"Her insan dert sahibi olmalı"
Sözleriyle kalplere dokunan, herkesin teveccühüne mazhar olan ünlü şair ve yazar Serdar Tuncer; gündelik hayata, şiire, geçmişe ve "modern" zamanlara dair düşüncelerini GZT okurlarıyla paylaştı.
Size göre iyi şiirin farkı nedir ve buna neden ihtiyacımız var? Burada ukalalık etmek istemem ama kalbimde kriter yine o hikmette duruyor.
Şiir hikmete yaklaşabildiği kadar şiirdir.
Şiir hikmete yaklaşabildiği kadar şiirdir. Ben Müslümanım. Bir peygamberin ümmeti olmakla iftihar ediyorum ve inandığım kitabın en güzel örnek olarak bana takdim ettiği peygamber, şiirin de tarifini yapıyor. İki kelimeyle, şiir hikmettir diyor. O zaman kelimeleri birbirine yakışacak şekilde getirmek, tumturaklı ifadeler kurmak, insanların hayran olacağı kafiyeler yakalamak. Bunu şiir zannedenler var. Belki bu da şiirdir, bilmem ama benim kalbimdeki mihenge göre şiir, hikmete temasa edebildiği kadar şiir. İçinde hikmetten kırıntılar barındırabildiği kadar şiir, o kendisine varmak ya da olmak için yaratıldığımız hakikatin kapısını aralamaya çilingir olabildiği kadar şiir. İyi şiir bu, kötü şiir diye bir şey yok çünkü diğerlerini şiirden bile saymıyorum. Adı ne, bilmem.
Kalbimden arta kalan zamanlarda edebiyatla iştigal ediyorum
Edebiyat harici bir şeylerle uğraşıyor musunuz? Yazan bir adamız, konuşan bir adamız muhtevası genelde edebiyat bundan dolayı bu soruyu sorduğunu biliyorum ama hakikaten edebiyatla uğraşmıyorum. Şöyle söyleyelim de konuyu Serdar’dan çıkarmış olalım. Türkiye’nin en büyük edibiyle konuşuyor olsanız şu anda ve ona deseniz ki; “ Edebiyat harici bir şeyle uğraşıyor musunuz?” onun şöyle bir cevap vermesi gerektiğini düşünüyorum. Kalbimle uğraşıyorum. Kalbimden arta kalan zamanlarda edebiyatla iştigal ediyorum. Kalbimiz diye bir derdimiz olması lazım.
Sezai Karakoç der ki; “Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı. Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum.” Şimdi dert dediğimiz şeyin adı ne? Evliya-i kiram hazeratının anladığı manada aşk koyarsak ve o aşkı kalbimizde kurşun gibi taşırsak başka derdimiz kalmayacak. O derdi bulduğumuz vakit, öbür dertlerin dermanını bulacağız. Peki, bu derdin dermanını nasıl bulacağız? Daha çok dertlenerek. Bu dert arttıkça içinden derman çıkacak. Niyazi Mısri Sultan, “Derman ararım derdime derdim bana derman imiş.” der. O kadar kolaylık ifade ettiğimiz bir cümle ki bu, az evvel aynı şeyi bende yaptım. Bu sözün hakikatine erebilmek için zannediyorum ölmeden ölmek şarttır.
Sen buraya gelirken Allah rızası için Serdar Tuncer’le röportaj yapmaya geldiğin vakit, attığın adım sevap, oturuşun kulluk, sorduğun soru, dinleyişin, tahammül edişin bütün bunlar Allah için bir ibadet. Şu an camide namaz kılıyor gibisin. Ama gideyim şu adamla bir konuşayım dediğin vakit, işini yapmış olursun, yorulur gidersin. Aynı şey fakir içinde geçerli. Arkadaşlar geliyor. Nezaketen kırmayayım onlara evet diyeyim de sorularını cevaplayayım. Nezaket göstermiş olursun, ne işe yarar ama Allah için bir cevap vereyim.
Bugün Allah rızası için ne yaptın?
Bugün neyi Allah için yapmadım?
Bir düşünsene attığı adımdan, uyuduğu uykuya, yediği yemekten, yaptığı en alelade işe kadar her bir hususta mihenginin bu işin Allah rızasının neresinde var. Yazılarda vardı kitaba da aldım. Bugün Allah rızası için ne yaptın? Bu çok fiyakalı bir cümle, çok hoşumuza giden bir cümle. Bunun ötesine geçmek borcumuzdur. Gün içerisinde bir, iki şeyi düşünerek akşam başını yastığa koydun ve aklında şöyle bir soru var. Bugün Allah rızası için ne yaptın? Bu soruya iki güzel cevap bulabildin, bu da kulluktur, bu da güzeldir, hiç yoktan iyidir ama birde şu var. Başını yastığa koydun ve sorduğun soru şu: Bugün neyi Allah için yapmadım? Yani Allah rızası için yaptığın iki şey bulup da, hazine bulmuş gibi sevineceğine, koskoca gün içerisinde yaptığın ama içinde Allah rızasının olmadığı iki şeyi bulup sabaha kadar gözyaşı dökecek bir gönül, kulluk bu, ibadet bu, dert bu. Bilmem arz edebildim mi?
Bu ciddi bir iddiamdır; Twitter’da kavga ettikleri, küfürleşmeye kadar giden meseleyi aynı iki adam bir masada çay içerek konuşsa, kucaklaşarak kalkarlar.
Burası muhabbet edelim diye değil, kavga edelim diye ya da anlaşamayalım diye kurulmuş bir mecra. Kelime, insanın bir diğerine derdini anlatsın diye değil, sanki bir diğerine derdine anlatamasın diye var olmuş bir şey olarak düşünülmüş. Susarak anlaşanları gördüm ben. Böyle bir şey var: dilsiz, dudaksız konuşmak. Sosyal medya iletişim kuralım diye değil de iletişim kuramayalım diye var olan bir şey. Çokta insafsızlık etmeyelim, ben üç çocuk babası bir adamım. Bazen telefonuma devlet kurumlarından mesaj geliyor, çocuğunuz böyle yapıyorsa şöyle yapın diye nasihatler gönderiyorlar.
Sosyal medya iletişim kuralım diye değil de iletişim kuramayalım diye var olan bir şey.
Aslında çocuğa tavsiye edeceğimize önce kendimize tavsiye etmeliyiz. Kırmızı ışık yandı, telefonu elime aldım acaba Twitter’da ne oldu? Sana ne? O sıra yanı başında yeni açmış gelincikleri görmüyorsun, üstünden harika süzülen bir kuşu görmüyorsun, dolunayın güzelliğinin farkına varamıyorsun. Durup, gökyüzüne bakacak, çiçeği koklayacak, hayatın farkına varacak vaktimiz olması lazım. Sosyal medya bütün bunlardan da bizi engelliyor ama orda ki dostlara âcizane tavsiyem: İnsaflı olmaları, ne olursa olsun insaf. Bir adam bir şey yaptı diye hemen kötülemek yerine, belki o adamın şeyi yapmasının bir sebebi vardır, belki o adam o şeyi öyle yapmamıştır, belki tam tersi bir şey yapmıştır da başkası öyle anlamıştır. Hüsn-i zan. İlerleyen zamanlarda niyet ettiğim şeylerden bir tanesi, yazılmış eski tefsirlerden ciddi bir çalışmayla bir hucurat kitabı oluşturmak. Tefsirini yapabilmek haddim değil ama o tefsirlerden mülhem, bugünün lisanıyla, bugünün insanına söyleyecek bir şey çıkarsa ortaya, daha doğrusu hucurat ruhunu ihtiyacımız var. Hucurat’ı anlamaya ihtiyacımız var. Hucurat, Kuran-ı Kerim’de bir sure ama “inne ekremekum indallâhi etkâkum” Allah katında kerem sahibi olanınız Allah’tan en çok ittika edeninizdir ayeti bu surededir. “İnnemâl mu'minûne ihvetun” muhakkak ki müminler kardeştir ayeti, ölü kardeşinizin etini yemeyin, sesinizi peygamber efendimizin sesinin üzerine yükseltmeyin, birbirinize lakap takmayın ve insanlık manifestosu, ahlak manifestosu bu surededir. Hucurat talimine ihtiyacımız var, hucurat meşk etmeye ihtiyacımız var. Özellikle sosyal medya sahasında bir şeyler yapanların, mesela size fasık bir haber getirirse onu araştırın hucuratta bir ayet. Kuran-ı Kerim’de olduğunu bildiğimiz pek çoğumuzun ezberinde olan, hepsi hucuratta derç edilmiş. Bu da bir vesile olsun. Öyle bir çalışma yapacak olursak, dostların duasına muhtaç olduğumuzu ihsar beyanında hem de her birimizin bir hucurat meşkine, hucurat talimine, hucurat temrinine muhtaç olduğumuzu ifade sadedinde söyleye vermiş olalım.
Nasıl bir babasınız? Vallahi çocuklar iyi baba olduğumu söylüyorlar. Ben ise kötü bir baba olduğumu düşünüyorum. Kötü baba derken şöyle: insan meşrep meşrep.
Aşık Veysel, “insan kısım kısım, yar damar damar” demiş. Çok güzel bir türküdür. İyi olmanın ölçüsü farklı farklıdır. Ben bazı babalar görürüm gıpta ederim. Ne kadar güzel derim. Çocuklarıyla vakit geçirmekten zevk alıyor, onlara vakit ayırabiliyor. Benim yapamadığım ama yapılması gerektiğini düşündüğüm ve bunu yapabilen insanları gördüğüm vakit, işte bu iyi baba diyorum. Bunu yapamadığım içinde ben kötü babayım diyorum. Bizim çocuklarda iyi baba derken şuradan bakıyor belki; benim fark etmediğim, onların yapmadığı, benim yaptığım iyi bir şeyler var. Onlarda ondan iyi baba diyorlar.
Allah kimi sevdirir? Ahlakıyla ahlaklananı. Allah’ın ahlakı, Habib-i Edibe’nin ahlakı. O ahlakla müzeyyen olduğumuz vakit, çocuğumuz bizi babası olduğumuz olduğu için değil de Allah rızası için sevmeye başlayacak. Kendisi bilmeden, farkına varmadan Allah rızası için sevecek. Arkadaş öyle, baba öyle, anne öyle. Çocuğa bırakabileceğin miras bu. Yaptığı şeyi Allah rızası için yapması gerektiğini, olmak istediği şeyi Allah rızası için olması gerektiğini bilecek bir şuur. Allah rızası için yapmadığı ve Allah için olmadığı hiçbir şeyin kıymet-i harbiyesi olmadığını fark edecek bir idrak. Bu bizim verebileceğimiz bir şey mi? Hayır. Ne bir anne, ne bir baba bir çocuğa bunu veremez. Verebilecek olsaydım bunu vermek isterdim ama onlara sadece bu menzile giden yolun kaldırım taşlarını tarif edebilirim. “Mürşidi olmayanların bildikleri güman imiş.” Bir kamil mürşide varmayınca olmaz. Bir şeyi olmak istiyorsan, olanın önünde diz kıracaksın. Başka usulü yoktur.
Sizi takip eden, örnek alan gençler için hangi tavsiyelerde bulunursunuz? Allah rızası için sevsinler, Allah rızası için sevilecek yanlarımın artması için bana dua etsinler. Nasihat etmesinler, nasihat olsunlar. Nasihat olmam için bana dua etsinler.