Story Suite

Le Guin müptelalarının hemen, diğer okurların ise çok ertelemeden Denizyolu’nu okuması gerekir diyebiliriz.
Le Guin müptelalarının hemen, diğer okurların ise çok ertelemeden Denizyolu’nu okuması gerekir diyebiliriz.

Ara sıra tuhaf durumlarla karşılaşsak da Denizyolu fantastik öğelerle dolu değil ve bilimkurgu öykülerinden oluşmuyor. Gerçekçi, sert öyküler bekliyor okuru. Ursula’nın konu seçiminde sıradan insanın en uç noktadaki hayal, hayal kırıklıkları, acılarına yönelmesi ve bunu her açıdan çok yalın biçimde yapması öykülere sert diye bilmemizin başlıca sebepleri.

Ursula K. Le Guin’in bir sahil kasabasında geçen öykülerinden oluşan Denizyolu adlı kitabı.
Ursula K. Le Guin’in bir sahil kasabasında geçen öykülerinden oluşan Denizyolu adlı kitabı.

Ursula K. Le Guin’in bir sahil kasabasında geçen öykülerinden oluşan Denizyolu adlı kitabı Türkçe’ye kazandırıldı. Aysun Babacan ve Çiğdem Erkal’ın çevirisiyle Doğan Kitap’dan çıkan eser, hem gerçekçi öykülerden oluşması hem de öykülerin aynı mekanda geçmesi bakımından bütünlüklü bir yapıya sahip. Le Guin birbiriyle bağlantılı olarak tasarladığı öykülerden müteşekkil kitabını Bach’ın çello süitine benzeterek “story suite” olarak tanımlıyor. Öykülerin birbirleriyle olan ilişkisi ve “bütün”deki yerleri göz önüne alındığında bu tanımın ne kadar yerinde olduğu görülecektir. İlk öykü “Köpük Kadınlar, Yağmur Kadınlar” yarım sayfalık bir metin. Kitap hakkında bir fikir vermesi bakımından önemli. Nitekim yolculuğumuz boyunca birçok “köpük kadın” ve “yağmur kadın” bize eşlik ediyor. Bu kısacık metni 10 tane öykü ve “Herneler” adını taşıyan bir tane de novella takip ediyor. Yani Denizyolu oldukça kısa bir öyküyle başlayıp “uzun hikaye” ile sonlanan bir kitap.

Le Guin zannediyorum bu tip bir yolu tercih ederek Denizyolu’nun biçimini de özel kılmış ve bu sayede istediği atmosferi kurabilme konusunda kendi işini kolaylaştırmış. Kitabın sonunda yer alan novelladan çok emin olamasam da giriş öyküsünün bütün içinde iyi bir yere yerleştirilmiş olduğunu düşünüyorum. Başta söylenmesi gerekeni şimdi söyleyelim. Ara sıra tuhaf durumlarla karşılaşsak da Denizyolu fantastik öğelerle dolu değil ve bilimkurgu öykülerinden oluşmuyor. Gerçekçi, sert öyküler bekliyor okuru. Ursula’nın konu seçiminde sıradan insanın en uç noktadaki hayal, hayal kırıklıkları, acılarına yönelmesi ve bunu her açıdan çok yalın biçimde yapması öykülere sert diye bilmemizin başlıca sebepleri. Bu sert öykülere verilebilecek en iyi örnek sanıyorum “Çapraz Bulmaca” olur. Babasını 3 yaşında kaybeden ve üvey babası tarafından istismara uğrayan bir kızın hikayesini anlatıyor “Çapraz Bulmaca.”

Çoğunlukla dışarıda kalanın, yara alanın, zayıfın hikayesini anlatmayı tercih ediyor Le Guin.
Çoğunlukla dışarıda kalanın, yara alanın, zayıfın hikayesini anlatmayı tercih ediyor Le Guin.

Anlatımda birinci tekil şahsın kullanılmasının ve yalınlığın da etkisiyle hikaye olanca sertliğiyle okura aktarılıyor. Öykü bittiğinde sıklıkla kullandığımız bir sıfat olan “çarpıcı” ile “sert” lik arasında bir ilişki kurabiliyoruz. Çoğunlukla dışarıda kalanın, yara alanın, zayıfın hikayesini anlatmayı tercih ediyor Le Guin. Bu sebeple Denizyolu’nun hüzünlü bir atmosferi olduğu da söylenebilir. Fakat bu atmosferin etkisinde kendimizi kurmacaya kaptırıp gitmişken ve gayet masum biçimde melankolik bir öykü okuduğumuzu zannederken bir anda uzun didaktik bir bölümle karşılaşabiliyoruz. Hatta bu bir şeyler söylemek isteyen tavır kendini hiç saklamadan ve ısrarını sürdürerek epey devam edebiliyor. Birçok konuda hiç çekinmeden yapıyor Ursula bunu. Ama tahmin edebileceğiniz üzere feminizmin izleri Denizyolu’nun üzerinde diğer bütün izlerden daha belirgin. Kitapta en çok kullanılan kelimeler erkek ve kadın. “Erkekler” -eğer insaflı davranırsa “bazı erkekler”- ya da “Kadınlar” diye başlayan ve uzayıp giden değerlendirmelere çok sık rastlıyoruz.

Tabii Le Guin’i tanıyanlar için pek de sürpriz sayılacak bir durum değil. Zaten yazarın amacını gizlemek gibi bir niyeti yok ve bu feminist göndermeleri de bilinçaltına ilettiği sinyaller sayesinde yapmıyor. Doğrudan ve açık seçik bir yol izliyor. Radikal feminist dergi Off Our Backs’ın adını anmaktan bile çekinmeyecek kadar. “Erkekler ve kadınlar” a ek olarak kitaptaki yaşlılık düşünceleri de dikkat çekiyor. “Ama plaja gelip de denize bakamayacak yaşta mıyım diye düşündü büyükanne. Ne korkunç bir şey.” derken yaşlılık üzerine düşünen bir kitap olduğunu belli ediyor. “Bazı erkekler, otuz yaşının üstündeki bütün kadınlara annelerine davrandıkları gibi davranırlar, onları kale almazlardı.” cümlesi ise Ursula’nın hem erkek ve kadın konusuna hem de yaşlılığa temas ettiği bir bölüm olarak dikkat çekiyor. Kitabın bütünlüklü bir yapısının olduğundan söz ettik. Fakat kitabın sonundaki novellanın doğal olarak kısa öykülerden farklı bir yerde durduğundan da bahsetmemiz gerekir. Novella dört kadının ağzından anlatılıyor ve mekan olarak aynı yerde geçse de elbette kısa öykülere göre birtakım farklılıklar barındırıyor.

Ursula bir röportajında en beğendiği kitabının hangisi olduğu sorulunca Denizyolu’nun nispeten göz ardı edildiğini söylüyor.
Ursula bir röportajında en beğendiği kitabının hangisi olduğu sorulunca Denizyolu’nun nispeten göz ardı edildiğini söylüyor.

Novella, zamanda yaptığı sıçramalar ve anlatıcıların sürekli değişmesi nedeniyle çoğu zaman anlaşılması güç bir hal alabilen ciddi bir metin. Kısa öykülerin atmosferine uyum sağlayan okur için “Herneler” adlı novella zorlayıcı olabillir. Bu bakımdan bu “story suite” içinde sorgulanabilir bir yere sahip olsa da tıpkı diğer öyküler gibi kendi içinde bir estetiği ve hikayesi var. Yavaş ilerleyen ve sonundaki novella ile birlikte epey zorlaşan bir kitap Denizyolu. Belki Ursula’nın diğer eserlerine göre geri planda kalmış olmasının nedeni de bu. Fakat bildiğiniz üzere birçok yazarın en ünlü eserleri, yazdıkları arasında en iyileri değildir. Ursula bir röportajında en beğendiği kitabının hangisi olduğu sorulunca Denizyolu’nun nispeten göz ardı edildiğini söylüyor ve birkaç kitabıyla birlikte Denizyolu’nu da öne çıkarıyor. Dolayısıyla yazarı için önemli bir eser olduğunu anlayabiliyoruz. O halde Le Guin müptelalarının hemen, diğer okurların ise çok ertelemeden Denizyolu’nu okuması gerekir diyebiliriz. Bakalım Türkçe’yle henüz buluşan Denizyolu nasıl bir yankı uyandıracak?