3. Dünya Savaşını ‘Küresel İş Dünyası’ tezgâhlıyor

Ali Saydam.
Ali Saydam.

Nasıl mı? Tıpkı ilk ikisini tezgâhladıkları gibi… Birinci Dünya Savaşı, çok kaba bir tarifle, kolonyalistlerin hammaddeye erişim, bunun sağlandığı ülkelerdeki kaynakları ele geçirme amacıyla yürütülmüştü. ABD de son anda ucundan karıştı; bu Amerika Birleşik Şirketleri’nin (ABŞ) küresel oyuncu olma yolundaki ilk adımlarındandı…

İkinci Dünya Savaşı, yine ekonomi temelliydi ve Alman iş dünyasının kışkırtmasıyla başlamıştı. Başka Thyssen ve Krupp olmak üzere Alman çelik sanayi, kendilerini ziyaret edebilmesi için Adolf Hitler’e özel ray döşetecek kadar işin içindeydi… Hitler, ortaya attığı “Lebensraum” (Yaşam Alanı) politik hedefiyle aslında Alman ekonomisini genişletme görevini üstlenmişti.

Yeni ABŞ Başkan adayı, eski başkan Trump’ın uğradığı suikast, ‘siyasi şiddetekonomik hedefler’ eksenini bir kez daha gün yüzüne çıkardı. Pek çok bilim insanına göre; bir tür ‘darbe girişimi’ söz konusuydu… Demir çelik ve silah sanayisiyle ters düşen Kennedy’nin başına gelenler bu kez ‘ABŞ derin devletini’ sorgulayan Trump’ın kulağını sıyırdı geçti…

Bugüne kadar ABD’de suikast (darbe) girişiminde bulunulan başkan sayısı 12, iki de başkan adayı var… Saldırılardan dördü (Lincoln, Garfield, McKinley, Kennedy) ölümle sonuçlandı, diğerleri ise ucuz atlattılar…

ABŞ’nin Vietnam, Afganistan, Irak’ta fiilen katıldığı savaşların, PKK-YPG-PYD gibi terör örgütlerini yönlendirdiği ve elbette kışkırttığı, desteklediği ülkeler aracılığıyla yürüttüğü vekalet savaşlarının kendi çıkarları doğrultusunda tezgâhlandığını Mısır’ın sağır sultanı bile duymuştur.

NATO, ABŞ’nin baskısıyla, üye ülkelerden gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 2’sini NATO ile ilgili askeri harcamalara ayırmasını istiyor. Trump daha da artırmak niyetinde. Peki bu kimin çıkarına hizmet ediyor? ABŞ’nin ve onun savaş sanayisine yönelik şirketlerinin… Rusya’nın “kırmızı çizgimizdir” dediği Ukrayna’nın NATO üyeliği meselesinde her türden numaraya başvurmaya çalışan ABŞ, Sezen Aksu’nun ünlü şarkısını söyler gibi: “Beni yak, kendini yak, her şeyi yak…” Yeter ki ABŞ ve AB doysun…

FETÖ’yü de unutmamak gerek… Bölgeler üstü (überregional) bir güç olarak konumlanmaya başlayan Türkiye’nin 2013 yılından beri uğradığı ekonomik saldırıların, manipülasyonların altında bu hainlerin imzası vardı… Savaşı, iş dünyasını ve yatırımları hedef alarak başlatmak niyetindeydiler…

Peki, bu kuklaların ipleri kimin elinde? Kuklacı nerede oturuyor? Kâhin olmaya gerek yok… Tabii ki iş ve finans dünyasının merkezlerinde; Londra, Frankfurt ve New York’ta…

“Küresel ortak” tanımıyla Washington’daki NATO Liderler Zirvesi’ne davet edilen ve “4 Hint-Pasifik ülkesi (IP4)” olarak bilinen Japonya, Güney Kore, Yeni Zelanda ve Avustralya bu kez kuklacının Pasifik’teki çıkarları doğrultusunda alınan pozisyona hizmet etmek, ABŞ’nin ekmeğine kan doğradığını düşündüğü Çin’in etrafını çevrelemek üzere bir araya getirildiler…

Bir başka fitil de malumunuz Gazze’de ateşlenmişti…

O hâlde ne yapmalı?

“Hazır ol cenge, eğer ister isen sulh-ü salâh…” (Abdülhak Molla) sözünde ifadesini bulan, Türkiye’nin de benimsediği stratejik yaklaşım, içinde bulunduğumuz koşullarda tek geçerli çıkış yolu…

Millî Enerji ve Maden Politikası ile millî savunma sanayisi uygulamalarına yeşil ışık yakan ve bu stratejileri başarıyla hayata geçiren başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere tüm liderlerin hakkını teslim etmek gerek… Yalnızca bizim değil, bizden sonraki kuşakların da geleceğini teminat altına aldılar… Bu stratejiyi ayrıca ‘millî bağımsızlık, bölünmez bütünlük’ çerçevesinde ve çıkar gruplarına eşit mesafede durmayı başararak perçinlediler.