Tarot kartları ile kahramanın yolunu döşeyen bir deha: Milorad Pavić
Milorad Pavić, bu yazıda inceleyeceğim İstanbul'da Son Aşk isimli romanını Tarot kartları üzerinden kurmuştur. Günümüz tüketim toplumunda falcılık boyutuna indirgenen Tarot kartlarının, mitolojik zemini oldukça derindir. Tarot, Orta Çağ Avrupa'sında uzun yıllar boyunca oyun kâğıdı olarak kullanılmasının yanında Okült bir araç ve kehanetle ilgili bir değer şeklinde de var olmuştur.
- "Görüşünüz yalnızca kalpten bakabildiğinizde berraklaşır. Dışarı bakanlar düş kurar, içe bakanlar uyanış yaşar."
- C. G. Jung
Özellikle Aydınlanma çağından bu yana akılcılık ve bilimselliğin yüceltilmesiyle ötelenen metafizik, edebiyatta da dışlanmıştır. Modernizm öncesi edebiyatımızın bizatihi kendisi metafizik içindeyken, Batılılaşmayla birlikte bir problem haline gelmiştir. Modernizmde olduğu gibi Postmodernizmin de nihai olarak kavga ettiği şey metafiziktir. Son zamanlarda Jung'un ifadelerine daha önce hiç olmadığı kadar başvurulmasını ve pek çok kişi tarafından sahiplenilmeye başlanmasını metafiziksel anlamda bir şeylerin iyiye gittiğinin göstergesi olarak kabul etmek istiyorum. Büyülü gerçekçi yazarların daha çok okunuyor olmasının ve insanların kendi köklerine ait mit, masal ve menkıbelere yaslanma ihtiyacı duymasının ruha dair haber taşıdığını düşünmek istiyorum. Zaten Doğu toplumu olarak gerçekliği salt olgusal olarak kabul etmiyor, içimizdeki mitik canlıyı hâlâ yaşatıyoruz. Bu da bizi, Marquez'e; Pavić'e yaklaştırıyor. Arkaikle bağı kopmamış, kendi topraklarının yörüğü1 Gabriel García Marquez ya da bu yazının konusu olan Doğu Avrupalı, eserleri Paris'te değil de Balkanlar ya da İstanbul'da geçen tam anlamıyla modern olamamış Milorad Pavić.
Sırpçanın sözlü geleneğinden beslenen, kilise vaazlarından ilham alan Pavić, yazarken hitap ettiği kitleyi okur olarak değil "dinleyici" şeklinde düşündüğünü ifade ediyor. Onun için bir kurmacanın sıkılmadan dinlenebilmesi, uyku getirmemesi oldukça önemli. Metinlerinin masalsı atmosferi ve mistik havasının, çoğu romanının bambaşka olaylar ya da kişiler üzerinden bölüm bölüm ilerlemesinin nedeni belki de budur. Toplumda yerleşmiş olan örf âdet, hurafe şeklinde geçiştirdiğimiz şeylerden birçoğunun aslında derin bir bilgelik barındırdığının farkında Pavić. İnsanoğlunun dünyanın kuruluşundan bu yana evrensel durumlara karşı gösterdiği ortak tepkiler bunlar. Jung'un tabiriyle kolektif bilinçdışı. Geçmişteki insanların ruhsal deneyimleri yeni bireyleri de kapsayacak şekilde ortak bir bellek oluşturur. Pavić, bu ortak bilinçdışı hazinesini ustalıkla kullanır metinlerinde.
Örneğin onun için tırnak ya da saçların kesilmemesi gereken günler vardır. Bu boş bir inanış değil, evrenle uyum içinde olunduğunun göstergesidir. İnsan vücudu ay ile bağlantıdadır ve onun döngülerine uygun şekilde saç ya da tırnakları keserek uzamalarının hızı belirlenebilir. İşte derin bilgelik dediğim şey tam olarak bu. Çoğunun altında yatan bir neden var. Bu da bizi ilk örneklere yani arketiplere götürüyor. İbn Arabi'de ayân-ı sâbite, eşyanın ezelden bu yana Allah'ın ilminde sabit olan mahiyetleri anlamındaki arketipler, Mircae Eliade için ise yeryüzünde taklit edilen göksel ve ilahi modellerdir. İnsan yaşamındaki arketipsel sembollerin Tarot kartlarında bulunduğunu söyleyerek yazının ikinci merkezine de temas etmiş oluyorum. Milorad Pavić, bu yazıda inceleyeceğim İstanbul'da Son Aşk isimli romanını Tarot kartları üzerinden kurmuştur.
Günümüz tüketim toplumunda falcılık boyutuna indirgenen Tarot kartlarının, mitolojik zemini oldukça derindir. Tarot, Orta Çağ Avrupa'sında uzun yıllar boyunca oyun kâğıdı olarak kullanılmasının yanında Okült bir araç ve kehanetle ilgili bir değer şeklinde de var olmuştur. Hatta Osmanlı döneminde de Tarot kartlarına benzer kartların olduğu bilinmektedir. Üzerinde çizimler bulunan bu kartlardan bazıları Tarot kartlarındaki figür ve anlamlar ile örtüşür. (Örneğin Dabbe, Tarot'taki Şeytan kartına karşılık gelir. Güneş kartı da bulunur ve aynı şekilde çok önemli ve olumlu anlam taşır.) Pavić, kitapta Tarot'un kehanet boyutunu kullanmıştır. Fakat sadece bu değildir. Tarot kartlarının ifade ettiğim arketipsel sembolizmini de oldukça iyi bildiğine, karakterleri ve olayları örerken buna dikkat ettiğine şüphem yok. "Tarot kökleri tufan öncesi uygarlıklarda olan piramit mimarisi, her şeyi gören göz, çift başlı kartal, Davut'un Yıldızı ve benzeri pek çok sembol gibi, Ezoterik Öğretinin çok güçlü bir anlatım öğesidir."2 Tarot kartları kendisini çok sayıda sembolle anlatmaktadır. C. G. Jung, arketipsel sembolizm ve gizli bilgelik olarak isimlendirilen olguya önemli bir yaklaşım getirmiştir. Arketipsel imgeler kendi doğalarında gizli olan sezgilerdir, çünkü görünen olayların oluşturduğu dış dünyanın ötesindeki halen görünmez olan temel bağlantılardan, gerçekliğin ötesindeki gerçeklikten edinilmişlerdir.3
Ve semboller, bir şeyi, bazen yetersiz kalabilen kelimelerden çok daha derin ifade edebilir. Zaten Nietzsche'nin söylediği gibi derin şeyler maske sever. İşte arketipler de çeşitli simgelerle maskelenir. Tarot'un Arap oyunu Naibbe'den türediği, Çin'de ortaya çıktığı, eski Mısır'dan geldiği, Hindistan'a ait olduğu gibi birçok bilgi mevcut olsa da kesin şekli Avrupa'da 16. yüzyıldan itibaren kullanılıyor oluşudur. Tarot'u kolektif bilinçdışına ait kadim bir bilgelik olarak kabul edersek, ki öyledir, kökeninin nereye ya da kaçıncı yüzyıla dayandığının hiçbir önemi kalmaz. Tarot kartları 78 kartlık desteden oluşur ve iki ana gruba ayrılır. 22 kartlık Büyük Arkana4 ve 52 kartlık Küçük Arkana (Değnekler, Kılıçlar, Kupalar ve Paralar). Pavić'in de romanını üzerine inşa ettiği Büyük Arkana'nın 22 kartı insanın yaşam serüveninde yolu döşeyen taşlardır ya da mesajlar veren işaret levhalarıdır. Bu bağlamda yolculuğu imlemektedir. Campell'ın "kahramanın yolculuğu" olarak tanımladığı dünyanın en kadim hikayesi olan bu yolculuk bir arketiptir. Kişiler, zaman, olaylar değişse de yolculuk ve imgeler farklılaşsa da aşinayızdır ona. Hepimiz tanırız. İnsanoğlunun varoluşundan bu yana katettiği yaşam sürecidir. Bu yolculuk şimdiye değin ne kadar sık anlatılmış, mitlerde masallarda ne kadar çok yer almış olursa olsun, yalnızca Tarot'un 22 Büyük Arkana kartındaki resimlerle birlikte bütün bir biçim almıştır.5
Kahraman bu yolculuğa başladığında yaşamının ilk yarısındadır ve gündüz kuşağında ilerler. Bu bölüm bilince aittir. 10'dan 18'e kadar olan kartlar ise gece kuşağına dahildir, krizler yaşayıp sınavlara tabi tutulur ve iç dünyasıyla/gölgesiyle yüzleşmesi gerekir. Bilinçdışı alanıdır burası. Tüm bunların ardından son üç kart ile (Güneş, Mahkeme, Dünya) ödülüne kavuşur. Gılgamış gençlik otunu bulur, Boğaçhan hükümdar olur, Theseus Ariadne'ye kavuşur. Fakat asıl mükafat kendiliğini kazanmaktır. Campbell "erginlenme", Jung "bireyleşme", Maslow "kendini gerçekleştirme" der. Tasavvufta ise, bu tekâmül yolculuğu sonunda insan-ı kâmil mertebesine ulaşırsın. Aslında insanın özünü bulması, olgunlaşarak bütünlüğe erişmesidir tümü.
Kitap, güçlü bir komutanın oğlu Teğmen Sofronije Opujiç'in serüveni üzerinden ilerlerken bir yandan da savaşa ve aşka değinir. Napolyon Savaşları sırasında Doğu Avrupa'da biri tüccar (Opujiç) diğeri müzisyen (Tenecki) iki düşman ailenin birbirlerine bağlı kaderini Tarot kartları üzerinden anlatmaktadır. Her bölüm bir Tarot kartının yorumudur. Kitap biçimsel olarak lineer ilerliyor gibi görünse de bu durum hikâyeyi lineer yapmaz. Pavić yine bir şeyleri ters düz etmektedir. Bu kitapta da yoğun ve şiirsel anlatım ile rüya dili okuru içine içine çeker.
İstanbul'da Son Aşk'ın Kahramanı: Joker
Masallarda kralın üç oğlu vardır ve büyük görevi en küçük ve en beceriksiz oğul başarır. Hiç kimse onun kahraman olacağına inanmaz. Ama o, hazineyi bulur, ejderhayı öldürür, ülkesini kurtarır. Yolculuğun sonunda, budala bir kahramandan söz edemeyiz. Büyümüş, olgunlaşmıştır artık. Yolculuğa başladığı saf halinden eser yoktur. Pavić'in kahramanı Teğmen Opujiç de tıpkı Tarot kartındaki joker gibi hülyalara dalmış, önünde duran uçurumun farkında bile değildir. "Babası onun ilk rüzgâr kadar aptal olduğunu ve uçurumun kenarında dolaştığını söylerdi."6 cümlesi ile doğrudan karta ve yolculuğa göndermede bulunmuştur yazar. Bu göndermeler diğer bölümlerde de sıklıkla yapılmıştır. Pavić'in Tarot'un arketipsel imgelerine ne kadar hâkim olduğunun göstergelerinden biridir bu durum. Joker'in bohçasında tüm anıları asılıdır. Opujiç'in anıları ise yemek çantasındadır. Menzil, arkada görünen karla kaplı dağların zirvesidir. Kartın taşıdığı arketip "çocuk"tur ve Pavić, asker olan kahramanı için şöyle der: "Ruhunun derinliklerinde hâlâ çılgın bir çocuktu."
- "Senelerce yüreğinin altında büyük bir rüya, bir sır ya da bir arzu ki sağ bacağın onun ağırlığı altında topallayacak. Bu arzunun, acıya benzer bu açlığın peşinden çok uzaklara gideceksin."7
- Teğmen Opujiç kim olduğunu bilmiyordu.
Ruh, anlam demektir ve aslında yaşanan buhranlar/acılar insana yitirdiği ruhunu geri kazanmak zorunda olduğunu söyler. Jung, insan anlamsız bir hayatta yaşayamaz, der. Psişe, varoluşunu anlamlandırmak ister. Kırmızı Kitap'ta da bu durum şu şekilde ifade edilir: "İstekleri dış şeylerden yüz çeviren kişi, ruhun olduğu yere ulaşır. Ruhu bulamazsa boşluğun dehşeti onu kaplar ve korku onu zamanı kamçılayan bir kırbaçla sürükler ve yine dünyanın sığ şeyleri için umutsuz bir çaba ve kör bir istek duymaya devam eder. Sonsuz isteğiyle budalalaşır ve ruhunun yolunu yitirir ve bir daha bulamaz. Her şeyin peşinde koşar ve onları sıkı sıkıya tutar ama ruhunu bulamaz çünkü ruhunu ancak kendi içinde bulabilir."8 Değişim ve dönüşüm, içe bakmakla, kişiliğimizin gölge yanlarını keşifle mümkündür. Yolculuğa çıkmayı reddedenlerin dünyanın sığ şeylerinde kaybolup gittikleri ve asla ruhlarını bulamayacakları bir gerçektir. Kahramanımız Teğmen Opujiç de derinlerine bakmaya cesaret etmiştir. Yakışıklılığına, güçlü bir komutan olan babasının birliğinde teğmen olup rahat bir yaşam sürmesine rağmen içindeki "açlık gibi kıpırdanan küçük acı"yı bulmak amacıyla sıradan dünyasından ayrılmıştır. Jung da "açlık" tabirini kullanır. Beliren açlığın ruhu dayanılmaz olanı yiyen bir canavara dönüştürdüğünü ve ruhun bununla zehirlendiğini söyler.9 Teğmen Opujiç, Campell'ın ifade ettiği gibi ilk büyük aşamayı geçmiş, yola çıkmıştır. Böylece açlığın canavara dönüşmesini engellemiştir.
Maceraya Çağrı ve Reddediş: Büyücü ve Azize
Kahramanın biri göksel diğeri dünyevi olmak üzere iki ebeveyni vardır. Bu duruma birçok masal ve efsaneden aşinayız. Genellikle kahramanı üvey anne baba büyütür. Diğer ebeveyni maskelenmiştir. Büyücü ve Azize kartları, göksel ebeveynleri imler. Arketipsel olarak eril ve dişil olanın, düalitenin simgesidirler. İkili denge. Aydınlık karanlık. Yin yang. Doğrusal dairesel. Eros thanatos. Her şey zıddıyla kaim, yani ancak iki zıt kutup ile tamamlanabileceğimiz bilgisi. Tarot'ta büyücü, müdahale eden, aktif olan eril kısımdır, bilinçtir. Azize ise, akışa bırakan, pasif, dişil taraftır, bilinçdışıdır. Tamamlanma ancak ikisinin birlikteliğiyle mümkündür.10
Teğmen Opujiç'in yolunun büyücü ile kesişmesi, ilk işarettir. Altın top kuyuya düşmüştür. Büyücünün anlattıklarına inanmadığını söylese de kahramanın kafası karışmıştır. Büyücü, onu Azize'ye yönlendirir. Belirtildiği gibi bütünlük ancak bu şekilde sağlanacaktır ki zaten kart incelenirse, büyücünün önünde duran kare masa üzerindeki küçük arkana Tarot serisine ait semboller, dört elementin simgeleridir. Kare ise sembol olarak dünyayı ifade eder. Büyücünün belinde sarılı olan kemer, kuyruğunu ısıran yılan biçimindedir. Kahramanın yolculuğunu imleyen çevrimdir bu. Bu yılan, elmayı yediren yılandır, baştan çıkarıcıdır. Fakat maceraya çağrı da ondan gelmiştir zira cennetten dünyaya düşüş ve iyi ve kötüyü bilme yolculuğu böylece başlamıştır. Kuyruğunu ısıran bu yılanı taşıyan büyücü, Opujiç'in kafasını karıştırır ve yolculuğu başlatır. Teğmen hâlâ bunun farkında değilse de büyücünün sözünü dinleyerek Azize'ye gider.
Azize'nin (Başrahibe) başında Ay'ın üç fazını taşıyan bir taç vardır. Ay, güneş gibi doğrudan ışık vermez. Bu nedenle Azize, Ay'ın olayları algılamamızı sağlayan dolaylı ışığıdır. Bu kart, rüyalar alemi, algılama, hissetme, bağlantıları sezme anlamını taşır.11 Kitapta Azize, Opujiç'e kendisini Ay bakiresi olarak tanıtır ve bulunduğu yere tıpkı kartta olduğu gibi siyah ve beyaz boyanmış iki taşın arasından girilir. Azize, bu iki zıt kutba eşit mesafededir. Düalitenin önemi burada bir kez daha vurgulanır.
"Sen onların takımına, babanın takımına ait değilsin. Zavallı kahraman oğlu!"12 der Azize. Opujiç, kahraman değil kahramanın oğlu olan bir çaylaktır henüz. Babasından farklıdır ve bir asker olsa da asla gerçek bir savaşçı değildir. Kahramanın, yolculuğunun ilk yarısında egosunu güçlü bir şekilde geliştirmesi gereklidir. Bu da eril tarafıyla mümkündür ki Azize'nin sürekli baba vurgusu yapması bu nedenledir. Teğmen ise onun söylediklerine şiddetle karşı çıkarak reddeder. "Senin hikayen erkek bir hikâye!" der ve kim olduğunu bildiğini iddia eder. Burada Azize'yi doğaüstü yardımcı olarak alabiliriz. Hem Campbell'ın erginlenme aşamalarını gösterdiği çevriminin sıradaki merhalesi olduğu için hem de reddetse de Opujiç'in kafasında soru işaretleri oluşmasını sağladığı ve ona açtığı Tarot kartlarıyla geleceğe dair kehanette bulunduğu için. Birden fazla rehber olabileceği gibi döngüdeki aşamaların sırasının değişebileceğini de belirtmem gerekli.
İlk Eşiği Geçiş: Eşik Bekçileri
Teğmen Opujiç, 1813'ün Paskalya Günü, uzun yıllar sonra anne kucağına döner. İmparatoriçe annesidir. Kahraman burada ilk eşiği geçerek kendisini anne rahminden kurtarır. Dünyaya açılıp evi terk eder. Zira Opujiç'in annesi Paraseva, oğluna hayırlı, zengin ve güzel bir kısmet bulmuştur. Evlenmesi için ısrarcıdır. Hatta kız kardeşinin çeyizinin olabilmesini bu evliliğe bağlayarak onu zorlar. Tam da bu noktada akla eşik bekçisi gelir. "Kişi çocukluğun duvarları içinde hapis kalmıştır: baba ve anne eşik muhafızları olarak durur ve birtakım cezalardan korkan çekingen ruh kapıdan geçmeyi ve dışarıdaki dünyaya doğmayı başaramaz."13 Opujiç, kapıdan geçerek çıkıp gitmiştir bile. Eşikte daima eşik bekçisi bulunur. Bu da Campell'ın belirttiği gibi ebeveynler olabilir. Kahraman için bu durum başlangıçta korkutucudur fakat tam da korktuğu için devam etmesi gereken yerdedir. Cesaretin var mı? Unutma! Hazineler daima korunur.
Doğaüstü Yardımcı: Ermiş
Karla kaplı bir zirve üzerindeki Ermiş motifi, yaşlı ve inzivaya çekilmiş bilge kişidir. Opujiç, Ak Sakallı Dede ile karşılaşarak yolculuk boyunca kendisine yardımcı olacak bilgiler edinir. Her şeyden öte burada kendi gerçek adını öğrenir. Gerçekte kim olduğunun farkına varır. Bugüne dek anne babasının, çevresindeki dostlarının ya da akrabalarının söyledikleri şeylerden tamamıyla bağımsızdır bu. 14 Teğmen Opujiç'in yolu, bir tepede yalnız yaşayan münzevi ile kesişir ve askerleri onun odunlarını kırmasına yardımcı olur. O gece görevden dönerken karanlıkta kalırlar ve tepede bir fener yanarak yollarını aydınlatır. Münzevi onlara yardım ediyordur. Teğmen, fenere doğru ilerlemelerini söylediği an ışık söner. Bir at kişner ve ışık tekrar kaybolur. Sofronije, artık bir şeylerin farkındadır ve askerlerine atları da dahil ağızlarını kapalı tutmalarını emreder. Bu sayede tepeye tırmanabilirler. Pavić, sessizlik vurgusunu, Opujiç'in Ermiş'in kulübesinde olduğu sırada da yapar. "Teğmen Opujiç hiçbir şey söylemeden dinledi çünkü konuşursa kendisine ışık verilmeyeceğini deneyimlerle öğrenmişti." Yaşlı Bilge Adam arketipi, inziva, kendi içine çekilme anlamındadır. Aslında dışsal bir olgu değildir, içseldir. İç sesimize kulak vermek ve onu duyabilmek için de sükûnet gereklidir.
Pavić, münzevinin ağzından Opujiç'e gerçekten kim olduğunu anlatır. Eski muzaffer bir babanın oğludur ve babasının gölgesinde kalan zayıf nesildendir. Fakat yeniklerin oğullarının her şeye kadir nesli karşısındadır ve babasının öldürdüğü düşmanının oğluna dikkat etmelidir. "Senin için çok zorlu zamanlar olduğunu unutma." diye ekler. Kahramanın çile yolculuğu başlıyordur ve Ermiş ona yaptığı işin nafileliğini de anlatır. "Sen ve babanla ilgili anlayamadığım bir şey var. Hatta düşmanın Yüzbaşı Tenecki'yi de anlayamıyorum. Neden kendi ordunuz yerine yabancı ordularda hizmet ediyorsunuz? İki yabancı imparatorluk için savaşıp ölüyorsunuz." Aslında düşman iki aile de Sırp'tır fakat bir aile (Opujiçler) Fransız ordusunda savaşıyor, diğeri (Teneckiler) Avusturya tarafında mücadele ediyordur. Ve münzevi son bir uyarıda bulunur. "Eğer korkunun yönüne gidersen, doğru yoldasın demektir. Tanrı yardımcın olsun!"
Sınavlar Yolu: Adalet
Teğmen Opujiç, bilgenin öğüdünü dikkate almaz. Cepheden ayrılmayarak babasının öldürmüş olduğu düşmanının oğlu Yüzbaşı Pana Tenecki ile karşılaşmayı bekler. Aynı rütbede değillerdir, öteki yüzbaşı olmuştur bile. Ermiş'in söylediği gibi muzaffer babanın evladı Sofronije, yenik Tenecki'nin oğlundan alt rütbededir. Pavić'in ifadeleriyle Pana'nın sırtına binmiş babası yoktur, Sofronije'nin yuları ise kudretli babasının ellerindedir. Oğullar babalarının yerine geçer ve Pana, babasının yerindedir. Fakat intikamını babasını öldüren kişiden değil onun oğlundan alacaktır. Böylece ikinci neslin kaderlerini de kesiştirmiştir Pavić.
Savaş meydanında karşılaşırlar ve Pana, Sofronije'yi kılıcının kınını göğsüne sokarak alt eder. Yazar, cephedeki bu ikili mücadeleyi Adalet kartındaki sembolün anlamına hâkim bir şekilde oldukça başarılı sunar. "Yüzbaşı Tenecki bu sefer kılıcını sol, kınını da sağ eline aldı. Birbirlerine saldırdıklarında Sofronije Opujiç rakibinin solak olduğunu düşünerek Tenecki'nin sol elindeki kılıcı kolluyordu. İşte o sırada Tenecki sağ elindeki kını vücuduna soktu ve genç Opujiç sanki kesilmiş gibi yere düştü."15 Adalet kartı üzerinde bulunan tanrıçanın sağ elinde hüküm vermek için bir kılıç vardır. Bilinç yönü olarak kullanılan sağ taraf kanun ile ilintilidir. Sol elinde tuttuğu terazi ise sezginin ve adaletin göz ardı edilmediğini ifade eder. Ancak ağırlık sağ tarafta, kılıcı tutan eldedir. Bu kart, bilinçle verilmiş hükmü vurgular. Pana, hükmünü sağ eliyle vermiş fakat ağırlık sol elinde, yani kalbindedir. Zira kılıç o elindeydi.
Sofronije için büyük kriz başlamıştır. Sıradaki kart Asılan Adam'dır ve bu kartın arketipi, sınavdır. Sahiden de düşmanı, Sofronije'yi yaralı haliyle bir ağaca asmıştır. "Teğmen elleri arkadan bağlı baş aşağı asılı vaziyette bırakıldı."16 Bu kart eski Tarot destelerinde sol ayağından asılmış olarak resmedilmiştir. Sol, bilinçdışının sembolüdür. Hangi ayak olduğu bu noktada önemlidir. Pavić de sol ayağı kullanmıştır. Ayağından baş aşağı olarak asılma, Orta Çağ'da hainlerin cezalandırılma biçimidir. Ve bu da bir ihanet meselesidir, insanın kendine ihanet etmesi. Teğmen, Ermiş'in öğüdünü dinlememiştir. Asılan, yanlış yolda yürürken düşülen tuzakları temsil eder. Kahraman gündüz yolculuğunun hedefini ıskalamış, gece yolculuğuna çıkmayı reddetmiştir ve bu nedenle kader tarafından geri dönmeye zorlanacaktır. Bu kart çoğu zaman feragat olarak yorumlanır, temsil ettiği kriz kahramandan alışılmış davranışlarını, doğal gördüğü beklentilerini bırakmasını, bir şeyleri feda etmesini ister.17 Zaten kahraman, kendine ait dünyasını terk ederek yola çıktığında bir şeyleri feda etmiştir. Ardından da yol boyunca bu fedakârlıklar devam edecektir. Hz. İbrahim, kendi yolculuğunda en kıymetlisi oğlu İsmail'i kurban etmeye adım atmıştır.
Opujiç'in sol ayağından asıldığını belirtmiştim. Sağ taraftan olsaydı gönüllü bir fedakarlıktan bahsedilebilirdi. Zaten bu tür kriz durumları kahramanı çoğunlukla bilinçdışı taraftan yakalar. Ve erginlenme ritüelleri bedenseldir. Kahraman büyüyordur. Tarot'ta bir kart, taşıdığı sayının haneleri toplamına eşit numaradaki kart ile etkileşimdedir. Ölüm kartı 13. karttır ve (1+3=4) 4. kart olan İmparator ile bağlantılıdır. Zaten kitapta Teğmen Opujiç'in asılması ardından gelen Ölüm kartı bölümünde babasından yani imparatordan bahsedilir. İmparator, egoyu güçlendirirken; Ölüm onun üstesinden gelinmesiyle ilgilidir. Ego daima sınırlar koyar, ego ile ego dışına, ego ile gölge arasına, Tanrı ile insan arasına, zihin ile vücut arasına hep set çeker. Yolculukta bu noktaya gelindiğinde artan deneyimlerle artık sınırların aşılması gereklidir. Gerçek dönüşümlerin yolu ancak Thanatos'tan yani ölüm kutbundan geçer.18 Fakat insan, kendisini daima yaşamı yüceltmek için zorlar. Egoyu dehşete düşüren ölümden uzaklaşmak için kendisini çeşitli aktivitelere, alışverişe, işine veya evladına, bilime yahut sanata, cinselliğe ya da eğlenceye verir. Aslında tüm bunlar yerine Ölüm ile başlayan Gece kartlarının da kahramanın erginlenme yolculuğunda çektiği çilelerin de belirttiği gibi esas olan ölmeden önce ölmektir. Egonun gerçeği algılayabilmesi için ölmesi ve yeniden doğması gerekmektedir. 19. kart olan Güneş'e dek ışık görünmez. Sofronije de tam olarak bunu yaşar.
Biçim Değiştirici: Denge, Kule, Yıldız
Teğmen Opujiç, ölümcül yarasını iyileştiren Jerisena'ya âşık olur. Jerisena Tenecki, neredeyse ölümüne yol açacak olan, babasının düşmanı ailenin kızıdır. Böylece iki ailenin kaderi tersine döner. Femme Fatale, Rehber figürünün uzantısıdır. Aziz, Opujiç'i dış dünyadaki yolculuğuna hazırlamıştır. Baştan çıkarıcı olarak Jerisena ise, Tarot'taki Denge kartı, gece yolculuğuna rehberlik edecektir. Zaten Denge, 14. karttır ve (1+4=5) Aziz de 5. sıradaki karta karşılık gelir. Bu bağlamda Tarot'un sayısal bağlantılarının da oldukça önemsendiğini ve geçmişte Pythagorasçı cemaatler tarafından bilhassa kullanıldığını belirtmek isterim.
Femme Fatale, bizim anima ya da animusumuzdur. Kitapta kahraman erkek olduğu için aşka tutularak aslında kendi animasını bulmuş, ona âşık olmuştur. Jerisena, Opujiç'in animası, dişil yönüdür. Yolun bu dişil kısmında olaylar akışa bırakılır. Odysseus'u sirenlerden kurtaran Kirke'dir. Perseus'u koruyan ve hayatta kalmasını sağlayan Athena'dır. Dante'ye Vergilius'u yardım etmesi için gönderen Beatrice'dir. Fakat Oidipus, animasından yardım almamış salt aklına güvenerek Sfenks'i yenmeye çalışmış, sonuçta sorduğu bilmeceyi çözüp şehri felaketten kurtarmıştır fakat kendisini muzaffer olarak görüp kibre kapılması neticesinde sunulan tacı kabul ederek annesi ile evlenmiştir. Sonuysa delirmektir. Fakat Teğmen Opujiç, Oidipus gibi yapmaz. Bu kez öğüdü dinler, animasıyla tanışır ve barışır. Jerisena ile kuleden yani güvenli yerden ayrılır. Değerler sistemi çökmüştür. Aşırı güçlü baba imajından sıyrılmış, Babil Kulesi'nden atlamıştır. Babil Kulesi, kibrin sembolüdür. Teğmenin gölge yanı, tıpkı babası gibi kibir olmalıdır. Zira babasıyla hiçbir zaman arası iyi olmamıştır. Gölge arketipi, insanın karanlıkta kalan bastırdığı yanıdır ve kişi muhakkak başkalarında kendi gölgesini görür. Babasına benzemediğinin vurgulandığı ve babasına dair ifadelerde Sofronije'nin kendisini ondan oldukça farklı hissettiği görülür. Bu da böyle bir yoruma kapı açar.
"Rüyalarımızda hepimiz bütün dilleri anlarız. Rüyalar Babil Kulesi öncesi vatanımızdır. Rüyalarımızda hepimiz ölülerle dirilerin tek ve yegâne büyük ilkel dilini konuşuruz. Peki savaşmak niye? Tarihte geriye gitmek niye? Her cinayet, bir intiharın parçasıdır. Askerlikten ayrılmanı istiyorum. Hadi o kuleden aşağıya atlayalım. Baştan başlayalım." Jerisena'nın bu cümleleri, dağdaki münzevinin savaşa dair sözlerini akla getirir. Sofronije bu kez uyarıyı dinler. Bu kabullenme de bir çabayla olmaz, akışında gerçekleşir. Çünkü kahraman, dişil yolda ilerlemektedir. Artık asker değildir. Korkusuzca animasını dinlemiş ve kılıcını bırakmıştır. Çiftçilik yapmaya başlamıştır. Statü ve güvence sağladığına inandığı baba mesleğini bırakmıştır. Yenilgi gibi görünür ama aslında bir kurtuluştur. Böylece gölge yanından da kurtulmuştur. Gölgenin hayattan çıkışı anima ve animusla barıştığın an mümkün olur. Ayrıca alıntıdaki rüya kısmından hareketle ifade etmek gerekirse, sıkı Pavić okurları, rüyaların onun için ne kadar mühim bir yeri olduğunu bilir. Bu çok derin ve bambaşka bir konu elbette. Fakat burada rüyanın, kişiselleştirilmiş mit19 olduğunu belirtmeliyim. Campbell, miti rüya gibi okur; psikanalistler ise rüyaları mitoloji okur gibi okur. Pavić ise usta bir yazar olarak her ikisini de yapar.
Babanın Onayı: Güneş
Gece bitmiş, gün ışığı tekrar görünmüştür. Kahraman, günlük yaşamdaki gerçekliklerle baş edebilecek ve gölgesiyle karşılaştığında onun tarafından yutulmayacak güçte bir egoya sahiptir artık.20 Aynı zamanda da bilindışı alanlarda kendiliğinin farkına varmış, animasıyla birleşmiştir. Yani artık Sofronije'nin varlığı bütünleşmiştir. İki onayı vardır. Babasıyla uzun yıllar sonra bir araya gelmiş ve babasının onu onayladığını (eril yanı, akıl) görmüştür. "Jerisena ile güzel ve mutlusunuz. Size zaten sahip olduğunuz her şeyi diliyorum." Yüzbaşı Opujiç, babasının yanında İstanbul yolculuğuna çıkmıştır. Yıldız kartı bölümünde Sofronije, kalbinde taşıdığı o "açlık" hissini ilk kez dile getirir ve Jerisena'nın cesaretlendirmesiyle İstanbul'a gitmeye karar verir. Bu animanın aydınlık tarafıdır. Güneş'ten bir önceki kart olan Ay'da ince uzun bir yol görünür. Bu yol Tarot kartlarında Kudüs'e gider. Fakat Pavić, bu yolu İstanbul'a çıkarır. Baba oğulun birlikte olduğu bir yolculuk. Ay kartındaki köpek, gelecektir; kurt ise geçmişi sembolize eder. Bu da yine Sofronije'nin tamamlandığını gösterir. Çocuk ile yetişkinin, geçmiş ile geleceğin birliği. İyi ile kötünün, medeni ile vahşinin, erkek ile kadının, yaşam ile ölümün uzlaşması.21
Nihai Ödül: Mahkeme, Dünya
Pavić, Mahkeme kartını Uyanış şeklinde isimlendirmiştir. Sahiden de kahraman uyanışını burada gerçekleştirir. Nihai ödülünü alır. Kendi asli özünü hayata geçirdiği yerdedir artık. Zaten son nokta olan Dünya kartının üzerindeki sembol, Asılan'daki çizimin tam tersi şeklinde yani ayakta durur. Dans eden bir figür bulunur kartta, çapraz duran bacaklar 4 ve açık duran kollar 3 sayısını göstermektedir. 4, dünyayı; 3, tanrısal olanı belirtir. Ve bu kartta, Asılan'ın aksine üç sayısı, dördün üstündedir.22 Karttaki figür bir kadındır. Fakat bazı Tarot kartlarında hermafrodit olarak resmedilir. Karşıtlık çiftlerinin aşılmasının, ikiliğin terk edilmesinin Hint, Yunan mitlerinde, Kabala öğretilerinde, Gnostik Hristiyan yazılarında androjen karakterle ifade edildiğini belirtir Campbell.23 Bu da kahramanın eril ve dişil yönleriyle bütünlüğünün sembolik göstergesidir. Pavić bunu da es geçmez ve Dünya kartını anlattığı son bölümde Opujiç'in izlediği dans gösterisindeki kişi ile bu karttaki figürü betimler. "Göğsünün çıplak olmasına rağmen cinsiyetini söylemek zordu." diye de ekler. Karşıtlıkları uyumlayarak çarpışan kayaların arasından Iason gibi ezilmeden geçebilmiştir Opujiç. Kahramanlar her zaman bu kayaları geçmiştir zaten. Sofronije, kalbi altında büyüyen açlığının neden olduklarından kurtulduğu bir aydınlanma yaşamıştır. Artık Jerisena'ya da ihtiyacı yoktur.
Her şeye kâdir olan, isteğini yerine getirmişti. Sofronije, içinde ve etrafında bir şeylerin değiştiğini hissediyordu. Var olmuş, bildiği her şey yabancı ve tuhaf bir hâl almış, var olmayan, bilmediği her şey tanıdık ve net bir hâle bürünmüştü. Yeraltından sesler duymuyordu, artık evrene yönelmişti. Kim olduğunu biliyordu. Sağ bacağındaki ağrı da geçmişti. Yeraltından (bilinçdışı) çıkmıştı. Epik yapıtlarda kahramanın yolculuğu formunun son bölümleri olmayabilir. Ancak final bölümü muhakkak vardır. Pavić de İstanbul'da Son Aşk'ta çevrimi nispeten tamamlamış, Opujiç ile değişen dönüşen bir kahramanı anlatmıştır. (Örneğin Beckett kahramanları eşiği aşamazlar, Kafka'nınkiler çile safhasında takılı kalırlar. Çember tamamlanmak zorunda değildir.) Teğmen Opujiç, taklit etmeyi bırakmış, aslını bulmuştur. Böylece yolun içe sürüldüğü bir kez de Pavić'in usta kalemiyle gösterilmiştir.
- 1 Süleyman Çobanoğlu'nun ifadesi.
- 2 Cihangir Gener, Atlantis İnisiyasyonu Tarot, s. 11.
- 3 Hajo Banzhaf, Tarot ve Kahramanın Yolculuğu, s. 16.
- 4 Arkana (Latince): Sırlar.
- 5 Tarot ve Kahramanın Yolculuğu, s. 27.
- 6 Milorad Pavić, İstanbul'da Son Aşk, s. 16.
- 7 a.g.e., s. 35.
- 8 C. G. Jung, Liber Novus: Kırmızı Kitap, s. 106.
- 9 a.g.e., 106.
- 10 Tarot ve Kahramanın Yolculuğu, s. 41.
- 11 a.g.e., 46.
- 12 İstanbul'da Son Aşk, s. 34.
- 13 Joseph Campell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, s. 64.
- 14 Tarot ve Kahramanın Yolculuğu, s. 87.
- 15 İstanbul'da Son Aşk, s.109.
- 16 a.g.e., s. 111.
- 17 Tarot ve Kahramanın Yolculuğu, s. 125-131.
- 18 a.g.e., 151.
- 19 Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, s. 25.
- 20 Tarot ve Kahramanın Yolculuğu, s. 77.
- 21 a.g.e., s. 232.
- 22 a.g.e., s. 239.
- 23 Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, s. 143.