Avrupa’nın ‘doğu’ sorunu
Avrupa Birliği (AB) 2004 yılında gerçekleşen genişlemenin ardından geçen onca yılın sonunda hala bir bütün olarak hareket etmekten epey uzak .Bunun en önemli nedeni ise, Doğu ve Batı Avrupa arasındaki farklılıklar. Öyle ki ,Batı Avrupalılar, yüzde 46 gibi yüksek bir oranla, 2004 genişlemesiyle Doğu Avrupa'nın birliğe katılmasını hata olarak değerlendiriyor. Avrupa'nın Batı ve Doğu kanadını ayıran sadece kültürel ve ekonomik farklılıklar da değil, artık hemen herkesin bir problemi olarak görmeye başladığı üzere, Orta ve Doğu Avrupa'da gün geçtikçe arta aşırı milliyetçilik, ciddi bir tehdit olarak ortada duruyor.
Soğuk Savaş sona erdiğinde Orta ve Doğu Avrupa’nın temel amacı liberal Batı’ya katılmaktı. 1989 devrimlerinin de temel amacı olan bu misyon, Sovyet birliklerinin bölgeden tahliyesi, Batı modellerinin kopyalanması ve liberalizmin getirdiği özgürlükler ile oldukça coşkulu karşılandı. Ancak 2008 krizi ile görünür hale gelen toplumsal eşitsizlikler, yaygın yolsuzluklar ve ayrıcalıklı zümrelerin ortaya çıkması, Doğu’da popülist milliyetçi politikacılar için ideal bir siyasi ortam yarattı.
Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin üyeliği sonrasında geçen 15 yıl içeri-sinde, Avrupa ittifakı özellikle bazı ülkeler için sadece fon kaynağı olarak görülüyor. Polonya ve Macaristan başta olmak üzere bu ülkeler, Brüksel’den çıkan her türlü merkezciliği reddediyor. Ayrıca Doğu Avrupa’da halkın geneli Batı Avrupa’nın çok kültürlü yönlerini bir tehdit olarak gördüklerini de artık saklamıyor; bu ülke vatandaşları için vatan, Hıristiyan inancı, aile kavramları için Batılı değerlerden çok daha fazla önem taşıyor. Bu durum son seçim sonuçları ile Çekya ve Slovenya için de belirleyici hale gelmeye başladı.
Kusurlu demokrasiler
Avrupa ittifakı içerisinde doğu ve batı yöneliminin farklılığı konusun-da ve Doğu’da artan milliyetçilik karşısında ilk öne çıkarılan neden her zaman olduğu gibi ekonomik sorunlar. Doğu Avrupa’da kişi başına düşen milli gelir halen Batı’nın gerisinde kalsa da, şu an için ortaya çıkan durumu sadece ekonomiye bağlamak da birçok uzman için doğru bir yaklaşım değil. Örneğin Çekya geçtiğimiz yıl yüzde 5 büyüme ile iyi bir performans gösterdi, ülkenin işsizlik oranları da yüzde 3 ile AB’nin en düşük seviyesinde. Polonya da benzer bir gelişim gösterdi. 1990’da ortalama bir Polonya vatandaşı, ortalama bir Alman vatandaşının kazancının on ikide birini kazanırken, bu günümüzde üçte bire yükselse de milliyetçiliğin artmasına bir engel oluşturmadı.
Doğu Avrupa’da milliyetçi partiler iktidara gelmeye başladıkça, bu ülkelerde AB’ye yönelik şüphecilik de artış gösterdi. Özellikle son dönemlerde Macaristan ve Polonya’nın liberal değerlerden uzaklaştığına yönelik yaygın bir inanış ortaya çıktı. Ayrıca bu ülkeler AB içerisinde göçmen karşıtlığında da beraber hareket ederek Brüksel’in bazı kararlarına karşı çıkıyor. Doğu Avrupa’da liberal değerlere ve Brüksel kararlarına yönelik karşı söylem artarken, Batı’da bu ülkelerin düşünce ve basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı ve benzeri konularda gerilediğine yönelik inanış da var. Freedom House’ın 2019 Dünyada Özgürlük” listesinde Macaristan özgürden kısmen özgür statüsüne geriledi. Bu durum AB ülkeleri için bir ilk olarak tarihteki yerini aldı. Listede Polonya, Çekya, Slovakya ve Roman-ya da geçtiğimiz yıla göre gerileyen diğer Doğu Avrupa ülkeleri oldu.
Doğu Avrupa’da milliyetçilik yükselirken, Batı kamuoyu kendilerinde de aşırı sağcı, milliyetçi ve muhafazakâr partiler olmasına rağmen tepkilerini arttırmaya başladı. Özellikle Macaristan başbakanı Viktor Orban’ın liberal karşıtı söylemleri ve kendi sistemlerini illiberal demokrasi (liberal olma-yan) olarak tanımlaması, Doğu Batı bölünmüşlüğüne önemli bir örnek olarak gösteriliyor.
Lizdemografik sorunlar
Doğu Avrupa’da AB’ye yönelik şüphecilik ve milliyetçilik artışında etkili olan faktörlerden bir diğeri olarak, gelecek yıllarda da Batı’ya yönelik göçün sürmesi gösteriliyor. Birleşmiş Milletler’e (BM) göre dünyanın en fazla nüfus kaybı yaşayan 10 ülkesinden 9’u Avrupa’nın güney doğusunda bulunuyor.
Komünist rejimlerin çöküşü sonrası Doğu Avrupa yaşlanan Batı Avrupa toplumları için emek tedarikçisi haline geldi. Ayrıca bu ülkelerin AB üyeliği ile serbest dolaşım elde etmesi, vatandaşlarının başka yerlere göç etmesinde etkili oldu. 1989’dan 2017’ye kadar Letonya nüfusunun yüzde 27’sini, Litvanya ise yüzde 22,5’u kaybetti. 2007’den bu yana 40 yaşının altında olup ülkesini terk eden Romenlerin sayısı ise 3,4 milyon olarak gerçekleşti.
Bulgaristan ise şu an için en fazla göç veren AB üyesi durumunda. Buna göre 2050’de Bulgaristan, nüfusunun yüzde 25’ini kaybetme tehdidi ile karşı karşıya. Soğuk Savaş’ın sona ermesi sonrasında Bulgaristan 1 milyon nüfusunu kaybederken, halen 7,2 milyon olan nüfusun 30 yıl içerisinde 5,2 milyona düşeceği öngörülüyor. Örnekler çoğaltılabilecekse de Doğu Avrupa’da ortaya çıkan milliyetçilik ve AB şüpheciliğinin nedenlerinden biri olarak bu ülkelerde homojenliği kaybetme endişesi gösteriliyor.
- Macaristan, Polonya ve Çekya'nın göçmen karşıtlığı konusunda AB ininde oluşturduğu blok ve bu ülkelerdeki milliyetçi muhafazakar iktidarların AB karşıtı söylemleri, doğu batı bölünmüşlüğünün gün yüzüne çıkışı olarak görülüyor.
- Doğu Avrupa iktidarları AB’ye nasıl bakıyor?
- Macaristan’da Başbakan Vıktor Orban’ın partisi Fıdesz, Avrupa ile yakınlaşmayı destekleyen bir siyasi hareket olarak ortaya çıktı ve 90’lardan itibaren AB ile bütünleşmeyi destekledi. Ancak aradan geçen yıllar sonrasında Orban’in partisi giderek daha muhafazakâr hale geldi ve söylemi giderek daha fazla AB karşıtı oldu. 2016’da Trump’ın seçim kampanyası onaylayan Orban, göçmenlik karşıtı söylemleri ile Avrupa’daki birçok parti için rol model haline geldi. Polonya’da iktidardaki milliyetçi- muhafazakâr Hukuk ve Adalet partisi, ABD ile yakın ilişkiler kurarak ve 2015’de patlak veren göçmen krizi nedeniyle daha fazla ab karşıtı söylemler kullanmaya başladı. Bu gelişme 2017’de Avrupa Komisyonu’nun Çekya ve Macaristan ile birlikte Polonya’ya yönelik ihlal prosedürü başlatmasına yol açtı. Çekya’da da iktidardaki Ano partisi lideri Andrey Babiš Avrupa Birliği’ne mesafeli olması ve göçmen karşıtlığı ile biliniyor. Ayrıca Babiš, AB fonlarında yolsuzluk yaptığı gerekçesi ile yaz boyunca protestolara maruz kalmıştı.