“Başarının anahtarı disiplinli ve planlı olmaktır”
Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Başdanışmanı, iktisatçı ve ekonomi yazarı Doç. Dr. Hatice Karahan; öğrencilik dönemini, hayatındaki kırılma noktalarını, kadının toplumdaki yerini, Türkiye Ekonomisi hakkındaki öngörülerini ve daha birçok konuyla alakalı düşüncelerini GZT okurlarıyla paylaştı.
Çocukluğunuzdan başlayarak Cumhurbaşkanı’nın ekonomiden sorumlu başdanışmanı olma sürecinizi sizden dinleyebilir miyiz? İstanbul doğumluyum. Çocukluğum İstanbul’da geçti. Ortaokul ve liseyi Kadıköy İmam Hatip Lisesi’nde bitirdim. Hemen ardından Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nü kazandım. 16 yaşında Boğaziçi Üniversitesi’nde kariyer hikâyem başlamış oldu. Mezuniyet dönemim geldiğinde 28 Şubat sonrası yasakların olduğu bir ortam vardı. Dolayısıyla iş dünyasına girme hayallerim tuzla buz oldu. Sonrasında yine Boğaziçi Üniversitesi’nde İktisat alanında yüksek lisansımı tamamladım. Ancak yine iş dünyasına girme gibi bir fırsat maalesef tanınamadı. Türkiye’de hiçbir iş bulamayınca, o dönemde meyilli olduğumu düşündüğüm akademi opsiyonunu kullanmaya karar verdim. ABD’de doktora programlarına başvurdum. Oradan da pozitif dönüşler alınca New York’ta Syracuse Üniversitesi’nde ekonomi doktorasına başladım. O dönemde ülkemizde maalesef inanç dolayısıyla herhangi bir firma iş başvuru formu bile doldurtmazken ABD olsun, birçok Avrupa ülkesi olsun başarılı öğrencilere kucak açarak karşılıyorlardı. Bende bu fırsattan yararlanmış oldum ve ekonomi doktorası programını tamamladım. Doktora eğitimim sırasında asistanlık görevi de verilmişti. Onu yürüttüm ve üniversitenin Araştırma ve Politikalar Merkezi bünyesinde ekonometrik çalışmalar ve araştırmalar da yürüttüm. Benim için oldukça faydalı bir süreç oldu. Eğitim sürecime ve kariyerime oldukça katkıları oldu.
Son yıllarda sürekli değişen eğitimi sistemimizde gördüğünüz temel eksikler nelerdir? Eğitim sistemimizde geleceğimize yönelik daha farklı bir vizyon edinebilmek ve bunu gerçekleştirmek adına birkaç hususun altını çizmekte fayda görüyorum. Bunlardan bir tanesi daha sorgulayıcı bir eğitim sistemine sahip olabilmek. Bildiğimiz klasik, ezberci sistemden çıkıp öğrencileri sorgulatabilmek ve onların anlamaya çalışmalarını sağlayabilmek eğitimciler açısından önemlidir. Bu eğitimin her seviyesinde geçerlidir. Bunun eğitimcilerin üzerine düşen önemli bir görev olarak görüyorum. Hem sistematik açıdan hem müfredat açısından bu şekilde bir metot izlenmesi gerekiyor ve bunun bilinçli olarak eğitimciler tarafından işlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu sayede öğrenim, çıktılar daha sindirilerek kazanılacaktır hem de daha özgüvenli bireyler yetiştirmeyi bu şekilde başarabiliriz. Burada özgüveni birkaç cümleyle açmak gerekir. Yeni nesil farklı dinamitlerle geliyor. Elbette her neslin kendi has özellikleri var. Gençlerimizde özgüven olması gerekiyor ama dayanaklı ve dolu dolu olması gerekiyor. O yüzden eğitim sistemimize ciddi bir görev düşüyor. Gençlerimize de bilinç aşılamak bu noktada çok önemli.
Teknik açıdan baktığımızda ülkemizde daha verimli, daha etkili sonuçlara ulaşabileceğimiz özellikle belli sektörlerde, belli alanlarda ekonomik kalkınmayı da teşvik edecek, belirli disiplinlerde daha güçlü eğitim sistemi elbette gerekiyor. Peki, bu ne demek? Sistem dediğimiz bilim, teknoloji, matematik eğitiminin daha güçlü bir şekilde öğrencilere verilmesi şarttır.
Dünya ekonomisindeki dönüşümü düşündüğümüzde, Türkiye’nin geri kalmaması için ilkokuldan itibaren bilim, teknoloji, bilgisayar, kodlama ve özellikle matematikte farklı bir sisteme evrilmek gerekiyor.
Maalesef öğrencilerimize algı olarak baktığımızda, sevilen dersler açısından da baktığımızda, meyledilen dersler açısından baktığımızda buralarda daha zayıf bir ilgi görüyoruz. Bunun daha pratik, sevdirilebilecek yollarla ve metotlarla öğretilmesi önemli bir husustur. Son olarak da, yabancı dilde ilerlememiz gereken en önemli disiplinlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. İngilizce eğitim veren üniversitelerden mezun olan öğrencilerimiz bile hala dile hâkimiyet konusunda zorlanıyorlar. Bu yüzden bunu küçük yaşlardan itibaren daha pratik, daha doğal bir yabancı dil eğitimine de geçmemiz ve bunu yayınlaştırmamız kritik önem taşıyor.
Ülkemizde kripto paraların yasal bir dayanağı bulunmamaktadır. Kripto paraların geleceği hakkındaki ne düşünüyorsunuz? Kripto para son dönemin popüler mevzularından biri haline geldi. İlk çıkış noktası 2008-2009’a gittiğimizde, şifreli para olarak tanımlayabileceğimiz kripto para Bitcoin’le çıkışını gerçekleştirdi. Çıkış amacı incelendiğinde daha çok bir ödeme metodu olarak kullanmaktı. Yani iki taraf arasında para transferini gerçekleştirebilmekti. Bu yüzden ‘Kripto parayı nasıl para olarak tanımlayabiliriz?’ sorusuna cevap vermek gerekiyor. Geleneksel kullandığımız paranın birkaç işlevi var. Bunlardan biri ödeme aracı olarak kullanabilmek, bir diğeri değer saklama aracı olarak kullanmak. Kripto paranın kullanım durumunun şuan geldiği noktayı düşündüğümüzde ödeme birimi olma amacının minimal düzeylerde kaldığını görüyoruz. Kripto para bugün daha çok değer saklama aracı olarak kullanıldığını görüyoruz. ‘Bu amaç doğrultusunda bir para olarak görülebilir mi?’ diye baktığımızda gelinen noktada spekülatif bir araç olarak da kullanıldığını açıkça söylemek gerekir.
Dolayısıyla paranın o işlevi yönünden güvenilir bir araç olmadığını gözler önüne seriyor. Burada soru işaretleri çok fazla.
Kripto paranın arkasında bir dayanağın olmaması, merkezi bir otoritenin olmaması soru işaretlerini ve güvensizlikleri arttırıyor.
Çıkış noktasına bakıldığında bir merkezi sistem olmaması bunu çekici kılan bir unsurdu ancak şuan gelinen noktada soru işaretlerinin artmasına da sebep oluyor. Yatırımcıların da bu konuyla ilgilenenlerinde dikkatli hareket etmesi gerekir. Özellikle uluslararası hukuk çerçevesinde bir prensipler silsilesi yok. O yüzden ülkelerin, merkez bankalarının farklı bakış açıları var fakat mağduriyetler konusunda uluslararası boyutta prensip birliği yok. Bunu da göz önüne aldığımızda güven unsurunun kritik ve dinamik olduğunu düşünüyorum. Zaten bugün kullandığımız para güven unsuruna dayalıdır. Arkasında bir güvence olduğu için Türk lirasını, ABD dolarını, Euro’yu kullanırız. Bu güvenin tesis edilmesi için kripto paralarının önünde uzun bir süreç gerekecektir. Şuan için sadece spekületif hareketler olarak değerlendirmek mümkün. Fakat arkasındaki (the blockchain technology) blok zinciri teknolojisinde çok farklı faydaları olacağı bilinen bir gerçektir. Zaten Bitcoin’den çok daha önce çıkmış bir teknolojidir. Bundan farklı alanlarda teknolojik olarak yararlanmak faydalıdır. Fakat belirtiğim gibi kripto para hususunda dikkatli ilerlemekte fayda var.
Siz Türkiye’nin ekonomiden sorumlu en önemli isimlerinden biri ve aynı zamanda önemli bir rol modelsiniz. Nasıl bir yöneticisiniz ve yönetim anlayışınızı nasıl tanımlıyorsunuz? Gerek yöneticilik olarak, gerekse bireysel çalışmalarda iş disiplininin en kritik unsur olduğunu düşünüyorum. En ufak işte dahi disiplinli bir çalışma gerektiğini düşünüyorum ve elden geldiğince mükemmeliyetçi bir yaklaşımım var. Elbette hatalar her zaman olabilir ama elden geldiğince dikkatli bir şekilde ilerlemek gerekiyor. Bazen detaylar tüm resmi etkileyebilecek bir potansiyele sahip olabiliyor. O yüzden kendi bireysel çalışmalarımda da takım çalışmalarımda da bu hususlara dikkat ediyorum. İşleri etkin bir şekilde yürütmek için ciddi bir planlamaya gerek var. Yoğun iş temposunda bu gerekiyor. Yoğun bir iş temposu olmasa dahi hayatın farklı alanlarına vakit ayırmak için bu planlamalar çok önemli diye düşünüyorum. Şahsi çalışmalarımdan bahsetmem gerekirse çok yoğun bir çalışma tempom var. Aslında bundan da memnunum. Çıktılarını gördükçe beni memnun eden bir tempo. Bu yüzden yorgunluğu dahi hissetmiyorum. Bunu planlı ve disiplinli bir çerçevede yürütmeye çalışıyorum ancak böyle etkili ve verimli sonuçlar alabildiğimizi düşünüyorum. Bu öğrencilerime de tavsiyem. Akademisyen olarak, bir öğretim üyesi olarak planlamanın ve disiplinin çok önemli olduğunu gençlere aşılamamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü başarının anahtarı burada yatıyor. Dolayısıyla bu unsurlar benim vazgeçilmez unsurlar diyebilirim.
Türkiye Ekonomisinin kısa ve uzun vadeli durumu hakkında ne gibi öngörüleriniz bulunmaktadır? Türkiye ekonomisi çok çeşitli, potansiyeli yüksek, demografik anlamda arkasında güçlü olan bir ekonomidir. Yüksek gelir statüsüne ulaşmaya çalışan bir ekonomi. 2000’li yıllarda çok ciddi bir kalkınma serüveni yaşamış bir ekonomi fakat aynı zamanda çok dayanıklı bir ekonomi olduğunu belirtmek gerekir. Sanırım bunun en güzel örneği maalesef 2016 yılında yaşadığımız talihsizliklerdir. O dönemde malum darbe girişimi ve ayrıca terörist saldırılar ciddi bir şok etkisi yarattı. Fakat buna rağmen hükümetimizin destekleriyle, bir takım teşviklerle güvenin çok hızlı bir şekilde toparlandığını, ekonomik aktörlerin teşviklere ciddi bir şekilde cevap verdiğini gördük. Böylece 2007 yılında ekonomi hızlı bir şekilde toparlanma sürecine girmiş oldu. Bu ciddi bir imtihandı ve aslında dayanıklılığını ispatlayan bir süreci geride bıraktık. Bundan sonraki süreçte büyüme rakamlarımız gösteriyor ki, Türkiye ekonomisinin potansiyeli oldukça güçlüdür ve dünyanın önde gelen büyüme performanslarından birini sergilemektedir. Bunun sürdürebilir olması bundan sonra önemli. Bir yandan güçlü bir büyüme performansı ve bunun eşiğinde istihdam yaratabilmek en önemli önceliklerden olmaya devam edecektir. Fakat bunun yanı sıra enflasyon gibi cari açık gibi sorunlarımızda bir yandan hızla çözmeye devam etmemiz gerekecek. Bu yüzden ekonomiyi bir bütün halinde içine alan dengeli politikalar önem taşıyacak. Bununla ilgili kararlılık, reform ajandası kırılganlıklarımızı giderecek unsurlar olacak. Şuan ki duruma baktığımızda cari açık konusunda yönetilebilir açıkla karşı karşıyayız ama burada amaç bunu çok daha sürdürülebilir seviyelere çekmek, dış etkilere maruz kalmayacak şekilde daha güçlü bir ekonomi ortaya çıkarmak. İhracatsa üretimde daha katma değeri yüksek, bizi daha yüksek seviyelere ulaştırabilecek bir ekonomik yapıya dönüşebilmek. Bunları yapabilmek için reform ajandası önemli olacaktır. Burada önemli noktalardan biri elbette küresel dönüşümün halen devam ettiği bir ortamda bu dalganın gerisinde kalmamak ve rekabet gücünüzü hem korumak hem de arttırmaya devam etmek olacak. Bu yüzden reformları önümüzdeki süreçte en önemli dinamik olarak görüyorum.
Seyahatlerinizin çoğunun iş amaçlı olduğunu tahmin ediyorum. İlk kez gittiğiniz yerlerde toplantılar dışında dolaşmaya, şehri tanımaya ayrıca zaman ayırıyor musunuz? Bu soruya maalesef pozitif bir yanıt veremeyeceğim. Çünkü yurt dışı ziyaretlerde çok yoğun bir tempo oluyor ve çerçevesi belirlenmiş bir program oluyor. Toplu ziyaretlerde, gittiğim konferanslarda, iş gezilerinde maalesef çok fazla vakit bulamıyorum. Elbette şehrin havasını solumak, onunla ilgili bir takım gerçekleri öğrenmek, gözlemler yapabilmek için çok kısa vakitler olabiliyor ama kapsamlı bir gezi maalesef çok mümkün olamıyor.
Video: Türkiye Ekonomisinin kısa ve uzun vadeli durumu hakkında ne gibi öngörüleriniz bulunmaktadır?