Akıllı şehirlerin güvenlik yolu
Dünya, terör, göç ve iklim değişikliği gibi tehditler nedeniyle yeni bir sisteme geçiyor. Henüz kimsenin net olarak kestiremediği yeni gelecek, güvenlik kavramını öncelik sıralamasında bir numaraya çekiyor. Ekonominin can damarı kentler bu risklere karşı daha “akıllı ve güvenli” olmak durumunda. Kaynak kullanımı da yeni dünyanın önemli kriteri olarak karşımızda. İşte bu nedenle güvenliği ilgilendiren tüm bileşenlerin tek bir platformda toplanarak yönetildiği sistemleri üreten büyük bilişim ve teknoloji şirketleri akıllı kent projelerini çoktan görücüye çıkardı.
Büyük küresel markaların domine ettiği bu pazarda bazı Türk şirketleri de bulunuyor. Bunlardan biri de İstanbul genel merkez olmak üzere Ankara, Katar ve Pakistan’da toplam dört ofise sahip olan Proline Türkiye genel itibariyle akıllı ve güvenli şehirler üzerine çalışıyor. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlı bir Ar&Ge merkezine sahip şirkette 70’den fazla Ar-Ge personeli ile birlikte 200’e yakın personel çalışıyor. İcra kurulu başkanı Mehmet Doğanyiğit birlikte çalıştıkları şirketlerle oluşan ekosistemde yaklaşık 1000 personel bulunduğunu belirtiyor. Stratejik işleri ilk önce Türkiye’de yapıp bunları yurtdışına klonlamaya çalışan yapının iş karnesinde TÜBİTAK ile birlikte tamamladığı Kıbrıs’ın kimlik kartları, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun biyometrik hasta kimlik doğrulama teknolojisi ve akıllı kimlik/pasaportla ilgili çalışmalar var. Ayrıca Katar’ın başkenti Doha için akıllı ve güvenli kentlere yönelik yazılım da birkaç ay önce tamamlandı. Hatta bu yıl ilk defa Bahçeşehir Üniversitesi'nde “Akıllı ve Güvenli Kentler” isimli ders programa alındı ve Proline uzmanları tarafından veriliyor. İcra Kurulu Başkanı Mehmet Doğanyiğit ile akıllı ve güvenli kentleri, Türkiye’nin yazılım yolculuğunu konuştuk.
Akıllı şehirlerin misyonu nedir?
Baktığınızda şehirlerdeki temel problem mevcut nüfuslara göre tasarlanmamış oluşları, son 20 yılda, özellikle şehirlerin bu kadar kalabalıklaşmasıyla birlikte kaynak sıkıntısı ve başka problemlerin baş göstermesi. Akıllı şehir kavramı da bu kaynakların akıllı, ortaklaşa kullanılabilmesi ve şehirleri daha sürdürülebilir kılması için teknolojinin etkin kullanılması, sağlıkta, ulaşımda, kamu hizmetinde ortak bir aklın devreye sokulması. Baktığınızda her bir şehir bileşeninin teknoloji ile ilgili yaptığı çalışmalar var. Ulaşımda ulaşım kart, trafikte sinyalizasyon veya yoğunluk ile ilgili, kimlik kartı, pasaport, biyometri ile, akıllı duraklar ya da çöp toplamanın daha optimize olması. Ama eksik olan ortak bir akıllı ve güvenli şehir yaklaşımı. Dünyada var ama ülkemizde yok. Aslına bakarsanız bunla ilgili bir politika ve metodoloji yok. İkincisi, bu yapılan çalışmaların birlikte tek bir amaca yönelik çalışması için bir yol haritası yok. Yani üst tarafta bir hedef belirlenmesi, alt tarafta bileşenlerin entegre edilmesi gerekiyor.
Peki siz akıllı şehirlerin neresindesiniz?
Biz önce sistemleri analiz edip gereksinimleri tespit ettik ve bu sistemleri bünyesinde toplayacak, veriyi alıp işleyecek, sistemlere paylaştıracak ve bunun sonucunda karar destek mekanizmalarını geliştirecek bir sistem tasarladık. Bundan aşağı yukarı 3 buçuk sene önce akıllı ve güvenli şehir hikayemiz böyle başladı. Yazılımımız gelen verileri topluyor, analiz ediyor ve aksiyon alınmasını sağlıyor. Örneğin bir kaza ile ilgili 155’e telefon geldiğinde otomatik olarak olay yerine yakın kameralar oraya dönüyor, harita üzerinden her ekip aracı araç takip sistemleri ile takip ediliyor. Güvenlik ile ilgili bir konuysa en yakın polis aracı ya da ambulans oraya yönlendiriliyor. Durum tespiti yapıldıktan sonra merkezde operatörün önünde bir ekran açılıyor. Durum analizi o ekrana düşüyor. Bu sırada ambulans hastaneye giderken kavşaklarda kırmızı ışıklar ayarlanabiliyor. Vs…
Kimler kullanmalı bu sistemler?
Ülkemiz açısından bakıldığında belediyelerin kullanması daha doğru. Şehrin yapılanması çok önemli. Hangi amaçla kullanıldığına bağlı. Birinci adres belediye çünkü vatandaşın hayatına yönelik kolaylaştırmayı yapan belediyeler. Ülkemizde belediyede olması daha anlamlı. Afet amaçlı ise valilikte olması daha doğru. Özellikle afet yönetimi aşamasında çok gerekli bir sistem. Çünkü afet aşamasında panikten ya da korkudan gelen insanla ilgili kısıtları ortadan kaldırıyor. Bazı şeylerin otomatik olarak akması, harekete geçmesi gerekiyor. Kaldı ki eş zamanlı vaka sayısı ve aynı anda vatandaştan gelen hizmet talepleri arttığında verimlilik açısından zaten bunları otomatize etmeniz lazım.
Hangi şehirde akıllı ve güvenli konsepti daha kolay uygulanabilir?
Akıllı şehir aslında altyapı ile de doğru orantılı. Bugün altyapısını optimize etmiş şehirler ister istemez daha avantajlı. Nüfus bazında da sayıdan çok belli ölçekte kendi strateji planında akıllı şehir bileşenlerini öne almış şehirler daha ön plana çıkacak. Biz bununla ilgili geri planda bir çalışma yapıyoruz. Türkiye’deki akıllı şehirlerin akıllılık derecesini ölçmek üzere bir çalışma bu, endeks gibi. Metodoloji çalışmalarımız şu an devam ediyor. Bu sonlandıktan sonra saha ve analiz çalışmaları tamamlanacak. Ondan sonra sizlere net bir cevap verebiliriz. Konu Türkiye için yeni bir kavram olduğu için bunun özellikle kriterlerini oluşturma konusu çok ciddi vakit alıyor.
Bu sistemlerin terör saldırılarını engellemek gibi bir avantajı olabilir mi?
Bakın, siz güvenlik önlemelerini artırdıkça başkaları da bu önlemleri aşmak için başka yollar bulmak üzere çalışmalarını artırıyor. O yüzden bu işlerin hep risk analizine tabi olması, neresi daha riskli ise ona göre önlemlerin alınması lazım. Bu tür önlemlerin de hep yaşaması, gelişmesi lazım zira bunlar operasyonel işler. O yüzden bunu kendi çerçevesinde değerlendirmek lazım.
Yazılım sektörünün geleceğinden bahsedecek olursak, Türkiye’de bir Silikon Vadisi mümkün mü?
Silikon Vadisi Amerika’da sadece üniversite, girişimci ve sermayeden oluşmuyor. Bunların hepsinden ve bir dizi know-how’dan oluşuyor. Dolayısıyla ülkemizde kısa vadede herhangi bir yerde Silikon Vadisi kurmak mümkün değil, bunun süreçlere yayılması lazım. Şahsen Silikon Vadisi’nden ziyade bazı şehirlerin ve alanların bu yaklaşıma ve konsepte daha yakın olduğunu düşünüyorum. Mesela İstanbul’a ve Ankara’ya baktığınızda sermaye var, üniversiteler, sektörel know-how var. Bizim yazılım tarafında hangi alanlara yoğunlaşacağımıza karar vermemiz gerek. Donanımdan ziyade veriye ve yazılıma yoğunlaşmamız gerektiğini düşünüyorum çünkü donanım tarafında bir ölçek ekonomisi var. Maalesef biz bunu Uzak Doğu'ya kaybetmiş durumdayız. Yazılım ve veri konusunda faaliyet gösteren büyük, küçük hatta kuluçkadan oluşan ekosistemi doğru desteklersek – sadece maddi değil, operasyonel ve knowhow desteği de olmak üzere – avantaj sağlayabiliriz. Çünkü yetişmiş nüfusumuz, bazı şehirlerde kümelenmiş insan kaynağımız ve sermaye gücümüz var.
İnsan kaynağı kilit nokta. Siz neler yapıyorsunuz?
Kendi bünyemizde de Proline Ventures adı altında bir yapı kurduk. Ekibimiz üniversitelerdeki yarışmalara jüri olarak katılıyorlar, kuluçka merkezlerindeki mentör programlarına katılıyorlar ya da üniversitelerle ortak Ar&Ge çalışmalarının sonuçlarını takip ediyorlar. Bunun sonucunda oluşan fikirlere biz yatırım yapmaya çalışıyoruz. Bunları yönlendirmeye, operasyon, satış gibi konularda yardımcı olmaya çalışıyoruz. Bu şekilde çalışan organizasyonların sayısı artırılırsa istediğimiz ivmeyi daha hızlı yakalar Türkiye. Avrupa bu konuda çok daha fazla çalışıyor. Kodlama dersleri ilkokullara girmiş durumda. Potansiyelimiz var ama yeterince etkin ve verimli kullandığımızı söyleyemem.
- Akıllı şehir yazılımlarının bizim gibi göç yolları üzerindeki ülkeler için önemi nedir?
- Konseptimize akıllı ve güvenlik şehir diyoruz. Çünkü bir şehir için akıllı konsepti kadar güvenlik konseptine yoğunlaşmanız gerekiyor. Ülke için de aynı. Bunun için bazı önlemleri yerinde almanız lazım. Sınır güvenliği bunlardan bir tanesi. Mültecilerin lojistik barındırmaların yanında hemen girişte tespit edilmesi ve bunun etkin bir mekanizma ile gözden geçirilmesi alınması gereken önlemlerden bir tanesi. Bununla ilgili geçici kimlik kartına yönelik çalışmalar var. O kartlardan sonra bunların takibi de çok önemli. Süreçleri baştan sona düşünüp tasarlamak ve bununla ilgili mekanizmaları da tasarlamak lazım ki olumsuz etkiler azalsın. Elbette burada mülteci sayısının çok fazla olması etkili. Ama gerekli güvenlik önlemlerinin alınması lazım.
- Akıllı ve güvenli şehirler üzerine çalışan Proline Türkiye'de 70'den fazla Ar-Ge personeli ile birlikte 200’e yakın kişi çalışıyor. İcra Kurulu Başkanı Mehmet Doğanyiğit birlikte çalıştıkları şirketlerle oluşan ekosistemde yaklaşık 1000 personel bulunduğunu belirterek istihdama yaptıkları katkıyı vurguluyor.