Senin rengin
Bir insan umudunu kaybettiğinde sanki dünya kararmıştır. Burada bir kasvet havası var dersin mesela. "Ve ihtimali olmayan bir hiçlik gibi, güneşin batışından sonra gelen ölü bir hiçlik gibi, geleceksiz ve umutsuz sonsuz bir hiçlik gibi içsel bir tınısı vardır siyahın."
"Sanatkârların eserinde kolayca görülüp anlaşılan şeyler, sesler, renkler ve şekillerdir. Gür sesler duyuluyor, koyu renkler seviliyor, büyük şekiller anlaşılıyor."1 diyor Nurettin Topçu. Bu cümlede renkler, sesler ve şekiller geçiyor. Bu yazı daha çok renkler üzerinden insanın mizacına odaklanılabilir mi onu yoklamak istiyor. İnsanda renkler nerede doğuyor ve neyi anlatıyor? İnsan ve renkler arasındaki bir ilişki varsa bunu nerede aramak gerekiyor? İnsanın duygusal, düşünsel olgu ve olayları yansıtmasında mı? Renkler insanın mizacını anlatırken dile gelebiliyor. Galen'in savunduğu mizaç teorisinin içeriğini kan, sarı safra, siyah safra ve balgam sıvıları oluşturuyor. Mizaç sıcaklık, soğukluk, kuruluk ve yaşlık (ahlat-ı erbaa) olmak üzere dört niteliğin karışımı olarak tanımlıyor. Dört unsur olan ateş, hava, su, toprak insan bedeni için birinci yapıyı (erkân) oluştururken, dört karışım da ikinci yapıyı oluşturuyor. İnsanın dört sağlık yapısı soğukkanlı, sıcakkanlı, asabî ve melankolik mizaçlar2, insan bedenindeki baskın sıvılardan meydana geliyor.
Yani Galen'in dediğine göre senin hâl, hareket, tutum ve davranışlarında dört sıvı ve dört karışım etkili. "Gözlerimi kırpıştırdım: Nasıl açtınız? Beni saygıyla süzüyordu; basit insanların saygısıyla."3diye konuşturuyor kahramanını Atay "Korkuyu Beklerken"de. Muhatap ve muhataba alınan kendilerini gösteriyor. Biri mizacındaki mahcubiyeti gözlerini kırparak gösterirken, diğerinin saygıyı sunma şekli kibirli bir mizacı hatırlatıyor. Galen'e göre bedenin cevheri olan mizaç, "onun kuvvelerini, kuvveler fiil ve infiallerini, fiil ve infialler de insanın huyların/ahlakını"4 belirliyor. Nefsin cevherini bedenin (cismin) de cevheri olarak kabul ettiği için nefsin kısımlarını, organların fonksiyonlarından yola çıkarak tespit ediyor. Her insanın bedenindeki sıvıların karışım oranları farklı olduğu için insanların bireysel durumları birbirinden değişik olabiliyor."Yalnız müdür bey bizde bıyık bile istemiyor. Zati suratı kara bir milletsiniz, diyor; bir de bıyıkla ne karartıyorsunuz kendinizi?" Boynunu gösterdi: "Gömlek de yukarıya kadar ilikli olacak."
- Suratları Güzelleştirme Derneği. Allahtan yüzümün rengi biraz açık sayılır."5Kahramanlardan birinin daha rahat iken diğerinin daha resmi olduğu okumasını yapmak mümkün. Tabii bu resmi gereklilik iş ortamı olmasından kaynaklanıyor olabilir. Ama resmiliğe bu kadar hassasiyet gösterilmesinin altında görev ahlakı yatıyor dersen her iki kişi için de aynı sorumluluk duygusunun diri olması beklenir, değil mi? Demek ki mizaçları farklı olduğu için ahlaki tutumlar da benzer değil. Mizaçlar arasında farklılığın ortaya çıkmasında sıvıların karışım oranları etkiliydi Galen'e göre. Sıvıların karışımlarında düzensizlik olduğu zaman nefsin kuvvelerinin de ritmi bozuk oluyor. Örneğin insanın beyninde sarı safra birikimi olduğu zaman burada sıcaklık artıyor, beyinde yer alan nefsin kuvveleri arasında düzensizlik oluyor. Beyinde balgam birikmesi durumunda ise soğuma meydana geliyor ve bir şeyi hatırlamak güçleşiyor. Sıvıların aşırı ya da az salgılanmasında insan etkilendiği için dikkatli olmak gerekiyor. İnsanı harekete geçiren iki noktayı daha göz önünde tutmalı.
Kandinsky, rengin insanın ruhunu doğrudan etkilediğini, aslında insanı harekete geçiren tuşlar olduklarını söylüyor.
"Bunlardan birisi, düşünen nefse sahip olması bakımından "irade", diğeri ise salt maddi bedene sahip olması bakımından "dürtüler"dir."6 İki aşırı noktayı dengelemek için insanın orta yolu bulması gerekiyor. Orta yol insanın mizacının iyi eylemlere yönelmesinde önemli. "... hassas insanlarda ruha doğrudan giden bir yolun bulunduğu, ruhun kendisinin kolay etkilendiği, herhangi bir tadın hemen ruha uzandığı ve oradan diğer organlara bir yol bulunduğu farz edilebilir."7 Hassas bir insanın duygu durumunu anlatan bu satırlar ne söylüyor? Duyguyu iyi ve kötü olarak en uçta yaşamak insana zarar veriyor. Kişi aniden öfkelenip kırıcı davranışlar sergileyip, sözler söyleyebiliyor. Ya da kabuğuna çekilip içten içe karşısındaki kişiye kötü düşünceler besleyebiliyor. Ya da duygusal olarak kendisini mahvediyor. Bu yüzden denge çok önemli. İnsanın davranışlarındaki uç noktalardan birisinden birisinin görülmesi ölçüyü tutturamamasında kaynaklanıyor. "Babasının yüzünde gururlu bir somurtkanlık vardı."8
Karakteri yüzünde okuyor Atay, gurur ve somurtkanlık; ikisi de soğuk atmosfer yaşatıyor. Ortalık kararmış, neşenin ve sıcaklığın rengi sarı, turuncu belki de yeşil valizlerini toplayıp kaçmışlar gibi, değil mi? Duygu ve davranışların fiili ya da kuvve olarak sergilenmesi bir yandan doğal bir durum da. Ama hayattaki döngünün gerçekleşebilmesi, mizacın kendisini gösterebilmesi için dört unsurun etkileşime girmesi gerektiği muhakkak. "Çünkü mizaç, bizatihi kendisinde bir hükme sahip olan, kendisi hakkındaki fiilin yine kendisi tarafından sadır olduğu bağımsız niteliklerin basit bir toplamı demek değildir. Aksine diğer hususiyetler de söz konusu olmak kaydıyla, etkileşimler sonucunda varlık kazanan farklı bir şeyin ifadesidir."9 Etkileşimi gerçekleştiren unsurlardan birinin renk olduğu söylenebilir, mi? Kandinsky, rengin insanın ruhunu doğrudan etkilediğini, aslında insanı harekete geçiren tuşlar olduklarını söylüyor. Göz tokmak, ruh da piyano ona göre. İnsan-sanatçı bu ikisini ritmik bir şekilde kullanabilirse ruhu harekete geçirebiliyor.
Böylece renk insanın ruhuna uygun bir şekilde dokunmuş oluyor. İnsanlar gibi sıcak ve soğuk renkler de var. "Sıcak ve soğuk ile açık ve koyu. Her bir renk için dört farklı ton vardır. Sıcak ve açık ile sıcak ve koyu veya soğuk ve açık ile soğuk ve koyu."10 Bunlarda da aslında denge söz konusu. İnsanın öfkeli ya da kızgın hâli, mutluluk ya da üzüntülü duruşunu fark ettiğinizde, onun hâlini tarif ederken alıntıdaki ifadeleri kullanabilirsin, sanki. Öfkeli insan kızarır ama bu kızarıklık soğuktur, insan üzüntülü olduğunda da kızarır ama bu sıcaktır. Kırmızının tonları. Bunun ayırdını insanın sana bakışlarındaki keskinlikten ya da naiflikten anlayabilirsin. Bir insan umudunu kaybettiğinde sanki dünya kararmıştır. Burada bir kasvet havası var dersin mesela. "Ve ihtimali olmayan bir hiçlik gibi, güneşin batışından sonra gelen ölü bir hiçlik gibi, geleceksiz ve umutsuz sonsuz bir hiçlik gibi içsel bir tınısı vardır siyahın."11 Siyah insanda başka nasıl surete bürünebilir? Bir veryansında mı? "Ne olurdu benim de kelimelerim olsaydı; bana ait bir cümle, bir düşünce olsaydı. Binlerce yıldır söylenen milyonlarca sözden hiç olmazsa biri, beni içine alsaydı!"12 Yoksa geçmiş ve gelecek arasındaki çatışmada kalmış bir insanın duygu dünyasında mı "Demek ki senin köylü tabiatın bana miras kalmış babacığım: Medeniyeti sevmiyorum."13 Her ikisinde de olabilir.
- "... insan aşk içindeyken bütün tesadüfleri kader olarak değerlendirir ya, işte mavi; hüznün rengi... Kalbim alabildiğine sıcak."
Her duygunun bir rengi olsa bile duygunun şiddetine göre rengin tonu değişebiliyor, sanki. Bu yüzden herkesin mizacında aynı davranış farklı suret bulabiliyor. Denge; insanın bedeni ve ruhu arasındaki uyum. Hareketi düzenleyen tınısal adımlar; ritim. Uyum; beden ve ruhun doğalarında bazen gücün azalması, bazen artması ya da birlikte çalışabilir hâlde olması. Ana renklerden ikisini birbirine öyle mecz edersin mavi ve kırmızı karşınca sana moru verir. "Renklerin etkisi başımızı başka tarafa çevirdiğimizde unutulsa da farklı renklerin yüzeysel etkisi birbiriyle bağlantılı duygu zincirinin başlangıç noktası olabilir."15 Buradan hareketle renklerin ruhsal etkisinden bahsetmek mümkün. Renkler insanda ruhsal titreşimlere neden olabiliyor. Fiziksel olarak algılandığın şey senin ruhunda bir yerlere dokunup kaçıyor ve senin renginle birleşiyor. Bir yol. Sende uyanan duyguyla harekete geçiyorsun ve kendi ritmini çevrenle paylaşıyorsun, bir yerde rengini gösteriyorsun; kızgınlığın, mutsuzluğun, sevincin, gülümsemen surete bürünüyor.
"Cebindeki küçük bir radyonun ince bir telle sol kulağına taşıdığı ve otobüste kendisinden başka kimsenin bilmediği bir müziğe gülümsüyordu adam."16 Müzik adamı neden gülümsetti? Neyi hissettir ya da akla getirdi? Rengi olan dört sıvı senin mizacının temsilcisi gibi görünüyor. Duygunun şiddetine göre renginin açık ya da koyuluğu değişiyor. Senin fiillerinin de duygu durumunun şiddetine göre dış dünyaya yansıyor. "Yalnız olunca insan daha rahat davranır: mırıldanır."17 "Yalnız yaşayan insanların, kendi içlerinde başlayıp biten eğlenceleri vardır."18 Demek ki duygu ve düşüncelerin oluşumu duyumsama, nesnelerin renk, koku ve sıcaklık, soğukluk gibi niteliklerle her birisine ilişkin haz ve acı tecrübesinin kalbe kadar gelmesiyle oluşuyor. İnsanda toplanan bu nitelikler duygu durumunda demek ki kalpte toplanıyor. Kalp üzerinden bütün vücuda yayılıyor ve "zan, kuşku ve düşünce gibi bilgisel durumlar kalpte gerçekleştiği gibi arzu, şehvet, korku ve nefret gibi durumlar da kalpte"19 gerçekleşiyor. Ve sen de mizacında hangi sıvı yoğunsa onun verdiği gücü dışarı yansıtıyorsun. "Kötü bir öfke kaldı geriye; bahçedeki otların düzenlenmesine yararı olmayacak acı bir öfke. Bir kenara ittiler beni; işimiz acele, seni bekleyemeyiz dediler."20 Rengi karalara bağlamış bir kahramanın zihninden geçenler bunlar. Peki senin rengin ne, aklından neler geçiyor?
- 1 Topçu, Mehmet Âkif, s. 63.
- 2 Kuşlu; Aydın, "Galen Düşüncesinde Mizacın Ahlaka Tesiri",İslam Düşüncesine Mizaç Teorileri, s. 10.
- 3 Atay, "Korkuyu Beklerken",Korkuyu Beklerken, s. 59.
- 4 Kuşlu; Aydın, "Galen Düşüncesinde Mizacın Ahlaka Tesiri", s. 11.
- 5 Atay, "Tahta At", Korkuyu Beklerken, s. 145.
- 6 Kuşlu; Aydın, "Galen Düşüncesinde Mizacın Ahlaka Tesiri", s. 19.
- 7 Kandinsky, Sanatta Ruhsallık Üzerine, s. 64.
- 8 Atay, "Unutulan", Korkuyu Beklerken, s. 28.
- 9 Aksu, "İbn Sina Felsefesinde Mizaç-Ahlak İlişkisi", İslam Düşüncesine Mizaç Teorileri, s. 127.
- 10 Kandinsky, Sanatta Ruhsallık Üzerine, s. 64.
- 11 Kandinsky, Sanatta Ruhsallık Üzerine, s. 90.
- 12 Atay, "Korkuyu Beklerken", s. 66.
- 13 Atay, "Babama mektup," Korkuyu Beklerken, s. 182.
- 14 Süngü, "Dokunabildiğim", Deli Gömleği, s. 127.
- 15 Kandinsky, Sanatta Ruhsallık Üzerine, s. 61.
- 16 Atay, "Beyaz Mantolu Adam", Korkuyu Beklerken, s. 22.
- 17 Atay, "Korkuyu Beklerken", s. 42.
- 18 Atay, "Korkuyu Beklerken", s. 41.
- 19 Cengiz, "Câhiz'in Mizaç Düşüncesi: Yeni Bir Ahlak Edinmenin İmkânı Üzerine", İslam Düşüncesine Mizaç Teorileri, s. 39.
- 20 Atay, "Korkuyu Beklerken", s. 66.
- Kaynakça:
- Güray Süngü, Deli Gömleği, Ketebe Yay., 2019, 6. Bas., 188 s.
- Nurettin Topçu, Mehmet Âkif, Dergâh Yay, 2020, 13. Bas., 110 s.
- M. Zahit Tiryaki; Kübra Bilgin Tiryaki (ed.), İslam Düşüncesine Mizaç Teorileri, Nobel Akademik Yay.,2016, 196 s.
- Oğuz Atay, Korkuyu Beklerken, 46. Bas., İletişim Yay., 2016, 196 s.
- Wassily Kandinsky, Sanatta Ruhsallık Üzerine, çev.: Mehmet Ali Sevgi, Ketebe Yay., 2020, 126 s.