İsrail nükleer üçleme sistemini nasıl kurdu?

1945 yılında Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan nükleer bombalar, dünya tarihini değiştiren anlardan biri oldu. Bu yıkıcı silahlar, sadece savaşın sonunu getirmekle kalmadı, aynı zamanda uluslararası güç dengelerini de yeniden şekillendirdi. Bugün dünyada yaklaşık 12.100 nükleer silah bulunuyor ve bu silahların varlığı, caydırıcılık ve küresel güvenlik açısından tartışılmaya devam ediyor.
Nükleer silahlar, özellikle Soğuk Savaş döneminde ABD ve Sovyetler Birliği arasında büyük bir yarışa neden oldu. Günümüzde ise bu iki ülke, dünya üzerindeki nükleer silahların neredeyse %92'sine sahip. Bunun dışında, Çin, Fransa, İngiltere gibi ülkeler de nükleer güç olarak öne çıkıyor. Ancak nükleer silah sahibi olduğu düşünülen ülkeler bu listeyle sınırlı değil; Pakistan, Hindistan, İsrail ve Kuzey Kore de bu denklemin bir parçası. Nükleer silahların etkisi, yalnızca fiziksel yıkımla sınırlı değil; nükleer bombanın açığa çıkardığı iyonize edici radyasyonun uzun vadeli etkileri ve genetik hasarlar, bu silahları insanlık için sürekli bir tehdit haline getiriyor. Ayrıca, nükleer üçleme gibi stratejik yetenekler, bu silahların savaş doktrinlerindeki yerini güçlendiriyor.


Nükleer silahlar, caydırıcılık sağlamak için geliştirilmiş olsalar da, potansiyel bir kullanım durumunda yaratacağı felaket tartışmasız. Dünya, bu ölümcül silahların gölgesinde bir denge kurmaya çalışırken, nükleer yayılmanın engellenmesi için uluslararası anlaşmalar yürürlükte. Ancak, bu önlemlerin ne kadar etkili olduğu ve gelecekte nükleer silahların kullanılma ihtimali soruları cevaplanmayı bekliyor. Peki sizce, nükleer silahlar insanlığın güvenliğini mi sağlıyor, yoksa küresel bir tehdit mi?