"Bir insanın kapasitesi hedefleri ve gayreti nispetindedir."
Üsküdar Üniversitesi Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; stresten nasıl uzaklaşabileceğimizi, kadın ve erkeğin evlilikten ne beklediğini, çocuk yetiştirirken nelere dikkat edilmesi gerektiğini ve daha birçok konuyla alakalı düşüncelerini GZT okurlarıyla paylaştı.
Güzel İnsan Modeli kitabınızda ‘Çağımızda insanı strese açık tutan en önemli şey amaçsızlıktır’ diyorsunuz. İnsanların stresten uzak durabilmesi için hayatlarını nasıl anlamlandırabilirler? Hayat bir yolculuksa insan bu hayat yolculuğunda, limandan çıkan bir gemi gibidir. Eğer limandan çıkan geminin bir amacı varsa rüzgâr ona hizmet eder. Yelkenli bir gemi olarak düşünürsek; eğer amacı yoksa rüzgâr onu istediği yere sürükler. İnsanda tıpkı bunun gibidir. Hayat yoluna çıktığında nereye gideceğini, nasıl bir yol izleyeceğini ve nerede olduğunu bilmesi gerekiyor. İnsan bunları bilirse kendini harcamamış, kaybetmemiş olur ve hayatına anlam katar. Bir insan hayatının sonuna geldiğinde ‘Ben ne için yaşadım? Hayatın anlamı neydi? Hayatıma nasıl bir anlam kattım?’ sorularını sorabiliyor mu? Hayatının sonuna gelen bir insan eğer bunları diyebiliyorsa hem kendi kazançlı çıkmış olur hem de yaşadığı topluma katkı sağlamış olur. Bir insan hayatında hep kendisi için çalışmış ve yaşadığı topluma katkı verememişse o insanın kapasitesi o kadar demektir.
Bir insanın kapasitesi, hedefleri ve gayreti nispetindedir.
Bu nedenle insanın büyüklüğünü, vizyonunu o gösterir. Bu yüzden gençlere şunu söylüyoruz; ‘Hayatın sonuna geldiğinde nasıl anılmak istiyorsun?’ Mezar taşına ne yazılmasını istiyorsun, bunları düşün. Eğer iyi bir şeyler yazdırabiliyorsan sen insanlık vasfına uygun yaşamışsın demektir.
Hatta biz buna içinde sevgi olan disiplin diyoruz. Evde eğer içinde sevgi olan bir disiplin varsa çocuklar internete oynar ve bırakır. Siz hiç korkmayın.
Benzerlikleri bulup onu güçlendireceksiniz. Benzer olmayan taraflar içinde onaylamama hakkımız var. Bazen öyle hastalarımız oluyor ki ne söylersek itiraz ediyor. Seans bitmiş, 45 dakika geçmiş ama yine hiç bir noktada anlaşamamışız. Ona çıkarken seninle hiçbir noktada anlaşamadığımız konusunda anlaştık değil mi diyorum. Gülüyorlar ve bir dahaki seansa gelebiliyorlar. Çünkü orada anlaşma niyetinde ısrar etmiş oluyoruz. Evlilikte de böyledir. Anlaşamazsınız ama önemli olan çabanız ve gayretinizin devam etmesidir.
Mevlana evrensel zorluklara, sorunlara cevap vermiştir.
Mesnevi Terapi kitabınızı okuyanlar bu kitapta neler bulacaklar? Mesnevi Terapi kitabında Mevlana’nın çağları aşan bir vizyonu var. Ben bu kitap için Mevlana’yı okuyup, araştırmaya başladığımda; ‘Mevlana neden topumda bu kadar ilgi çekiyor ve neden verdiği mesajlar güncelliğini koruyor?’ sorusu ile başladım. Araştırdığımız zaman Mevlana’nın söylediği sözlerin hala geçerli olduğunu görüyoruz. Çünkü Mevlana bulunduğu zamanda bile eski sorulara yeni cevaplar vermiş. Bunlar insanın standart günlük hayatında olan sorulardır. Hitit tabletlerin de M.Ö. gelin kaynana ile ilgili yazışmalar var. Bunlar evrensel ihtiyaçlar ve sorunlardır. Mevlana evrensel zorluklara, sorunlara cevap vermiştir. Mevlana’nın müstehcen örnekler verdiği için hep eleştirilen bir tarafı da vardır. Farklı ve aykırı gelen, insanın okuyunca yüzü kızaran hikâyeleri var. Mevlana neden böyle yazmış diye bunların üzerine ayrı bir kitap çalışması yapıyoruz. Mevlana’nın genel, toplumsal mesajları dışında sıra dışı mesajları, ezber bozan hikâyeleri vardır. Mevlana enteresan bir insandır. Mevlana bunu yaparken insanların düşünmediklerini düşünmüş, görmediklerini görmüştür. Bunlarla ilgili ciddi bir anoloji yapmıştır. Bir metafor üretip, bir hikaye alıp, mecazi bir şey anlatıyor ve oradan benzetme yaparak insanın gizli olan problemini çözüyor. Mevlana sadece tasavvuf büyüğü değildir. Aynı zamanda çağın hem âlimi hem arifi hem de hikmet sahibi kişisi olmuştur. Maalesef, Mevlana okullarda öğrencilere bir tasavvuf şairi olarak öğretiliyor. Tasavvuf şairi demek Mevlana’yı küçültmektir. Çünkü Mevlana aynı zaman da bilgedir. O asrın ihtiyaçlarını okumuş ve ona göre cevap vermiştir. Aynı zamanda hakim, hikmet sahibidir. Çünkü kavramları yeniden tanımlamış, çağın ihtiyacı olan ve değişen kavramlarının paradigma dönüşümünü fark edip yeniden yazmıştır. Bu özellikleri nedeniyle âlim, arif, hakim vasıflarını birleştirmiş kişidir. Bu özelliklerini birleştirdiği için de insanların kıyamete kadar Mevlana’ya ihtiyacı vardır. Mevlana’dan faydalanılmalı diye düşünüyorum.
Bir eğitimci olarak Üsküdar Üniversitesi’nin diğer üniversitelerden farkı ve eğitim felsefesi nelerdir? Üsküdar Üniversitesi olarak bizim dört tane mottomuz vardır. Üniversite ilk açıldığından beri bu dört mottoyu bir çizgi içerisinde kullanıyoruz. Birincisi eleştirilebilirlik, ikincisi özgürlük, üçüncüsü çoğulculuk, dördüncüsü ise katılımcılıktır. Birincisi eleştirilebilirlik ve biz bunu koyduğumuz zaman üniversitenin açılış yılı olan 2011’di. Bunun doğru olduğunu ise 2015’deki darbe girişiminde gördük. Oradaki iyi niyetli ve saf insanların sorgulama ve eleştirisel düşünce becerileri olmadığı için iyi niyetle nasıl sürüklendiklerini gördük. Bu nedenle bizim eleştirisel maddeyi ilk sıraya koymamızın amacı burada kritik edebilmek, analitik düşünebilmek gibi bir beceri kazandırmaktır. Bu da Üsküdar Üniversitesi’nin birinci mottosudur. Bunun arkasından da hesap verebilirlik gerekir. Bir insan hesap vermediği zaman kendisini yeryüzü tanrısı sanıyor. Bu insan en çok kötülüğü de kendisine yapıyor. İkincisi de özgürlükçülüktür. Özgür olan kişi ne yapar? Her şeyi ben bilirim demez. Böyle bir kişi otoriteye karşı daha otoriter yöntemlerle sonuç almaya çalışmaz. Görev dayatmak, bilgi dayatmak yerine tartışır, doğruyu bulur ve ona göre ilerler. Bu çağın yöntemidir ve bilimsel metodolojinin dört ayağı olan demokratik işleyişin en önemli ayağıdır. Bu çağın geldiği en önemli demokratik değerlerdir. Üçüncüsü ise çoğulculuktur. Yani otoriter olmamaktır. Çoğulcu olmayan kişiler ne yapar? Her şeyi ben bilirim, demek gibidir. Mesela, bu evde herkes fasulye yesin ya da herkes Fenerbahçeli olsun demek gibidir. Bu herkese benim gibi düşünsün demek bir totaliterliktir. Hâlbuki bu çağın değerlerine bakıyoruz. Çoğulculuk ve farklı fikirler var. Mesela, Osmanlı’da çoklu hukuk uygulanmıştır ve bu bir çoğulculuk örneğidir. İnsanların çoğulculuğu kabullenmesi gerekiyor. İnsanlar, insanlara değiş de gel demeyecek olduğu gibi kabul edecek. Allah bile insanlara dinde zorlama yoktur diyor. Bu ne demektir? İnsanların cüzi iradesi, cüzi ihtiyari var ve onu elinden almıyor. Ama kişi yanlış da yaparsa sonucuna katlanıyor. Çoğulculuk bu çağın yöntemidir. Buyurgan ve tek tipçi yöntemler bu çağda tutunamıyorlar. Zamanla saman alevi gibi çıkıyor ve birçok kimseyi etrafına alıyor daha sonra bir olay olunca darmadağın olup gidiyorlar. Dördüncüsü ise katılımcılıktır. Karar verirken herkesi karara dâhil etmek gerekiyor. Biz Üsküdar Üniversitesi olarak bunu temel değerlerimiz olarak uygulamaya koyduk. Bu yüzden rektörlük dersi olarak pozitif psikoloji dersi koyduk. Pozitif psikoloji dersi Harvard Üniversitesi’nin web sayfasında vardır. 1504 nolu ders en çok çığır açan ders diye anlatılıyor ve herkes o dersi alıyor. Çünkü o derste kendini tanıma, öz bilinç, öz denetim, sosyal bilinç, uzlaşma ve bağışlama öğretiliyor. Bakıyorsunuz bunların hepsi bizim kadim kültürümüzden alınmış değerlerdir. Bilimsel metodoloji haline getirip bize sunuyorlar. Biz bunu 2012’den resmi rektörlük dersi olarak bütün lisans öğrencisi olan herkese veriyoruz. Pozitif psikoloji ve iletişim becerileri dersini alan öğrencilerimizin yaşam felsefesinde farklı bakış açıları uyansın istiyoruz. Mesela, babamla aram düzeldi. Madde kullanımını bıraktım diyen öğrenciler oluyor. Üniversitede öğrencilerin bunları bilerek hayata atılmaları ile akademik başarı değil hayat başarısı sağlamayı hedefliyoruz. Bu bizim önemli farklarımızdan birisidir. Bir diğeri de proje ve girişimcilik dersidir. Biz bunu da lisansta rutin koyduk. Aslında bu şu açıdan önemli; hayat bir projedir. Yaptığımızın işteki projenin bir hedefi, çıktıları, mantıksal çerçevesi vardır. Elimizdeki kaynakları verimli şekilde kullanmak gibi öğeleri vardır. Proje bakışı ve düşüncesi bir insanın kendini yönetmesinde de çok önemlidir. Proje üreten kişi çağı yakalar. Şuan da bakıyoruz; Güney Kore dünyada bilime en çok katkı veren ülkelerden birisidir. Çünkü Ar- Ge’ye yaptığı yatırım ve ayırdığı bütçe % 4’dür. Bizim hala daha %0,9’lardadır. Üstelik eskiye göre şu anda iyi olmamıza rağmen. Eğer senin Ar-Ge ve girişimcilik vizyonun yoksa burası üniversite olmaz. Üniversitenin dört tane ayağı vardır. Birincisi meslek edinme ve bu klasiktir. İkincisi toplumu bilgilendirme bu da önemli bir ayaktır ve ihmal ediliyor. Üçüncüsü Ar-Ge yapmak ve bu da yetmez. Dördüncüsü ise bilgiyi ürüne dönüştürüp, ticarileşmesini ve sanayileşmesini sağlamaktır. Biz üniversite olarak bu vizyonu ısrarla savunuyoruz. Bu yüzden Üsküdar Üniversitesi’ne gelen öğrenciler diploma alacağım, arka cebime koyacağım diyorsa bize gelmesinler. Biz kendini tanımak, geliştirmek ve gelecekte sadece kendine çalışan bir genç değil, topluma da çalışan, hayata bir şey katan bir genç olmak istiyorsa bütün imkânları ona vermeye hazırız.
Video: Nevzat Tarhan: “Evlilik rekabetçi bir ilişki değil, tamamlayıcı bir ilişkidir.”