Suskun titreşimler
Hasibe Özdemir'in kaleminden çıkıp Bu Kardan Adam Olmaz isimli kitabın içini dolduran öyküler. Kendi kendine konuşulan, bazen kendi kendine bile konuşulamayıp kaçınılan, susulan ne varsa bu öykülerde yerini bulmuş.
Gözleri konuşuyor, ağzı sımsıkı kapalı. Tüm bedeni konuşuyor da ağzı sımsıkı kapalı. Ağzını hiç açmadan nasıl böyle, ses telleri bir kere bile titreşmeden nasıl böyle anlatıyor olup biteni, geçip gideni, kalıp bitireni tane tane, yerli yerinde? Söz ettiğim kimse değil. Öyküler. Hasibe Özdemir'in kaleminden çıkıp Bu Kardan Adam Olmaz isimli kitabın içini dolduran öyküler. Kendi kendine konuşulan, bazen kendi kendine bile konuşulamayıp kaçınılan, susulan ne varsa bu öykülerde yerini bulmuş. Hani vardır ya konuşulmamış aile meseleleri, içine attığı onca kelimeyle büyüyen, kelimelerini de ağzında büyüte büyüte geveleyip yutamayan öncenin çocukları şimdinin yetişkinleri... İşte bunların hepsi sığıvermiş bir öykü kitabının iki kapağı arasına. Yazarın en büyük mahareti de bu olsa gerek. Bir hayatın özetini bir öyküye yedirebilmek, üstelik bunu sayfalarca tasvire gerek duymadan yapabilmek yazarın mahirliğinin işareti.
Özdemir'in öykülerdeki her bir cümlesi zihinlerdeki anı defterlerinin tozlu sayfalarını çeviriyor; kendi anılarımızda ya da bir başkasında -belki bir gazetede, bir dinlenme tesisinde ya da bir televizyon haberinde- şahit olduğumuz ânlar, biraz etkilenip sonra yokmuş gibi davranmaya yeltendiğimiz o ânlar, Özdemir'in kalemine dökülüp önümüze seriliyor. Üstelik tek bir cümlesi yetiyor zihinde film karelerini döndürmeye. Bir yürüyüşü tasvir etmek için adımların ağır ağır yere basışından, bir ayağın acelesiz ötekine yetişmesinden, bir adımla yeryüzünün nasıl da değiştiğinden hiç söz etmeyerek, sadece o yürüyüşü sıfatlayarak bu sayıp döktüklerimi anlatıveriyor. "Hastalığının kimlik kartı sayılan yürüyüşüne bakıyorum" diyerek karakterin hâlini gözler önüne serebiliyor. İlk bakışta kitaptaki öyküler acıların, sindirilememiş meselelerin, dertlerin bütününden oluşması sebebiyle tekdüze gibi görünse de yazarın anlatımı bunu düşünmeye fırsat vermiyor.
Anlatımın akıcılığı okuyucunun gözlerini kavrıyor ve öykünün sonuna kadar gözlerin bir sola bir sağa kayan hareketleri süratleniyor. Öykü bitimlerinde kitap kapatılıp gözler sabitleniyor tek bir yere. Anlatılanlar çabuk sindirilebilecek, bir diğer öyküye hemen geçilebilecek türden değil çünkü. Değinilmesi gereken bir diğer husus ise kuşkusuz yazarın öykülerdeki nesneleri metaforlara dönüştürmesi. Bir perde ile ev ve dışarı arasındaki ilişki, "başkası ne der" kaygısının toplumdaki yeri hemen anlatılıveriyor. Bezgin ev hanımının içinde kalan buruşmuş kelimelerin ütüyle üstünden geçişleri, bir karıncanın debelenip en sonunda engeli aşarak özgürlüğe yol alması... Daha birçok nesneyle karakter arasındaki benzerliklerin çözümlenebileceği bir kitap Bu Kardan Adam Olmaz. Hasibe Özdemir'in öyküleri sıradanın içinde kaçırılan, görmezden gelinen, birçok kişinin içini kemiren meselelerle örülmüş ve nihayetinde okuyanı olduğu yerde çakılı bırakıyor, bir süreliğine de olsa.