"Hat sanatı en büyük mutluluk kaynağım oldu."
Hat sanatının yaşayan en önemli üstatlarından hattat Mehmed Özçay; hat sanatına nasıl başladığını, hat sanatında neler bulduğunu, icazet müessesesini, teknolojik gelişmelerin hat sanatı üzerindeki etkilerini ve daha birçok konuyla alakalı düşüncelerini GZT okurlarıyla paylaştı.
Üniversite döneminde Erzurum'lu hattat Fuad Başar ve sonrasında bu sanatta size rehber olan M.Uğur Derman hocanın tedrisatından geçtiniz. Hat sanatıyla tanışma hikâyenizi sizden dinleyebilir miyiz? Hat sanatını 1979 yılında Gerede İmam Hatip Lisesi’nde okurken, merhum Mahmut Bedrettin Yazar’ın Diyanet İşleri yayınlarından çıkan iki ciltlik “Kalem Güzeli” adlı eserini tanıdıktan sonra bende bu merak, alaka uyandı. Sıra arkadaşım Gerede müftüsünün torunu rahmetli Mustafa Danışman, bir gün bu iki ciltlik eseri getirdi. Kitaptaki büyük üstatların yazılarını gördüğüm zaman adeta çarpıldım. Sami Efendi, Şevki Efendi, Nazif Bey, Şefik Bey, Emin Efendi gibi büyük üstatların eserleri beni çok etkiledi. O eser aslında çok kıymetli bir eserdir. Günümüz Türkiye’sinde hat sanatının yeniden canlanmasında bu eserin önemli bir rolü vardır. Orada hat sanatı detaylı bir şekilde anlatılır. Malzemesi, nasıl yazıldığına dair bilgiler vardır. Gerede hat sanatı itibariyle imkânsızlıkların olduğu bir yerdi.
Ben kendi imkânlarımla “Kalem Güzeli” adlı eserden neler anlayabilirsem, kendimce çalışmaya gayret ettim ama bu sadece benim hat sanatına olan alakamı, ilgimi, aşkımı alevlendirdi. Öğrenme noktasında tabii ki bir üstat olmadan hat sanatı öğrenilmiyor. 1980’de Erzurum’da, o zaman ki adıyla İslami İlimler Fakültesini kazandım. 1982’de Osmanlıca dersimize gelen bir hocamız vardı. Sağ ise Allah uzun ömürler versin. Bir gün kendi kendime çalışıyordum. Yazımı gördü ve çok beğendi. Niye bir hattattan meşk etmediğimi sordu. Bende kendisine; ‘Hocam bir hattat var mı da meşk edelim, çalışalım.’ dedim.
Burada Fuat Başar var. Talebelere meşk veriyor dedi. Selamımı söyle. Sen de de ona git, dedi. Onun üzerine o heyecanla Fuat Bey’in yanına Huzur kıraathanesine gittim. Fuat Bey’in bir atölyesi yoktu. Huzur kıraathanesinde dostlarıyla oturuyor, sohbet ediyordu. Hatta neşeli bir şekilde satranç oynuyorlardı. Gittim ve kendisiyle tanıştım. Beni Arif Yıldırım Bey gönderdi. Sizden hat meşk etmek istiyorum, dedim. Beni gayet güzel ve iyi karşıladı. Bana bazı arkadaşlarının yaptığı çalışmaları, meşkleri gösterdi. Ben tabi ilk defa is mürekkebi ve kamış kalemi ile yazılmış yazılar gördüm. Tabi ki beni bunlar çok heyecanlandırdı. Hocamın o sıcak alakası ve kabul etmesi beni çok mutlu etti. Fiilen meşk etmemiz 1982 Nisan ayında bu şekilde başladı ve o şekilde devam etti. Fuat Başar hocamla yaklaşık bir, bir buçuk sene kadar bir meşkimiz oldu. Daha sonra Fuat Bey İstanbul’a geldi. Ben tabi mezun oluncaya kadar orada kaldım. 1985’te mezun olmam gerekirken bir dersi bırakarak mezuniyetimi tehir etmiştim. Aynı yıl IRCICA (İslam Tarihi Sanat Kültür ve Araştırma Merkezi) tarafından ilk defa milletler arası bir hat yarışması tertip edildi. O müsabakaya da iştirak ettim. Kuran’ı Kerim yazma ve IRCICA müsabakası beni tamamen hat sanatının içine aldı. O müsabaka da umduğumun çok fevkinde bir birincilik ödülü gelmişti. Bunlar hayatımı değiştirdi. Ben aslında akademik kariyer yapmayı düşünüyordum ama bu iki olay beni tamamen hat sanatına bağladı. Mezun olduktan sonra Kur’ân-ı Kerîm yazmam sebebiyle İstanbul’a geldim. Aynı yıl ailem de İstanbul’a taşındı ve İstanbul’a yerleşmiş olduk. Yaklaşık dört buçuk yıl o Mushaf’ın kitabeti ile meşgul oldum. Fakülte bitirme tezim münasebetiyle Uğur Derman hocamla tanışma fırsatım oldu. İstanbul’a geldikten sonra da hocayla hiç bitmeyecek olan hoca talebe münasebetim başladı. Kendisi bize bu sanatta rehber oldu. Onun sayesinde büyük üstadların eserlerini ilk defa görme imkanım oldu. Zevkımız ve ufkumuz gelişti.
Hat sanatı Mehmed Özçay’ı ne kadar değiştirdi? Bunu belki de benim dışımdaki insanlara sormak lazım. Beni ne kadar değiştirdi diye ama bana sorarsanız. Evet, hat sanatı hayatımı çok değiştirdi. Bir defa meşgul olduğum sanatın İslam sanatları arasında çok müstesna bir yeri var. Her şeyden evvel mukaddes metinlerle meşgul olmanın verdiği bir manevi haz ve lezzet insanın kimliğine ayrı şeyler katıyor. Benliğini buluyorsun. Ben kendimi belki en güzel ifade edecek alanı buldum diyebilirim. Çok hassas bir yapım var. Bu hassasiyetim sanatıma aynen tezahür ediyor. O hassasiyetimin olumlu tezahürlerini, neticelerini ben hat sanatında buldum. Kendimle özdeşleşti. Benim en büyük mutluluk kaynağım oldu.
Hat sanatında icazet müessesesi önemi nedir? Günümüzde bu kurallar ne kadar titizlikle uygulanıyor? Hat sanatı klasik sanatlarımızın en başta geleni, en önemlisidir. Hat sanatının çok köklü bir geleneği var. 1000 yılı aşkın bir süreci olmakla birlikte aynı zamanda tekâmül süreci de var. Özellikle Osmanlı hat ekolünde hat sanatından icazet almak çok köklü bir gelenektir. Bu geleneğe göre icazet almayan kişi hat sanatını öğretemeyeceği gibi icazet de veremez. Geleneklerine sıkı sıkıya bağlı bir sanattır. Bu genel bir kuraldır. Günümüzde de bu gelenek aynen devam etmektedir.
İcazet almayan kişi hat sanatını öğretemeyeceği gibi icazet de veremez.
Hat sanatı klasik sanatlarımızın en başta geleni, en önemlisidir.
Elbette ki bu gelenek tarihte de suistimal edilmiş, layık olmadıkları halde siyaseten icazet verilmiş çoğu kimseler olmuştur. Bunlar her zaman olabilecek şeylerdir. Günümüzde de böyle yapılıyor manasında söylemiyorum ama geneli itibariyle bu köklü müessese günümüzde de kesintiye uğramadan devam ediyor. Sanatımızın geleceği açısından bu çok güzel bir gelişmedir. Hat sanatında icazet şunu ifade eder; talebe klasik usulde hat sanatını hocasından meşk ederek, meşklerini, derslerini tamamlamış olduğunu ifade eder. İcazet alan bir talebe artık gerçekten sanat eseri verebilir manasına gelmez. İcazet süreci yaklaşık 4 - 5 yıllık bir süreçtir. Hakikaten eser verebilmek, olgun eserler verebilmek çok uzun bir süreçtir. Bu talebenin hem kabiliyeti hem isteği, aşkı, hem de hocası ile olan münasebetinin devamı ile ilgilidir. Bu şekilde belli bir yere ulaşabilir. Yoksa icazet aldıktan sonra hattı bırakan sayısız insan vardır.
Teknolojinin hat sanatının tasarımlarında kullanılmasını konusunda ne düşünüyorsunuz? Bunun olumlu tarafları da var, olumsuz tarafları da var. Kendimizden örnek vermek gerekirse, biz bilhassa celî sülüs istiflerinin hazırlık safhasında, klasik usulde birçok provalar yaparak o istifi olgunlaştırırdık. Daha eskiye gittiğimizde eski üstatlar siyah kâğıt üzerine zırnıklı mürekkeple istif çalışmalarını yaparlar. Çünkü siyah üzerinde sarı zırnıklı mürekkeple yapılan çalışmaları yine siyahla kapatıp tekrar üzerine yazı yazılabiliyor. Yani yazboz tahtası gibi. İstediği kadar sayısız denemeler yapılabilir. Çok rahat çalışılabilir. 20. yüzyılda Hakkı Bey ve diğer üstatlar şeffaf kâğıtlar kullanmışlar. Şeffaf kâğıtlar sayesinde provaları, müsveddeleri üst üste koyarak değişik, denemeler yaparak istifi olgunlaştırıyorlardı ki biz de bu yolu, bu metodu uzun yıllar kullandık. Şeffaf kâğıtları istifte gerekli değişiklikleri ve olgunluğu oluşturmak için kullanırdık. Tabi günümüzde bilgisayarın, photoshop gibi programların verdiği imkânlar var. Kompozisyon istifi çalışırken, muhayyilenizdeki tasarladığınız istifi oluşturmakta size büyük imkânlar sunuyor. Çok daha rahat çalışıyorsunuz. Zamanı kısaltıyorsunuz ama bunun şöyle bir olumsuzluğu var; ‘Biz o müsveddeleri, provaları yaparken aynı zamanda elimiz kalem tutuyor, yazıyor, el soğumuyor yazıdan. Fakat bilgisayarı kullandığımız zaman el kalem tutmuyor, yazı yazmıyor, el soğuyor böyle bir olumsuzluğu var.’ Evet, bundan müstağni kalabilir miyiz? Kalamayız elbette. Eski üstatlar yazılarını bilhassa celi yazılarını oluşturduktan sonra yazıyı yazacakları kâğıda aktarmak için az önce bahsettiğim siyah kâğıtlar üzerindeki yazılarını harflerin sınırlarından iğnelerlerdi. Buna kalıp alma tabir edilir, iğneli kalıp denir. Alta konan boş beyaz kâğıtlar da bu şekilde iğnelenmiş ve yazı da alttaki beyaz kağıtlara geçmiş olur. Bunlara alt kalıp denir. Yazı yazılacak kâğıdın üzerine alt kalıplar konur ve üzerinden kömür tozları yürütülmek suretiyle yazı, yazılacak kağıda iz olarak aktarılmış olur. Daha sonra da hattat bu izleri takib ederek kalemle yazardı. Bu o günün teknolojisiydi. Tabi bu büyük bir emek. Düşünün bir celi yazı bütün yazının, harflerin etrafı iğne ile yaklaşık yarım milim aralıkla veya daha sık aralıkla iğneleniyordu. Siz buraya harcanan emeği bir düşünün. Tabi buna artık gerek kalmıyor. Bu o günün teknolojisi diyelim. Günümüzün teknolojisi artık bir yazıyı müsveddede çalışın klasik usulde onu istediğiniz ebatta bir fotokopi ile çıktı ile büyütürsünüz. Ondan sonra onu ışıklı masa yardımıyla iğnelemeye de gerek kalmadan, ışıklı masadan yazılacak kâğıt üzerinden yürüyerek yazıyı yazacağımız kâğıda aktarıyoruz. Ayrıca teknolojinin günümüzdeki bir sonraki merhalesi yazıların vektörel hale getirilmesidir. Bunun çok kullanışlı olduğu yerler var. İstif safhasında bu imkandan istifade edilebilir. Günümüzde bir cami yazısı için eskiden olduğu gibi kalemle yazmaya gerek olmayabilir. Onlarca ve yüzlerce metre yazıyı artık o büyük ebatlarda yazmaya gerek yok. Çünkü eskiden yazılan o kalıpların çoğu elimizde mevcut değil, kaybolmuş. Bunu ne duvara asabiliyorsunuz ne de koruyabiliyorsunuz.
Hattatın mutlaka elinin soğumaması için, mütemadiyen devamlı surette yazı yazması gerekir.
Eskilerin o kalıpları var ama sadece depolarda duruyor. Onun yerine artık vektörel harflerle, o yazıları tasarlayıp mimaride kullanma imkânımız var. Bu, işin olumlu tarafı. Bugün bir cami yazısını klasik usulde kâğıt üzerine yazsanız çok büyük bir emek gerektirir. Onun yerine tamamen sanat maksatlı hat levhaları üretmek daha mantıklı. Ama mimaride kullanılacak yazıları veya matbuatta kullanılacak yazıları vektörel bir şekilde hazırlayıp onu kullanmak daha mantıklı görünüyor. Dediğim gibi malesef teknolojinin getirdikleri de var götürdükleri de. Mesela ben ilk defa laptop kullanmaya 2005 yılında başladım. Gözlük kullanmıyordum ama bilgisayar kullanmaya başladıktan sonra gözlük kullanmaya da başladım. O ekran gözün ferini alıyor. Direk göze gelen ışık malesef zarar veriyor. Bunu çok dengeli kullanmak gerekiyor. Hattatın mutlaka elinin soğumaması için devamlı surette yazı yazması gerekir. Yoksa el soğuyor. Ne kadar kafanızda bilgi olursa olsun el, muhayyiledeki bilgiye tercüman olmamaya başlıyor.
Hat eğitimi konusunda ne gibi eksiklikler görüyorsunuz? Eğitimin hangi aşamalarında hat sanatına yer verilmelidir?
En büyük eksiğimiz hat sanatının eğitimi noktasında yeterli sayıda yetişmiş hattatımızın, üstadımızın olmamasıdır.
Takdir edersiniz ki, hat sanatı 1928’deki Harf İnkılabı ile büyük bir çöküntü yaşamıştır. Uzun bir fetret döneminden sonra, 80’li yıllardan itibaren yavaş yavaş yeniden küllerinden filizlenip, dirilmeye başlamış bir sanatımızdır. Hat sanatı çok şeyini kaybetmiştir. Bizim yıllarımız, hat sanatını klasik mecrasına sokmak, klasik seviyesine getirmek için geçti. Yani biz o büyük üstatlar seviyesine ulaşmaya gayret ettik. Çünkü hat sanatı çok yüksek bir seviyedeydi. Eğer o inkıta olmasaydı bugün hat sanatı çok farklı bir noktada olacaktı. Hattın alt yapısı yok olmayacak ve kopmayacaktı. Hat deyince sadece yazıyı düşünmeyeceksiniz. Bunun malzemelerini de düşüneceksiniz. Mesela mürekkebi, kâğıdı, kâğıdın âharlanması, kalemi, diğer malzemelerin her biri ayrı bir sektördü. Osmanlı döneminde en kaliteli malzemeyi bulabiliyordunuz. Bugün hayranlıkla baktığımız eski eserlerde kullanılan mürekkepleri günümüzde maalesef biz bulamıyoruz. O mürekkepleri henüz elde etmiş değiliz. Çok ince yazılar yazmışlar. Simsiyah yazılar ve son derece keskin. O kesafetteki mürekkep o kadar akıcı nasıl olabilir? Bu mürekkeb terkibinden mahrumuz bu gün. Celî yazılarda bir sıkıntı yok ama yazı inceldikçe mürekkebin akıcılığı, kalitesi farklılaşıyor. Ona göre bir mürekkep olması gerekiyor. Şu anda yaşadığımız sıkıntılardan bir tanesi budur. Bir de Harf İnkılabı sebebiyle hattın klasik manadaki tedrisi kesintiye uğramıştır. Dolasıyla günümüzde yeteri sayıda üstat yok. Evet, çok kıymetli sanatçılarımız, arkadaşlarımız, hattatlarımız, hocalarımız var ama sayıları yeterli değil. Gönül ister ki tabi daha fazla olsun ve daha kaliteli talebeler yetişsin. Bir şey bütün bütün elde edilmez, bütün bütün de terk edilmez. İnşallah, ileriye dönük çok daha iyi üstatlar, talebeler yetişecektir. Bunun için daha özendirici faaliyetlerin her geçen gün artması lazım. Üstün kabiliyetlerin, hat sanatına ve diğer sanatlara yönelmesi için mecranın oluşturulması lazım. Teşviklerin olması lazım. Üstün kabiliyetler klasik sanatlarımızda, başta hat sanatlarımız olmak üzere kendileri için bir gelecek olduğunu görebilmeliler. Bunu özendirici faaliyetlerimizin olması gerekiyor. Yani bugün bir hatta ilgi duyacak, merak duyacak bir kabiliyetli genç maişet endişesi duymamalı ve birde toplumda kendine muteber bir yer edineceğini bilmeli ki hat sanatına daha fazla üstün kabiliyet yöneltsin.
Hat eserleriyle ilişkili tezhip sanatı uyumlu çalışıyor mu? Tezhip bazen hattı gölgede bırakıyor. Hattalar ve müzehhipler birlikte çalışıyor mu yoksa birbirinden habersiz mi çalışıyorlar? Bizde klasik manada levha tezhibi son dönemde merhum Muhsin Demironat ve Rikkat Kunt tarafından yapılmıştır. Levha geleneği bizde 18-19. yüzyılda başlıyor.