Aksa Tufanı'nın üzerinden bir sene geçmek üzere. Bu zaman zarfında gördük ki kendimizi kandırdığımız kabullerden biri daha çökmüş de biz farkında değilmişiz. O kabul şu: Ahalisi Müslüman memleketlerin ekseri eşhası sahiden de Müslüman ama idarecileri satılmış kişiler. O yüzden ümmet böyle paramparça. Aksa Tufanı bize bu zannın tam tersini ayanbeyan gösterdi: Sahiden de biz nasılsak idarecilerimiz de öyle; ne bizden eksikleri var, ne de fazlaları. Ortalık güllükgülistanlıkken mangalda kül bırakmayan o idarecilerden bir tanesi olsun Filistin'le alâkalı sadra şifa bir adım atmadı, atamadı; belli ki atamayacak da. Ümmet, varlığının tartışılabilirliğini alenileştirdi. İsrail'in kurulması için yahudiler ve yerli işbirlikçileri tarafından yıkılan Devleti Aliyye'nin hâl sahnesinden çekilmesiyle (Hatta tarihten kazınmasıyla) nasıl ki İslâmiyet, bir cemiyet nizamı hâlinde yaşanılırlık imkânını kaybettiyse ümmet de peşi sıra onu takip etmede. Fiilen ümmetin varlığından bahsedemeyiz artık. Ye'se hacet yok çünkü bu vaziyet, ümmetin bilkuvve varlığına mani teşkil etmez. Tersine, onun tecellisine hizmet eder. Evvelâ ümmeti parçaladılar, sonra da Filistin'de çocukların bedenlerini. O sapık yahudiler batıl itikatlarının icabını yerine getiriyor, yani ibadet ediyorlar ama biz bu suskunluk ve kayıtsızlıkla ne yapıyoruz? Bu pısırıklıkla biz hangi itikadımıza riayet ediyoruz?