Tanımlı ve Mutlak Hüzünler Üzerine

Hasan Harmancı
Hasan Harmancı

Son dönem edebiyatımızda birçok kitap hakkında “Yazar çok samimi, bizim mahallemizi anlatmış, samimi, sade bir dille yazmış” gibi ölçütler kullanılıyor. Burada Onur Caymaz’la aynı saftayım. “Nasıl bir ölçütse samimilik?” Dili ince ince işleyen, kurgusunu çözmek için cidden iyi bir okur bekleyen onca büyük yazara bir haksızlık yapmıyor muyuz?

“BİR KİTAP GERÇEKTEN iyiyse, dünyanın her yerinde, herkese seslenecektir.”

Yukarıdaki epigraf Tim Parks’ın Ben Buradan Okuyorum kitabından; Edinburgh Kitap Festivali’nin yöneticilerinden birinin ağzından çıkan bir cümle. Tim Parks’ın kitabı okuma üstüne bir tartışma yapmamız açısından son derece kıymetli, benim de son iki senedir hemen hemen her yazımda değindiğim evrensellik ve nitelikli öykü tartışmalarının destekleyici kuvvetlerinden birisidir. Okuma kavramı coğrafyadan coğrafyaya, kültürden kültüre değişiklik gösterebilir ama bizler de bir noktadan bakmak durumundayız. Zira bunu yapmazsak her kitabın savunulacak iyi tarafları vardır, zaten herkesin her kitap hakkında olumlu görüşlerini beyan ettiği toplumumuzda büyük bir gürültü mevcut ve maalesef bizler bu gürültüde hiçbir şey söylemiyoruz. Eleştirmen dediğimiz usta isimler bile yeni çıkan kitapların iyi yönlerini, içeriklerini sunup başka bir söylemde bulunmuyor. Peki o zaman, Hemingway’ı Tom’dan, Füruzan’ı Ahmet Ağa’dan ayıran ne? Neden bazı kitaplar dünya klasiği oluyor, herkes tarafından benimseniyor da bazı kitaplar depolarda çürüyor? Yahut çıktığı dönemde reklamların ve kitap tanıtımı yazarları tarafından öne sürülüyor da aradan altı ay geçince esamesi okunmuyor? O yüzden her yeni kitapta bunları yeniden zihnimde sorguluyorum ve vicdan muhasebesi yapıyorum. Peki ama bu kimin, ne kadar umurunda? Tüm bu sorulara rağmen ben de Tim Parks’a selam yollayarak BURADAN OKUYORUM!

TANIMLI VE MUTLAK HÜZÜNLER HASAN HARMANCI - KETEBE YAYINLARI
TANIMLI VE MUTLAK HÜZÜNLER HASAN HARMANCI - KETEBE YAYINLARI

Son dönem edebiyatımızda birçok kitap hakkında “Yazar çok samimi, bizim mahallemizi anlatmış, samimi, sade bir dille yazmış” gibi ölçütler kullanılıyor. Burada Onur Caymaz’la aynı saftayım. “Nasıl bir ölçütse samimilik?” Dili ince ince işleyen, kurgusunu çözmek için cidden iyi bir okur bekleyen onca büyük yazara bir haksızlık yapmıyor muyuz? JonathanFranzen’in içinde bulunduğumuz dönem için söylediği gibi: “Bir yazarın ancak tek başına, yoğunlaşarak, Twitter’ın sağır edici gevezeliğinden uzakta yazabileceği türden uzun, ayrıntılı ve karmaşık öykülere müthiş bir ihtiyaç var.” Ben de son dönem çokça bunu hissediyorum. Mesela niye son dönem okuduğum Jack Kerouac’ın Tristessa’sı beni büyülerken Yekta Kopan’ın Sıradan Bir Gün’ü ben de en ufak etki bile yaratmadı diye sorguluyorum.

Geçen yazımda ter döke döke yazdığım İlhan Durusel mi yoksa Hasan Harmancı öyküsü mü, acaba ben mi yanlış yerde tavır alıyorum diye okurken bolca bocalıyorum. O yüzden Tanımlı ve Mutlak Hüzünler kitabı üzerinden yerelliği eksene alarak yazmaya gayret edeceğim. Çünkü yazdığımız her şey gün olur hesabını sorar. Kitabın üstüne birçok arkadaşımla yaptığım tartışmalarda ve okuduğum yazılarda “biz”i anlattığından dolayı kitabın onları çok etkilediğini gördüm. Peki, öyküde “biz”i anlatması bu kadar önemli mi, kendi hayatımızı bulduğumuzda mı öykü iyi oluyor? Şüphesiz ki metin, okurun kendi hayatından bir şeyler bulmasıyla gücünü kazanır. Peki, ama bizden olmayanlar? Şeker Tekke’de yaşamayanlar, Konya’nın “G”li konuşmasından bihaber olanlar yahut bu yerelliği hissetmeyenler? On öyküden oluşan Tanımlı ve Mutlak Hüzünler kitabı “Mutlak” ve “Tanımlı” olarak beşer öyküden oluşuyor.

Kol Kola Pazara Giden Analar ve Kızlar daha ilk öyküden yazarın izleğini veriyor. Yerel, kültür ögeleri ile bezenmiş Şeker- Tekke Mahallesi’nin hâkim olduğu bu öyküde yazar Şeker-Tekke’yi içinde yaşadığı insanlarla sunuyor ve bize bu mahalleden hikâyeler anlatacağının bilgisini veriyor. Mahalle eşrafının konuştuğu mevzular, gençlerin dinlediği Müslüm ve Ferdi şarkılarıyla buram buramnostalji kokan bir atmosfer. Diyeceğim, başlayan ne varsa biter. Peki, bu hikâye biter mi tam burada? Yok, ne bitmesi! Asıl hikâye daha yeni başlamaktadır! Yani okur, anlatılan senin hikâyendir; nostalji, eski şarkılar, söyleyemediğin aşklar, içinde bulunduğun ve yıllar sonra eleştirmeye başladığın siyasal meseleler, hüzünlü Müslüman gencin yaşadığı bunalımlar, geçirdiği buhranlar ve bu esnada toplumun yaşayışı. Öykülerde yazarın sesi ile anlatıcının sesi zaman zaman birbirine karışıyor. Karakterlerin derinleşemediği öyküler birden kabuk değiştirebiliyor.

Postmodern zamanda türlerin iç içe geçtiğini kabul etsem de, bir öyküyü okurken salt o mahallenin yaşayışını, tarihçesini, nostaljisini buluyor olmak ve bunun büyük hikâyeye, karaktere tam etki etmemesi şu soruyu sormama neden oluyor? Öykü mü, anı mı, şehri hatırlatan duygusal bir yazı mı? Burada ayrımı nasıl yapacağız, Şili’deki ya da Fransa’daki bir kişi de bu öyküyü okuduğunda onda bizde uyandırdığı etkiyi uyandıracak mı? Elbette yazar tavır olarak bunlardan yana olmayabilir, yazımın başında da vurguladığım gibi ben buradan okuyorum. Nitelikli öyküde daha önce de belirttiğim gibi ana kurgunun yanında, toplumsal meseleler ve psikolojik, sosyolojik yahut hukuki sorunsalların tartışılma ölçüsüne bakarım. Hasan Harmancı; öykülerinde sosyolojiyi kullanan sorgulayan, eleştiren, siyasal pişmanlıkları öyküsüne yansıtan bir yazar.

Ancak bu noktada bazı durumlar öykü yapısını zedeliyor. “Onlar Amerikancı İslam’ı istiyorlar. Onlar abdesti bozan şeylere fetva veren ama müslümanların siyasi, iktisadi ve içtimai durumlarına fetva vermeyen İslam’ı istiyorlar. İslam devrimi falan ne bileyim şeriat devleti yani... Yani Ali Şeriati ve bolca Mevdudi. Aaa, evet sonra Kış 1996 ve Konya, sonra Refah Partisi’ne ve bozkırın zemherisine: Evet. İzbe dükkânlarda bin nutuk. Nutuk: Atatürk’ün bir eseri. O zamanlar mebzul miktarda laiklik. İbnTeymiyye okumamış radikaller o zamanlar, o zamanlar İbn Arabi’den bihaber tarikatçılar. İzbe yerlerde Filistin, Cezayir ve Keşmir, o zamanlar çoğunlukla İslam enternasyonali. Sağıma baksam irşad makineleri, soluma baksam tebliğ cihazları...” Dönem siyasi hareketlerinin öykü atmosferine sokulması hikâyeyi aman aman desteklemiyor lakin bir eleştiri sunması bakımından önem teşkil ediyor.

Peki, böyle baktığımız zaman öykü nitelikli bir hâl mi alıyor yoksa Barthes’in değimiyle bir çöküntü öyküsüne mi dönüşmeye başlıyor? Dünyanın her yerinde etki yaratacak bir öykünün peşinde mi olmalıyız yoksa tek bir kesimin, hatta bir bölgenin ruhuna bürünüp mü serüvene koyulmalıyız sorularını tartışmama neden oluyor. Hasan Harmancı’nın öyküleri nostaljiye bürünmüş durumda ama öykü atmosferi yaratmaktaki başarısını da es geçmemek gerek. Dili de oldukça etkili kullanabiliyor. Doğu’nun hikâye anlatıcısı olarak karşımızda yazarı buluyoruz. Ama burada tekrar şu konuya gelmemizde fayda var. Mahalle kahvelerinde, edebiyat muhitlerinde anlattığımız hikâyeler, yaptığımız konuşmalar öykü formuna gelebiliyor mu, bu anlatılar ve yaratılan atmosfer okura ne vadediyor ve bunca siyasi mesele öykünün yapısına sızarsa kurgunun da biraz daha güçlendirilmesi gerekmiyor mu? Bence bu konu uzun uzun tartışılmalı.

“Tanımlı” bölümünde “Kaset” öyküsü A ve B yüzü olarak ayrılmış; şarkılardan ve onların anımsattıklarından oluşuyor. Bu öyküye aşk ve siyasi, toplumsal meseleler hâkim olmuş durumda. Her şarkı hikâyeyi yahut anıları biraz daha büyütüyor. Toplumun da şarkılarla beraber sosyolojik panoraması öyküye yedirilmeye çalışılmış. “Zamanelerin Zamanı” öyküsünde de çağın ve modernleşmenin izlekleri sürülmüş. Harmancı’nın öyküleri daima nostalji ve hatırlayış üzerinden ilerliyor. “Müjde BİM Geldi” öyküsü ise kitabın en başarılı öykülerinden; mahallenin nasıl dönüştüğünün, sosyolojik olarak etkilenmelerin, sefaletin ve garibanlığın öyküsü. BİM’in metafor olarak ince bir şekilde kullanılmasıyla kurgu sağlam bir hâle gelmiş. Hasan Harmancı, toplumun belli bir kesiminin panoramasını çizen, sosyolojik ve felsefi göndermeler yapan bir kitapla karşımızda. Diyebileceğimiz en etkili cümle nostaljik, travmatik metinler... Öyküde sonu gelmeyen yerellik tartışmalarının vazgeçilmezlerinden olacaktır.