Ortadoğu büyük bir bölgesel savaşın eşiğinde. Bölge ya topyekûn bir savaşın içine çekilecek ya da taraflardan biri geri adım atacak. Kazanın da kaybedenin de bol olduğu bir tiyatro oyunu izliyoruz desek abartmış olmayız. Orta Doğu'nun yatıştırılamayan iki düşmanı, stratejik çıkarları çelişen iki ülkesi, yeniden sahnedeler; İran ve İsrail. Ancak bu kez durum biraz farklı. Farklı çünkü uzun yıllar süren gölge oyunları artık yerini doğrudan çatışmaya bıraktı. Diplomatik bir temsiliyet hedef alındı.
Gazze'deki insanlık dışı saldırılarıyla uluslararası hukuku açık bir şekilde ihlal eden İsrail'in, bölgede attığı adımlara her geçen gün bir yenisi eklenirken 1 Nisan'da Şam'daki konsolosluk saldırısı İran için bardağı taşıran son damla oldu. Öyle ki İran İslam Devrimi'nden sonra en olası sıcak çatışmanın beklendiği iki ülke arasında tansiyon hiç bu kadar yükselmemişti. Sonunda İran, İsrail'e saldırdı, hem de vekil güçler üzerinden değil, doğrudan. İsrail'i soracak olursanız detaylarını konuşacağız. Ancak bir taşla iki kuştan fazlasını vurdu diyebilirim. Kendini mağdur konuma getiren Tel Aviv yönetimi, Amerika ve Batılı ülkeleri arkasına aldı, çatlak sesleri susturan Netanyahu yeniden Washington'ın desteğini alma şansı yakaladı.
Siyasi ömrünü uzatmak adına hava saldırılarını ara vermeden sürdüren Netanyahu, İran saldırısıyla bir süreliğine Gazze'deki katliamı gölgelemeyi de başardı. Amerikan ve İngiliz yardım çalışanlarını Gazze'de öldürüldüğü saldırıyı bile unutturdu. Peki İran beklenmedik bir şekilde neden böyle bir çatışmaya sürüklendi? Dahası İsrail, İran'ı sert bir cevaba mı zorladı? Peki şimdi ne olacak?