"Yaptıklarımız insanların mutluluğuna katkı veriyorsa bu bize yeter."
4 dönemdir Zeytinburnu Belediye Başkanlığını yürüten Murat Aydın; İstanbul'a geliş hikayesini, 19 yıllık başkanlık sürecini, fotoğraf merakını, dedesinin hayalini, yeni projelerini ve daha birçok konuyla alakalı düşüncelerini GZT okurlarıyla paylaştı.
Giresun’dan İstanbul’a geliş hikâyenizi sizden dinleyebilir miyiz? Dedem okumamı çok isterdi. Ben de ilkokul ve ortaokulda başarılı bir öğrenciydim. Köyde ilkokul, ortaokul vardı. Fakat lise yoktu. Lise için şehre inmemiz gerekiyordu. Giresun merkez ya da Ordu merkeze inmemiz gerekiyordu. Biz, Ordu ile Giresun’un orta noktasında bir yerdeydik. İstanbul’da da akrabalarımız vardı. Bir fındık mevsimi İstanbul’dan gelen akrabalarla birlikte fındık topluyorduk. Fındık toplarken babam ve dedem İstanbul’dan gelen akrabalarla muhabbet ediyorlardı. Babam dedi ki; ‘Oğlum şimdi sen okuyacaksın. Lise için biz Giresun’a ya da Ordu’ya gideceğiz. Ev tutacağız, bunun devamı da olacak. Gel seni İstanbul’a gönderelim. Orada bir okula kayıt yaptır.’ O okulda İstanbul İmam Hatip Lisesi’ydi. Bu lisede tanıdıklarımız da vardı. Ailemin İstanbul yolcuğu benim liseyi okuyup sonrasında da üniversiteye devam etmemle ilgilidir. Babam beni İstanbul’a gönderdi. İstanbul’a o zamanlarda otobüsle yaklaşık 24 saatte gelinebiliyordu. Meşhur otobüs markaları vardı. Bende onlardan biri ile gelmiştim. İstanbul’a girerken girişte bir tabela gördük. İstanbul’un nüfusu yazıyordu. Hiç unutmam, bir milyon dokuz yüz bin yazıyordu. Bir de adres vermişlerdi. Bu adres dayımın oturduğu yerdi. Onu da hiç unutmam. Kocasinan Caddesi, Seven Apartmanı No/7 Şirinevler/İstanbul. İlk oraya geldim. Atatürk Havalimanı’na o zaman Yeşilköy Havalimanı deniliyordu. Dayıoğluna dedim ki; ‘Vedat havalimanı yakın mı buraya? Bir uçak görebilir miyiz?’Biz uçağı köyde bazen görmüşüz ama çok yukarlardan. Nasıl bir araç olduğunu da bilmiyoruz. Sadece uçuyor. İlgimiz var, merakımız var. Şirinevler’den çıktık yürüyerek Atatürk Havalimanı’na gittik. Uçakları gördük.
Dördüncü döneminiz... On dokuz yılın bir değerlendirmesini yapacak olursanız. Murat Aydın Zeytinburnu’na neler kattı? Ben okurken ya da gençlik dönemlerimde belediye başkanı olacağım veya siyasetin içinde olacağım diye bir düşüncem hiç olmadı. Okumak gibi bir derdim vardı. Bu ülkeye hizmet etmek gibi bir derdim vardı. Bu ülkenin diğer ülkelere göre geride olduğunu biliyordum. Bunu da şuradan biliyordum; benim dayım ve amcam Almanya’da çalışırlardı. Onlar Almanya’dan izine geldiklerinde Almanya’yı anlatırlardı. Araçlarla gelirlerdi. O günün koşullarında teyp, fotoğraf makinesi getirirlerdi. Bunlar Almanya’da yapıldı, üretildi derlerdi. Türkiye’de bunlar üretilemiyor, yapılamıyor. Niçin Türkiye’de yok? Niçin Türkiye’de olmuyor? Amcamın ve dayımın anlattıkları niçin bu memlekette yok? Ben çalışacağım, okuyacağım ve Türkiye’nin öyle olması için gayret göstereceğim diye hep bir hayalim, idealim vardı.
Siyasetin içinde olmak gibi bir düşüncem yoktu. Belediye başkanı olmak kim, ben kim? Çünkü biz kamu kurumlarının kapısından geçerken ayaklarımız titrerdi. Devletten korkarak yetiştirilmiştik.
Şükürler olsun devlet ile millet bugün barıştı.
Hiç unutmam bizim köyümüzde jandarma karakolu vardı. Orada gençlerin dövüldüğünü görürdüm. Bir de dedelerimiz, büyüklerimiz jandarmayla, devletle olan ilişkileri anlatırlardı. Kuran okumanın yasak olduğu, onların ifadesiyle samanlıkta okunduğu süreçleri bize anlatmışlardı. Dolayısıyla belediye demek devlet demekti. O devletin içerisinde ben nasıl var olacağım diye düşünürken, şükürler olsun devlet ile millet bugün barıştı. O barış büyük ölçüde sağlanmış oldu. Zeytinburnu halkının desteği ve Rabbimin nasibi ile hiç hayalini kuramadığım, kapısından geçerken dahi ayaklarımın titrediği yerde 19 yıl önce belediye başkanı seçildim.
19 yıllık süreç içerisinde ne oldu? 4 kez halkımız bizi bu göreve layık gördü, seçti. Biz de halkımıza mahcup olmamak adına elimizden gelen gayretin içerisinde olduk. Şuan bulunduğumuz nokta Merkezefendi. Burası eski Topkapı Anadolu Otogarı’nın olduğu yerdir. On dokuz yıl önce gündüz saat 12’de buraya gelip şu röportajı yaptığımız yerde yalnız başınıza dolaşmanız mümkün değildi. Zeytinburnu öyle bir yerdi. İlk belediye başkanı olduğumda bir anket yaptırmıştım. O ankette bir soru vardı. O soru; ‘Zeytinburnu’nda yaşamaktan mutlu musunuz?’ Zeytinburnu’nda yaşayan insanlar, Zeytinburnu’nda yaşamaktan mutlu değillerdi. Üçte biri mutlu olduğunu ifade ediyorlardı. Üçte ikisi ise mutsuz olduklarını söylüyorlardı. Fen imarla ilgili yapılan hizmetler, sosyal belediyecilik alanında yapılan hizmetler, kültür alanında yapılan hizmetler yeterli değildi. Şimdi Merkezefendi’de geçmişte saat 12’de yalnız başımıza dolaşamadığımız yerde İstanbul’un 24 saat açık olan Merkezefendi Şehir Kütüphanesi var.
On dokuz yıllık süreç bizi buraya getirdi. Tabi ki ben bunu yalnız başıma yapmadım. Teşkilatımızın desteği oldu, hemşerilerimizin desteği oldu. Mesai arkadaşlarımla beraber bu işi gerçekleştirdik ama en önemlisi son 16 yılda Türkiye’de yakalanan istikrardır. Türkiye’deki barış ortamı, milletle devletin barışması en önemlisidir. Bunu sağlayan da Ak Parti İktidarıdır. Recep Tayyip Erdoğan’ın başında bulunduğu Ak Parti hükümetleri bu barış ortamını istikrarlı bir şekilde devam ettiriyorlar.Onun oluşturduğu iklim, atmosfer, ekonomik koşullar bizi bu noktaya getirdi. Zeytinburnu’nda benim görev yaptığım dönemde yaklaşık 1 milyar liralık yatırım yapmış olacağız. Eski ifadesiyle 1 katrilyonluk bir yatırımdan söz ediyorum. Bunu biz hayal edemezdik. Zeytinburnu Belediyesi’nin 19 yıl önce bütün gelirleri personel giderini karşılayamazdı. Resmi verilerde bir yıllık gelir, personel giderinin 5 puan altındaydı. Bu gelir 100 üzerinden hesaplanıyordu. Yani personel gideri 105’ti gerçekleşen gelir 100’dü. Gerçekleşen gelirin tamamını harcayıp personele verseniz bile yine de borcunuz kalıyordu. Öyle bir durumdan bugün biz bütçemizin yaklaşık yüzde onları personel gideri olan bir noktaya geldik. 5 yılda 1 katrilyonluk yatırım yapabilen bir belediye haline geldik.
Gündüz 12’de gelemediğimiz noktalara 24 saat insanların yaşayabildiği açık kütüphaneler, kültür vadisinin içerisinde tarihin canlandırıldığı yeniden ihya edildiği mekânlar, kültür merkezleri yaptık. Zeytinburnu’nda şuanda 11 tane kütüphane var. Bunun yanında yaşlılara, bakıma muhtaç olanlara, dezavantajlı bireylerimizin evlerinde onlara verdiğimiz evde bakım hizmetlerimiz var. Öz bakımından, kişisel vücut bakımından, banyosundan, evinin temizliğinden tutun gıdasına kadar belediyenin vermiş olduğu hizmetler dışında Sağlık Bakanlığının da vermiş olduğu hizmetler var. Zeytinburnu’nda büyük bir değişim, dönüşüm, gelişme yaşandı. Biz de aktör olarak bu işin içerisinde bulunmuş olduk. Kader bizi buraya getirdi. Bu Cenab-ı Hakkın bir lütfudur.
İstanbul’da 24 saat açık olan 3 kütüphanenin 2’si Zeytinburnu’nda bulunuyor.
Hayallerimizi gerçekleştirme imkânını bize nasip etti. Zeytinburnu halkı bizi destekledi. Biz de hayallerimizi Zeytinburnu’nda gerçekleştiriyoruz. İstanbul’da 24 saat açık olan 3 kütüphanenin 2’si Zeytinburnu’nda bulunuyor. İstanbul da kültür sanatla ilgili en ciddi çalışmaların yapıldığı yerlerden belki de en başta geleni de Zeytinburnu’dur. Merkez Efendi’den ilham alarak ortaya çıkardığımız bir projeden size bahsedeyim. Biz 19 yıl önce şöyle düşündük; geleneksel tıpla, modern tıbbı barıştıralım dedik ve bununla ilgili bir etkinlik başlattık. Merkezefendi Geleneksel Tıp Festivali’nin 19.’su gerçekleştirilecek. Bir insan, bir hekim sülük tedavisinden, hacamattan bahsetse, şifalı bitkilerden bahsetse meslekten ihraç edilirdi. Bizim o dönemlerimizde Türkiye’den Tıp Fakültesi mezunu olan bir hekim çıktı. Ben kanserin bazı türlerini tedavi eden bir ilaç geliştirdim. Bu ilacı da zakkum bitkisi ile yaptım dedi ve meslekten ihraç edildi. Örnek; Doktor Ziya Özerk. Geçmişte böylesine katı yaklaşımın olduğu bir süreç vardı. Geleneksel olanın dışlandığı, kabul edilmediği, onu söyleyen hekimlerin de meslekten ihraç edildiği bir süreçte biz bu konularda çalışmalar yaptık.
Fotoğraf sizin için ne ifade ediyor? İkinci serginizi geçtiğimiz ay açtınız. Bu sergilerin devamı gelecek mi? Yaptığım bu sergilerin inşallah devamı gelir. Temennim tabi ki bu yönde. Herhalde fotoğraf olmasaydı ben hasta olurdum. Çünkü biz çok yoğun tempoda çalışıyoruz. Günde ortalama 15 - 16 saat çalışıyoruz. Bu yüzden fotoğrafı aktif dinlenme aracı olarak kullanıyorum. Yani zihninizi normal işinizden alıyorsunuz fotoğrafa aktarıyorsunuz. O anda dinlenmiş oluyorsunuz. Sağlığımla ilgili ciddi anlamda faydası var ama onunda ötesinde çevremde, dünyada, doğada olup bitenlerin farkına varmamı sağlıyor.
Fotoğraf insanları, mekânları, doğada olup bitenleri, Yaradan’ı daha iyi tanımamı sağlıyor.
Ben fotoğrafla güzelliklerin farkına varıyorum. Mesela şu gördüğümüz ağaçların, yaprakların, çiçeklerin detaylarına inmek, onu fotoğraflamak sonra ona bakmak sizi Yaradan’a ulaştırıyor. Ağaçlar kuruyor ve tekrar canlanıyor. Yapraklar, çiçekler dökülüyor. Daha sonra tekrar ortaya çıkıyor. Bunun nasıl olduğu ile ilgili detayların farkına varabiliyorsunuz. İnsan, insandaki değişimi, insandaki farklılığı, insanın ortaya koyduğu ürünleri, yaptıklarını fotoğrafla daha iyi anlayabiliyorsunuz. İnsan-mekân ilişkisi benim üzerinde durduğum bir konudur. İnsanın gönül dünyasındaki, ruh dünyasındaki, içindeki zenginliklerin, duyguların dışa yansımasını fotoğrafla tespit ediyorsunuz. Mekânlar insanların zihninde üretiliyor. Önce zihninden çıkıyor sonra elleriyle mekânlar oluşturuluyor. O mekânların özellikleri size insanları da tanıtıyor. Sizi estetiğe ulaştırıyor. Şuanı geleceğe aktarmak en kolay fotoğrafla olur. Bu aktarım tarihçilerinde işini kolaylaştırır. Bilim insanlarının, sosyologların işlerini kolaylaştırır. Fotoğraf benim açımdan bugünü geleceğe aktarmaktır. Ben bunu yapmaya çalışıyorum. Birincisi, fotoğraf sağlığımla ilgili dinlenmeme katkı verdiği için hayatımda önemlidir. İkincisi, çevremi, doğayı, Yaradan’ı bana tanıttığı için önemlidir. Üçüncüsü, bana insanları tanıtıyor ve buna fırsat verdiği için önemlidir. Ayrıca elimizdeki değerlerin geleceğe aktarılmasına da fotoğraf aracılığıyla katkı vermiş oluyorum. Fotoğraf aynı zaman da benim için bir aşktır. Bunu da belirtmek isterim.
Dedenizin hayali olan projeyi gerçekleştiriyorsunuz. Projeden ve dedenizle olan ilişkinizden bahseder misiniz? Mekânı cennet olsun, benim dedem çok ileri görüşlü bir insandı. Adı Temel’di ve Kurtuluş Savaşı gazilerindendi. Hatta 1. Dünya Savaşı’na almışlar. Sonra bu çocuk nasıl savaşacak diye geri göndermişler. Kurtuluş Savaşı’nda artık genç delikanlı olmuş. Özellikle Sakarya’da büyük kahramanlıklar göstermiştir. Dedem okumayı seven, İstanbul’u bilen, ileri görüşlü bir insandı. Dedem babama bu çocuk okuyacak. Bu memlekete hizmet edecek, onun ifadesi ile adam olacak derdi. Dolayısıyla bizi motive eden en önemli unsur dedemdi. Hatta dedemin durumunu şöyle ifade edeyim, dedem İstanbul Zeytinburnu’nda rahmetli oldu. Gençlik dönemlerinde İstanbul’da bir müddet yaşamış, sonrasında tekrar Giresun’a dönmüş. Ömrünün son dönemlerinde tekrar İstanbul Zeytinburnu’nda yaşadı. Hasta yatağında yatıyor, konuşuyordu. Babam ve amcalarıma şunu söylediğini çok iyi hatırlarım; ‘Oğlum, emrihak vaki olunca beni burada bırakın’ dedi. Bunun üzerine babam ve amcalarım dediler ki, ‘Baba hayırlısı olsun, Rabbim sağlık versin ama nasıl olur?’ Karadenizlilerde bir usul vardır. Doğduğun yere cenazen gider. Babam ve amcalarım ‘Herkes bu isteğine ne der baba?’ dediler. Hacı Temel’in oğulları babalarına sahip çıkamadı, derler. Dedi ki; bakın size bir şey söyleyeyim; Bu topraklar var ya şehit kanları ile sulanmıştır.
Beni şehitlerle koyun koyuna yatmaktan ve bu Fatihalardan mahrum edemezsiniz. Onun için beni burada bırakacaksınız, demişti. Zeytinburnu’nda Silivri Kapı, Kozlu, Merkezefendi gibi çok sayıda mezarlık vardır. Bu mezarlıklarda yatan çok insan var. Onların yakınları, tanıyanları, gelip geçerken ya da ziyaret etiklerinde dua okurlar. Kendi yakınlarına bağışlarlar hem de bu mezarlıkta yatan Ehli İslam’ın ruhuna bağışlarlar. Dedem 1982 yılında rahmetli oldu. Yeni Kozlu Mezarlığında yatıyor. Babaannem de orada yatıyor ve bu yüzden orası bana evim gibi gelir. Çok stresli olduğumda, sıkıntılı olduğum da bir büyüğüm ile konuşmak istediğim de, hasbihal etmek istediğim de, dedemle muhabbet etmek istediğim de Yeni Kozlu Mezarlığına gelirim. Dedemi, babaannemi ziyaret ederim. Onlara Fatiha okurum. Geçmişi yâd ederim. Dedemle konuşurum ve sonra oradan ayrılırım. Biz dedemin ileri görüşlülüğü sayesinde köyden kurtulduk. Onun motivasyonu ile okuduk. Çevremizde okuyan çok fazla insan yoktu. Okumak demek, dedemin ifadesi ile adam olmak demekti. Ülkeye hizmet etmek demekti. Benim de okumamı arzu ederdi. Şükürler olsun onun arzusu gerçekleşti.
Bu yıl 5'incisi gerçekleştirilen Geleceğin Ustaları Geleneksel Sanatlar Tasarım Yarışması’yla geleneksel sanatlarımıza verdiğiniz kıymeti görüyoruz. “Geleceğin Ustaları” ve diğer sanatsal faaliyetlerinizden bahseder misiniz? Kültür ve sanatın geleneksel tarafı son derece önemlidir. Geleneksel ve modern sanatın birbirinden koparılmış ilişkilerini tekrar sağlamlaştırmak adına İsmek kuruldu. İsmek, Sayın Cumhurbaşkanımızın Belediye Başkanlığı döneminde ortaya konulmuş bir projedir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi sayesinde de bir devrim başladı. Zeytinburnu İsmek’te şuan 20 binden fazla öğrenci var. İsmek geleneksel sanatlarla ilgili farkındalık oluşturan önemli bir projedir. İsmek insanlarımızın geleneksel sanatları içerisinde hat, ebru, tezhip, minyatürü tanıdığı ve onunla ilgili farkındalık oluşturduğu bir alandır. Zeytinburnu Kültür Sanat Merkezi’nde bu anlamda geleneksel sanatlarla ilgili çok ciddi çalışmalar yapılıyor. Tabi biz yaptığımız yarışmalarla da destek olmaya çalışıyoruz. Bizim bu çalışmamızı, bu projemizi ‘Albayrak Grup’ alıyor dünyaya mal ediyor. Kendilerine, ‘Yeni Şafak’ ailesine çok teşekkür ediyorum. Geleneksel sanatlarla ilgili zaten bir farkındalık oluşmaya başladı. Bu topraklardan çıkan sanatlar, değerler var. Unutmamak lazım, yaşatmak lazım hatta geliştirmek lazım. Bu sanatların yaşatılması dünyaya güzellik katıyor. Biz de Albayrak Grup ve Yeni Şafak ailesi ile 5 yıldır bu çalışmayı yapıyoruz. Etkili de oluyor, güzel de oluyor. Emeği geçen bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Bu çalışmayla geçmiş gelecek bağlantısı kurulmuş oluyor.
Zeytinburnu Belediyesi yaptığı dev projelerle her geçen gün çehresi değişiyor. Yatırımlarınızdan ve yeni projelerinizden bahseder misiniz? Zeytinburnu’nda yapılacak çok şey var. Burası çok düzensiz kurulmuş bir kentti. Ortak yaşam alanlarının çok az olduğu bir yerdi. Yapılacak şeylerden en önemlisi yeşil alan miktarını artırmaktır. Bu bağlamda ilçemizde bulunan askeri lojmanları yeşil alan yapıyoruz. Bu sene nasip olursa tamamlanacak. Mutlaka yapılacak birçok proje var ama temel deyiş şudur;
İnsanlarımız mutlu olabiliyor mu? Eğer mutlu oluyorlarsa, bu bize yeter. Yaptığımız işler, attığımız adımlar insanların mutluluğuna katkı veriyor mu? Yaptıklarımız insanlarımızın mutluluğuna katkı veriyorsa bu bize yeter.
Ben ilk belediye başkanı olduğumda Zeytinburnu’nda yaşayanların üçte biri Zeytinburnu’nda yaşamaktan mutluydu. Şuan dörtte üçü yaşamaktan mutlu. Amaç bunu yüzde yüze getirmek. Ne istiyorlar? Ne bekliyorlar? Yaşamı kolaylaştırmak, onları mutlu kılmak için neler yapılabilir? Yapılacak çok iş var. Yaşam devam ediyor, işlerin de yapılması gerekiyor. Fakat şunu özellikle ifade edeyim, biz bu süreç içerisinde 19 yıl önceki hayallerimizin daha da ilerisine geldik. Elhamdüllilah. Biz önce hayal kurduk. O hayallerimiz rüyalarımızı süsledi. Sonra o projeleri hayata geçirdik. İnanın bugün hayallerimizin de ötesine geldik. Allah'a şükürler olsun. Fakat biz insanımızın yüzde yüzünün mutlu olmasını arzu ediyoruz. Henüz o noktaya gelemedik. İnşallah, o da süreç içerisinde olur diye temenni ediyorum.