Sinem Torun ile Söyleşi

Sinem Torun
Sinem Torun

Okudukça kıskançlık krizlerine girdim. Başlarda yazmak haftalık bir ödevdi sadece: her hafta beni kıvrım kıvrım kıvrandıran ve pazar gecelerini uykusuz geçirten bir ödev.

Öyküden başka bir şey yapabileceğimi sanmıyorum. Hiçbir zaman bir geçiş, bir alıştırma olarak görmedim bunu. Aksine nasıl hikâyeye dönüşebilirim diye baktım meseleye.

İyi bir metni kıskanmayı iyi bilirim. Neden öykü peki? “Kendimi en iyi öykü ile ifade ediyorum,” mu yahut “gözümü bir açtım öykü yazıyorum” mu?

İkincisi.

O halde senin için öykü var diyebilir miyiz? Kimi yazarlar öyküyü bir başlangıç olarak görür. Romana geçmeden önce belki bir basamak gibi... Ama öykülerine bakıyorum, oldukça kısa ama fevkalade sağlamlar. En azından bende bir geçiş metni izlenimi uyandırmadı.

Öyküden başka bir şey yapabileceğimi sanmıyorum. Hiçbir zaman bir geçiş, bir alıştırma olarak görmedim bunu. Aksine nasıl hikâyeye dönüşebilirim diye baktım meseleye.

Öykülerine baktığımda ciddi manada şiirsel bir dil görüyorum. Senin de söylediğin gibi kuvvetli imgeler mevcut. Hatta kelime seçimlerin bile bu minvalde... Cümlelerinde hoş bir ahenk var. Bu üsluba sık rastlamıyoruz. Hatta kimi okur için tuhaf kaçabilir tarzın. Yine de beni etkiledi. Öykülerini okurken, henüz atmosfere dâhil olmamışken seni ciddiye almamı sağladı. Kısacası bir şair auran var. Şiirle aran nasıl? Öykülerinin şiirden beslendiği oluyor mu?

Şiirle ilişkim bir okur olmaktan öteye geçmedi hiç. Şiirden korkarım, hiç yanaşmam. Şairlikten de… Ama şiirsiz de duramam. Okurum, ses hoşuma gider, anlamamak hoşuma gider, dizelerden düşüp düşüp yuvarlanırım. Öyküler de taş değil ya, bu arada beslenmişlerdir herhalde.

Eyvallah, yeni bir çalışman var mı şu sıralar? Yoksa kitap bu kadar tazeyken sormak için çok mu erken?

Kitap taze ama öyküler değil. Bir şeyi bitirip yeni bir şeye başlamak gibi değil bu süreç. O yüzden aklımın köşelerinde hep hikâye olur. Şu anda da beşten fazla var. Fakat bunlardan bazıları yıllardır var, bekliyor. Kâğıt üstünde de değiller.

Kimi öykü kitaplarının tüm öykülerinde benzer kurgu veya yakın temalar görüyoruz. Senin kitabında da aslında yakın hikâyeler mevcut ama genel bir konseptten söz edemeyiz. Aksine birçok bağımsız öykün var. Sence bu bir öykü kitabı için -çeşitlilik açısından- avantaj mı; yoksa bir dağınıklık, bir handikap mı? Ve ek olarak ikinci dosyanın öykülerini kafanda kurgulamaya başladığını söyledin. İkinci kitabın için böyle bir konsept düşünecek misin?

Evet, kitaptaki öyküler tek bir çizgide ilerlemiyor. Bunu genç bir yazarın arayışı olarak düşünmek mümkün belki. Bu çeşitlilik bir arayış mı, yoksa benim hikâyem mi bu, sonraki öykülerin ilerleyişine göre anlayacağım bunu sanırım. Birçok insan için dağınıklık olarak görülebilir ama pekala hikâye zehirlenmesinin önüne geçen bir şey olarak da düşünebiliriz. İkinci dosyaya gelince, böyle bir konsept kurgulamak mümkün görünmüyor benim için. Hikâyeyi arar bulurum, her şeyden hikâye çıkabilir; oradan, buradan, şuradan, pat diye…

Önceki soruda özellikle değindiğim hikâyelerin arasındaki yakınlık, bana kalırsa sıkça kullandığın ölüm temasında kaynaklanıyor. Son olarak bunu sormuş olayım; neden ölüm? Evet; ölüm, hayatın kaçınılmaz gerçeği, deyip tabii ki de kenara çekilebilirsin. Ben dâhil tüm okurun anlayışla karşılayacaktır ama kırılma anlarındaki ısrarlı ölüm tercihini sahiden merak ettim.

Doğrusunu söylemek gerekirse bu tespitinizi duyunca “Aa öyle mi gerçekten!” Diyesim geldi. Öyküleri tek tek düşünüyorum. ... Evet, böyle bir durum var galiba. Siz söylemeden önce bunu fark etmemiştim. Neden ölüm? Bilmiyorum ki.

Yeni öykülerini de okumak dileğiyle… Söyleşi için teşekkürler.

Ben teşekkür ederim.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım