Vonnegut Çalımı
Vonnegut Çalımı, bize daha çok, çarşıda pazarda dolaşıp milletin karısına kızına salça olan Zeusların hikâyesini anlatır. Kız yüz vermezse, gökten bir yıldırım düşer ya da sadece Zeus, kızın yüz verdiğini diler. İlkinde belki eyvallah ama kim bu hikâyeyi sürekli dinlemek ister.
Her yazar köşeye sıkışır. Öyle bir an gelir ki, kendi hikâyesinin içinde kurmacanın tıkandığına şahitlik eder. Öykü yahut roman içinden çıkılmaz bir hâl alır ya da sadece kurmaca, yazarın istediği gibi gitmiyordur. İşte tam bu sıkışmışlığın içinde yazar, antibiyotik niyetine metne dâhil olur. Belki birini öldürmek niyetindedir, belki de başka birini kurtarmak veya sadece ortalığı karıştırmak ister.
Aslında bu teknik, bir bakıma yazarın kolaya kaçmasıdır. Kurmacayı, en afili yerinden, finale baypasla taşır. Yazar, okura, bak bu sadece kurmaca, gerçek değil, onun gerçekliği tamamen benim irademe bağlı mesajı verir.
Geleneğin kapıları kapanır. Yaratıcının, gerçekten yaratıcı; karakterinse inançlı olduğu dönemlerin hikâyesi artık bitmiştir. Vonnegut Çalımı, bize daha çok, çarşıda pazarda dolaşıp milletin karısına kızına salça olan Zeusların hikâyesini anlatır. Kız yüz vermezse, gökten bir yıldırım düşer ya da sadece Zeus, kızın yüz verdiğini diler. İlkinde belki eyvallah ama kim bu hikâyeyi sürekli dinlemek ister.
Her şeye rağmen türünün ilk örneğini, Şampiyonların Kahvaltısı’nı ne zaman karıştırsam gözümden yaşlar düşer, düşer düşer ağlarım. Hep Kilgore Trout’u, hep Vonnegut’u anarım...
(Arda Arel)