"Mimarlık ve politika o kadar iç içe geçmiştir ki bütün mimarlar örtülü ya da açık politiktir."
Türkiye’nin önde gelen mimarlarından Nevzat Sayın; hayatını nasıl tasarladığını, mimaride sürdürülebilirliği, üçüncü havalimanını, kentleşmeyi ve daha birçok konuyla alakalı düşüncelerini GZT okurlarıyla paylaştı.
Kent topraklarının özel mülkiyette olması bence şehirde yapılabilecek olan bütün o iyi imar çalışmalarının önünde olağanüstü bir engel.
Dünyanın her yerinde tarım topraklarının parçalanmaması için onların üzerinde koruma kanunları vardır. Mendil kadar arsalarda tarım yapılamayacağı için tarım toprakları büyük parçalar halinde kalmalıdır. Şehir de böyle bir yerdir. Aslında şehir de mendil kadar arsaların özel mülkiyette olmaması gereken bir yerdir. Bugünkü parçalılıkla hiçbir imar faaliyetine girişemiyorsunuz. Çünkü daha başlarken en pahalı şey olan arsayı satın almanız gerekiyor. Yıkılarak başlıyorsunuz. Bütün harcamalarınızın yarısı toprakta duruyor. Eğer kent toprakları özel mülkiyetin olmasaydı her şey çok daha iyi bir şey olabilirdi. Bu noktadan isterseniz Zorlu’nun yapılışı sırasındaki imar haklarındaki artışlarını düşünün, isterseniz Gaziosmanpaşa’da bir gecekondu bölgesinin nasıl imara açıldığını, nasıl yasallaştırıldığını ve kaçak yapının nasıl o bölgenin bütün mimarlık faaliyetlerini belirlediğini düşünün. Nereden ve nasıl düşünürseniz düşünün bütün baskı toprağa ödenen paranın bu kadar büyük olması ile yakından ilgilidir. Bu yüzden İstanbul henüz bu kadar önemli ve temel konularda ne yapacağını bilmediği için iyi gelişmiyor. Açıkçası iyi gelişeceğine dair bir işaret de görünmüyor.
Sadece Almanya değil, doğru dürüst gelişebilen bütün ülkeler böyle davranıyor. Ulaşım ağı, birbirleri ile olan ilişkileri ve onun ne üzerinde gelişeceği ortak bir akılla belirleniyor, biri üniversite şehri, biri sanayi, biri kültür şehri oluyor ama bunların hepsinin projeleri var. Dolayısıyla şehrin nasıl büyüyeceği önceden tanımlanmış bir şey olarak yönetiliyor. Sıkıntı yine biraz önce söylemeye çalıştığım yere gelip takılıyor. Bu şehrin ileride neye benzeyeceği konusunda kimsenin bir düşüncesi olmadığı için ileride ne olacağı da ne yazık ki belirsizlik noktasında kalıyor.
Mimarlık hayatınızda sizi en çok etkileyen mimari yapılar hangileriydi? Sanırım en çok Priene Antik Kenti’nden etkilendim. İşin doğrusu, etkilendiğim çok yer, çok yapı ve çok mimar var ama Priene benim, en sihirli bulduğum, kafamı en çok karıştıran yer oldu. İlk gördüğümde, vay canına, insanlar 3000 yıl önce böyle bir şey yapmayı akıl edebilmişler’ demiştim. Açıkçası hala çok etkileyici buluyorum. Tüm antik kentler sıralaması içerisinde onun benim için çok özel bir yeri vardır.