Yakın plan
Erkek. Yumruklarını sıkar o zaman. “İyi misin sen?” derken sesi tizleşir. Kızamaz, huyu kurusun. Cılız bir sesle devam: “Papağan gibi tekrarlamasan beni?”Beni, beni, beni.Hıh, diye oynatmalı artık. Sabrın da bir…
İşten gelen adam dosdoğru yatak odasına geçti. Beyaz gömlek, gri çorap. Çamaşırhaneden çıkıp kapıya dayanan kadın, gömleği versene, dedi. Beyaz t-shirt, kot pantolon. Sert ve hızlı giriş. Adamdan tek bir kelime duyuldu, “Niye?”
Niye niye niye, dedi kadın odayı tararken…
Kaybedişi kabullenenden, cılız bir cevap: Ama daha iki gün oldu giyeli.
Giyeli giyeli giyeli, dedi kadın.
Babanlaşma, demedi adam. Düğmeleri çözmeye başlamıştı bile.
Kadın söylendi. Görmüyor mu koltuk altları sapsarı. Bayım, dedi. Roll-on, please.
Her sabah, diye haykıracaktı adam. Yansılayacaktı kadın, bah bah bah…
Erkek. Yumruklarını sıkar o zaman. “İyi misin sen?” derken sesi tizleşir. Kızamaz, huyu kurusun. Cılız bir sesle devam: “Papağan gibi tekrarlamasan beni?”
Beni, beni, beni.
Hıh, diye oynatmalı artık. Sabrın da bir…
Hıh hıh hıh, dedi kadın. Adamı öylece bırakıp mutfağa geçebilir artık. Gömleksiz, çorapsız.
**
Takır tukur, şangır şungur, çat pat, tak tuk.
Son bir hamleyle tezgahı bembeyaz yapan kadını iki kol sardı. Eline sağlık, kapak güzelim. Biraz daha iyi mi şimdi? Geçti mi? (Geçti de, geçti de, n’olur, lütfen, hadi!)
Geçmedi, iyi değil. Konuşuyorsa geçecek. Adam ümitli. Kör bir adamla yaşamak sence nasıl bir şey, düşün bakalım. Adam kör demek. Kollar işe yaramadı, omuzlar isyanda. Kapak güzeli harcandı.
Delirdin heralde, dedi kör adam. Kör filan değilim ben. Elini havaya kaldırıp sağa sola oynattı.
Şarladı kadın. O çorapları ver bana. Vuu. Keskin buyruk.
Eller ayaklara uzandı. Daha bugün giydim, dursun işte, derken, çoraplar çoktan yola çıkmıştı.
Kapak açıldı, çamaşırlar atıldı. Beyazlatıcı, çalıştır tuşu. İşte sakinleştirici etkisi. Deterjan, su, elektrik. Hadi bakalım. Har har har, hur hur hur.
Tea time
Vicdana gelen kadın, körün yanağından öptü, çay içer misin sevgilim? Çatallı sesi ne kadar cezbedici.
Sen içersen olur, dedi adam memnuniyetle. Az önceki kriz geçmişti anlaşılan. Kocasıydı yeniden. Hayat akabilirdi. Fotoğrafları inceliyor şimdi. Müthiş kareler.
“Baksana,” dedi kadına. Heyecanlıydı. “Ne harika fotoğraf değil mi?”
Bi saniye. Geliyorum hemen. Havlu peçete nerde. Sehpadaki minik çay birikintisine takılıyor gözler. Mutfak bezi, hah tamam, hangi resim? Kahverengi leke bezde şimdi. Hay aksi, makineyi çalıştırmasaydı keşke.
N’oldu, diye sordu kör adam.
N’oldu, noldu, noldu.
Yıkarsın çıkar, gel şunlara bakalım.
Yıkarsın çıkar, çıkar tabii. Bir hışımla program iptal. Su çekilsin. Kapak açılana kadar bir dakika. Ayakta sallanarak. Geçmiyor geçmiyor geçmiyor. Kesin çözüm Kosla.
Fotoğraf düşkünü çayları tazeledi. Sağ bacağını sallayan kadın, bardağından hızlı yudumlar alıp odayı kesiyor. Adamın gösterdiği fotoğraflara göz ucuyla şöyle, hiç değilse. Bu sefer ıslak mendil görünüyor elinde. Tedbirli. Sehpaya dökülen çay damlacıklarını peçeteyle hemen. Koltuklar beyaz, masalar beyaz. Her şey ama her şey kapsanıyor, beyaz küme. En büyük küme. İçinde huzurla. Çaydan bir yudum daha. Yan gözle fotoğraflar.
Bir zamanlar
Masalardan sipariş alıyordu kadın. Başında kovboy şapkası. Salaş bir dükkan. Amerika’da bir yer havası. Adam girdi içeri, fotoğraf çekebilir mi?
Çekemezsiniz, dedi kadın.
Niye, dedi adam.
Niye, niye, niye.
Boş gözlerle baktı adam.
Çünkü burası benim mekan, dedi kadın aynı boş gözlerle.
Öyle miii, dedi adam. Aşırı sabırlı. Ne kadar güzel. Ne zarif, ne salaş detaylar.
Kör müsün be adam, dedi kadın. -demek içine doğmuş-
Niye, dedi karşıdaki.
Uzaylılar fotoğraf çektirmez de ondan. -yaşasın uzaylı kelimesini biz de kullandık-
Oyuna katıldı adam. Yaa, dedi, ben 2015’ten geliyorum oysa.
Güldü kadın. Güldüler. Gülecek bir şey yoktu.
Elindeki ne, diye sordu dükkan sahibi, işveli.
Bak, dedi, harika bir şey, yeni aldım.
Nasıl, dedi kadın safa yatarak. Hiç poz vermemişti şimdiye. Nazlandıkça nazlandı.
Gel yanıma, dedi adam. Koluyla yanındakini sardı. Kadın kuyruktan çıkıp birinci sıraya yerleşti bile.
Gülümse hadi, dedi. Tam şuraya.
Gülümsedi kadın. Selfiii...
Uzay üssü
İşte, dedi kadın. Sen dünyayı gezip kare kare fotoğraf alırken, ben burada dükkanı...
Benim işim bu, dedi adam. İşim bu.
İşim bu, bu bu bu.
Fotoğraf çekerim. Tanıştığımızda aksini iddia etmedim. Ayrıca sen de az gezmedin benle.
Demek öyle, dedi kadın. Ağzı büyüdü. İçinden kolalı gömlekler, beyaz çarşaflar çıkmaya başladı:
- Çıkar üzerindekini.
- Niye, dedi adam.
- Niye niye niye. Terlemişsindir, çıkar işte. Kadın pisliğe yatıyor basbaya. Adam lavanta kokuyor.
Hadi ya, dedi kocası başını kaşıyarak. Mahcup. Yüzünü daha yeni yıkamıştı.
Tırnaklarını çıkar, saldır, acımak yok. Körsün sen, dedi kadın, kör kör kör.
Sana en son çektiğim fotoğrafları göstereyim dedi adam, hadi gel yanıma. Ortamı yumuşatmak için elinden geleni yapıyordu. Öğle tatili bitmiş, müşteriler uzamıştı.
Merak etmiyorum, dedi kadın, umurumda değil.
“Ama ben sana yardım ettim,” dedi fotoğraflar elinde, şirin. “Tabakları da topladım. Hadi ama çok harika kareler. Önce sen bak.”
Sonra?
Yarın da arkadaşlara göstereceğim.
Hangi arkadaşlara?
Yarın bize geliyorlar.
Benim niye haberim yok?
Şimdi söyledim ya.
Bravo, dedi kadın. Ellerini çırptı. Keşke uzaylı olsaydım. -dikkatinizi çekerim, çıraklığı attık, başlıkla beraber 3. kez u-z-a-y-
- Ver o çorapları!
Adam suratını astı.
Keşke o gün hiç gülmeseydim, dedi kadın.
Çok sıkılmıştın seni gördüğümde.
Erkeğimi bekliyordum.
İyi ya…
Kandırdın beni.
Selfi’de çok güzel çıkmıştık ama.
Şimdi hiç güzel değilim.
Güzelsin.
Körsün, dedi kadın. Hiçbir şey gördüğün yok. Bırak şu makineyi.
Bu makine olmasaydı aşkımızı kanıtlayamazdık, biliyorsun, dedi adam, bütün ciddiyetiyle. Haklıydı. Ekledi, gezdiğimiz yerleri de. Ne topraklar ne kuleler gördük ha, İsviçre’de kayak, İngiltere’de London Eye. Sahi o fotoğraflar nerede, çekmecede mi?
Umurumda değil, dedi kadın, whatever.
Whatever, deme bana. Yapamam, diye neredeyse yalvardı adam.
Kadın kar gibi yüzüyle birkaç saniye yerdeki beyaz şilteye baktı. Yüzündeki acıyı görmüştü.
Hadi çek beni, dedi sonra. Hadi çek beni. Müjdeli bir ilham, beyaz şilteden.
Nasıl yani? Şimdi mi yani? Adam kalakaldı. Afallamıştı. Yıllar var fotoğrafını çekmiyordu. O teklif etse kadın çekilmezdi zaten. Oramdı şuramdı derken hevesi kaçardı.
Bütün pürüzlü yanlarını bir kenara bırakan karısı, cesaretle ayakta dikiliyor. E hadi.
Ellerini beline aldı. Omuzlarını dikleştirdi, kafasını geriye attı. Vaaoow.
Hadi çek hazırım. Görüyoruz. Müthiş. Sonra gaza geldiler. Bu böyle bir şeydi. Fotovirüs. Bi tane de beraber çekilelim. Bi de kapının önünde. Lütfeen. Bi de rujumu süreyim. Öyle. Hava güzel bugün, bahçeye ne dersin? Göz kalemimi tazeliyim mi, dur, hemen.
Bahçede çekildiler sonra, evet. Yoruldular. Çimlere uzandılar. Hollywood yapımı bir manzara. Bakımlı. Parlak bir güneş. Ayakların ucu geniş havuzu gösteriyor. Üzerinde birkaç yaprak.
Acaba nasıl çıktık, dedi kadın. Gözleri yumuk. “Çok merak ediyorum. Yıllar var ki…” Elleri başının altındaydı bunu söylerken. Adam yan dönmüş, parmaklarının arasında güneşli saçlar. Eğilip kar beyazı yanaktan öptü. Hoppala. Titredi kadın. Yanağı biraz pembe artık.
Nasıl çıktığının hiç önemi yok, bence çok güzelsin.
İnanmaz ve dalgalı gözlerle bakar kadın, öyle mi, gerçekten mi, demektedir.
Saçlarından öper bu sefer adam, mis gibi. Tanrım der, kar gibi beyaz kadın, iyi misin sen?
Çok iyidir adam, hatta hiç bu kadar iyi olmamıştır.
Gözlerini yuman kar yüzlü, pembe yanaklı, sakin sakin fısıldar. Görüyorsun tatlım.
Adam, kadının karnına dayar başını. Makineyi çoktan fırlatmıştır havuza. Kamera uzaklaşır, uzaklaşır… Geniş açı. Uzay üssü. Mutluluk. Etti döörtt...
- Okura Mektup (3)
- Sevgili okur, neden bir öykü dergisi takip ediyorsun? Alıp okuyorsun, müptelası oluyorsun, fotoğrafını çekiyorsun falan... İnsan gerçekten hayret ediyor. Neden ya neden? Bazen çok merak ediyorum. Çok gösteremiyoruz biliyorum ama seni seviyoruz ya. Gerçekten bak. Bu satırları okuyorsan tam buraya bir gözyaşı damlası düşür. Hadi hadi bakmıyorum ben. Arkamızı döndük hadi. (AE)