Bu yoldan kendini kirletmemek için saray görevlilerinin yöneticisine ricada bulundu. Tanrı’nın lütfuyla, saray görevlileri yöneticisi Daniel’e sevgiyle, sevecenlikle davrandı. Adam Daniel’e, “Yiyecek içecek payınızı ayıran efendimiz kraldan korkarım” dedi, “Eğer yüzünüzü yaşıtınız olan öbür gençlerin yüzünden daha solgun görürse, başımı tehlikeye sokmuş olursunuz.” Daniel, saray görevlileri yöneticisinin Hananya, Mişael, Azarya ve kendisinin başına koyduğu gözeticiye gidip, “Lütfen kullarınıza on gün olanak tanıyın” dedi, “Bu on gün içinde bize yemek için sebze, içmek için de su verilsin. Sonra yüzlerimizi kralın yemeklerini yiyen öbür gençlerin yüzleriyle kıyaslayın ve kullarınıza gördüğünüze göre davranın.” Gözetici bu isteği kabul etti ve onlara on gün deneme fırsatı verdi. On gün sonra dört genç kralın yemeklerini yiyen öbür gençlerin hepsinden daha sağlıklı, daha iyi beslenmiş görünüyordu. Böylece gözetici o günden sonra kralın gençler için ayırdığı yemekle şarabı kaldırdı ve onlara sebze vermeyi sürdürdü. Tanrı bu dört gence her konuda bilgi, beceri, bilgelik verdi. Daniel her çeşit düşü yorumlayabiliyordu.

Kralın belirlediği süre tamamlanınca, saray görevlileri yöneticisi gençleri Nebukadnessar’a götürdü. Kral onlarla görüştü; içlerinde Daniel, Hananya, Mişael, Azarya gibisi yoktu. Bu yüzden kralın hizmetine onlar atandı. Kral bilgelik ve anlayışla ilgili konularda onları sınadı ve dört genci ülkesindeki bütün sihirbazlardan, falcılardan on kat üstün buldu. (Daniel, 1-20)

Metni devşirme sistemini anlamak bakımından tefsir edersek:

-Fatihler maddî ganimet kadar beşerî ganimetlere de önem veriyor.

-Nebukadnezar, soylu ve yetenekli gençlerin seçilip kendi yönetimi için hazırlanmasını emrediyor.

-Onlara kendi ülkesinin dil ve yazısını öğrettiriyor.

-Bakımlarını üstleniyor.

-Adlarını değiştiriyor.

-Bunlardan en yetenekli olanlar, kendi ilkelerini çiğnemiyorlar!

-Fatihler, (ilahî yardım sayesinde) bunu anlayışla karşılıyor!

-Devşirilen gençler olağanüstü yetenekler sergiliyor.

-Bunların bir kısmı kralın hizmetine atanıyor.

-Kral bunları sınıyor ve ülkesindeki muadillerinden çok üstün olduklarını görüyor.

İlkeli ve tarafsız olun!

  • Osmanlılar devşirme sisteminin önemini çok erken bir zamanda kavradılar.
Niçin devşirme? Çünkü büyüyen her sosyal yapının bünyesi dönüşüme uğrar.
Niçin devşirme? Çünkü büyüyen her sosyal yapının bünyesi dönüşüme uğrar.

Neşrî Tarihi’nde devşirmenin ilk hali olan pençik sisteminin oluşumu şöyle naklediliyor: Murad Han Gazi, Edirne tahtına geçüb oturdı. Lalası Şahin’e Zağra ve Filibe tarafına akın verdi. Ve Evrenoz Gazi dahi İpsala’yı feth idüb, bunlar yirlü yerinde uc-begleri oldılar. Bir gün Kara Rüstem dirlerdi, Karaman vilayetinden bir danişmend geldi. Ve Hayrüddin Paşa ol vakıt kadıasker idi. Kara Rüstem eytdi: “Efendi, bunca sultanlık malı niçün zayi edersiz?” Kadıasker eytdi: “Nice mal zayi itdüm?” Kara Rüstem eytdi: “İş bu gaziler ki gazadan esir çıkarurlar, Tanrı buyruğıyle beşde biri hünkârundur” didi. Kadıasker bunu Sultan Murad Gazi’ye bildirüb, Murad Han Gazi dahi eytdi:

“Tangrı buyruğıyse alın” didi. Pes anlar dahi bu tertib üzerine birer kadı tayin idüb, akıncı kadıları diyü ad koyub bu tarik üzere hayli oğlanları cem’ idüb Murad Han Gazi’ye getürdiler. Çandarlu Hayruddin Paşa eytdi: “Bunlar Türk’e virelüm. Hem Müslüman olsunlar, hem Türkçe öğrensinler. Sonra getürelüm, Yeniçeri olsunlar” didi. (Serdar Özdemir: Osmanlı Devleti’nde Devşirme Sistemi, 2008, s. 63.)

Açık değil mi? Her iki olayda da, beşerî ganimet maddî olandan daha fazla önemseniyor; en iyi gençler seçilerek adları/dinleri/anlam dünyaları değiştiriliyor; fakat ondan sonra tam bir liyakat sistemi uygulanıyor. Devşirmelere ilkeli ve tarafsız davranmalısınız. Kabiliyet ve gayretleri ölçüsünde yükselip düşmelidirler. Çağdaş işletme yönetiminde de “eleman devşirme” anlayışı farklı değildir. Yirminci yüzyılın ilk yarısına damgasını vuran Taylor felsefesinin özü şudur: Personeli gelişigüzel değil, hüner derecelerini yansıtacak bilimsel bir seçimle işe alın. Sonra kendi başlarına bırakmayıp eğitin, öğretin, geliştirin. Max Weber de her tür organizasyonda işe alımların liyakat ilkesine göre yapılması gerektiğini söyler: Nepotik (kayırmacı) olmayın; insanları size yakınlıklarına göre değil, hüner, bilgi ve tecrübelerine göre işe alın.

Sakın öyle “Taylor’un, Weber’in vakti geçti!” gibi postmodern klişelere kanmayın. Bunlar birer klasik. Pabuçları kolay kolay dama atılamıyor. Günümüzün en çok okunan kitaplarından biri olan, Jim Collins’in İyiden Mükemmel Şirkete başlıklı eserinin mesajı şu: İyiden mükemmele gitmenin yolu, doğru insanlardan geçiyor. “Eğer otobüse doğru insanları bindirip, yanlış insanları indirip, herkesi oturması gereken yere oturtabilirsek, o zaman otobüsü mükemmel bir yere doğru nasıl götüreceğimizi saptayabiliriz.” Bu cümlede doğru kelimesi yerine hünerli kelimesini koyun, Collins’in klasiklerden farkı buharlaşıversin.

Güneş altında yeni bir şey yok. Klasiklerin de, neoklasik ve postmodernlerin de anlattıkları, binlerce yıl önce söylenenlerden ibaret.