Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi Bey merhumun ardından
II. Meşrutiyet devri Türk düşünce hayatının mühim ve velûd müellif/mütefekkirlerinden birisi olan Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi Bey, 1863 senesinde, günümüzde Bulgaristan sınırları içerisinde kalan, Filibe’de Şehbender Süleyman Bey’in oğlu olarak dünyaya geldi.
Son dönem Türk düşünce hayatının önemli isimlerinden birisi olan Filibeli Ahmet Hilmi Bey aşağıdaki satırlarda mufassalan işaret edileceği üzere II. Meşrutiyetin ilanından itibaren, Fizan sürgününden, döndüğü İstanbul’da yazı ve yayın hayatına başlamış ve vefatına kadar matbuat aleminin keyfiyet ve kemiyet bakımından önemli şahıslarından birisi olarak kalmıştır. Önemi ile mütenasip seviye ve sayıda çalışmalara konu olmayan Ahmet Hilmi Bey’in gerek tercüme-i hal gerekse fikriyatının hakkıyla ele alındığı söylenemez. Bu mütevazi satırların amacı bu hususa ufak da olsa bir katkı sağlamak, Ahmet Hilmi Bey’in vefatının hemen ertesinde bu acı habere İstanbul matbuatında nasıl yer verildiğini bazı örnekler üzerinden ortaya koymak ve böylece hiç değilse vefat tarihi ile ilgili muhtelif rivayetleri bertaraf etmektir.
A. Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi²
II. Meşrutiyet devri Türk düşünce hayatının mühim ve velûd müellif/mütefekkirlerinden birisi olan Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi Bey, 1863 senesinde, günümüzde Bulgaristan sınırları içerisinde kalan, Filibe’de Şehbender Süleyman Bey’in oğlu olarak dünyaya geldi. Filibe’de başladığı tahsiline İstanbul’da Mekteb-i Sultani/Galatasaray Lisesi’nde devam etti ve tamamladı.
Meslek hayatına bir süre İstanbul ve ardından dört yıl İzmir posta idaresinde memuriyetle (son iki yıl müdür) başlayan Ahmet Hilmi, bu görevine 1890 senesinde becayiş suretiyle gittiği Beyrut’ta devam etti ve fakat, orada, benzer bir siyasi duruşa sahip olduğu İttihatçılarla münasebet kurarak ve onların da etkisiyle memuriyeti bırakarak ilk yayın faaliyetine başlayacağı Mısır’a kaçtı ve orada Çaylak’ı çıkardı. İstanbul’a döndüğü 1317/1901 senesinde siyasi suçlu olarak tutuklandı ve aynı yıl Yani Manguraki adlı bir Rum soygun çetesi lideri ile beraber Fizan/Merzuk’a sürüldü3. Merzuk’ta, yine siyasi sebeplerle oraya sürülen Bahriyeli Sami[Çölgeçen] başta olmak üzere diğer jön Türklerle ve Cami Baykurt gibi Jön Türk fikriyatını destekleyen bürokratlarla siyasi ve ilmi meseleleri tartışacak ortamlar buldu.
Tarih aralıkları belli olmamakla beraber burada geçirdiği sürenin, muhtemelen küçük bir kısmında Nahiye Müdürlüğü görevinde de bulundu. Hayatı boyunca tasavvufa ilgi duyan Ahmet Hilmi bir dönem Melamilik vadisinde yürümüş, Fizan’da iken Arusiye tarikatına intisab etmiştir. Mekteb-i Sultanî’de öğrendiği Fransızcanın yanısıra Arapça ve Farsçayı bilen Ahmet Hilmi, II. Meşrutiyet’in ilan edildiği 1908 senesine kadar gerek şark gerek garp literatürünü yakından takip etmiş, müktesebatını mütemadiyen artırmış ve muhteva, metod, meseleleri muhtelif düzeylerde ele alma kapasitesiyle emsaline faikiyet kesbetmiştir.
II. Meşrutiyetin ilanı ile birlikte İstanbul’a avdet eden ve hayatı boyunca hiç evlenmeyen Ahmet Hilmi Bey vefatına kadar, bir süre deruhte ettiği Darülfünun felsefe müderrisliği bir yana bırakılırsa, hemen bütün mesaisini serd-i efkâr ve neşriyata hasretti4. Siyonizm ve Masonluk konularını bir mesele olarak ele alan ilk müelliflerden olan Ahmet Hilmi, 1911 senesinde gerek bu konularda yazdıkları gerekse siyasi iktidara yönelttiği tenkitler nedeni ile gazetesi ve matbaası kapatılarak önce Kastamonu’ya ardından kendi isteği ile Bursa’ya sürgüne gönderildi. 1912 senesinde İstanbul’a tekrar döndü ve kendisi ile özdeş hale gelen Hikmet’i yeniden neşre başladı. Birkaç günlük bir rahatsızlığın ardından 16 Ekim 1914 Cuma günü sabahı vefat etti5. Cenazesi, aynı zamanda evi olan Yerebatan’daki Hikmet Matbaası’ndan kaldırıldı. Sebeb-i vefatının hasbe’l-kader bir bakır zehirlenmesi mi yoksa bir suikast mi olduğu ise halen tartışma konusudur.
- Ardında pek çok makale, tefrika, gazete/dergi ve kitap bırakan Ahmet Hilmi Bey’in te’lifâtı ana hatları ile Osmanlı/İslam Tarihi, felsefe, tasavvuf, siyaset/toplum, kelam/akaid, edebiyat alanlarında temerküz etmekteydi. Dönemin pek çok aydını gibi Osmanlı/İslam dünyasını mevcut halinin çok daha fevkine çıkarmanın mücadelesini veren, Osmanlı-Batı ilişkilerinin ne yolda seyretmesi gerektiği üzerine imal-i fikr eden Filibeli, bir yandan Batılı literatür ve Batılılaşma literatürü ile hesaplaşırken bir yandan da gerek entelektüel gerek siyasi kadroların bu hususlardaki yetersizliğini eleştirmiş, bu çerçevede kayda değer teklifleri olan az sayıdaki mütefekkirlerden birisi olmuştur. Öte yandan İstanbul’a dönüşüyle başladığı yayın faaliyetlerinin ilk adımı olan İttihad-ı İslam Gazetesi’nde de en güçlü vurgularını bulan İslam birliği fikri, onun, en çok önem verdiği mevzuların başında gelmiştir. Afrika Müslümanları ve tasavvuf anlayışına dair verdiği eserler, Şii-Sunni yakınlaşmasını temine yönelik vurgular bu zaviyeden oldukça önemli metinler. Keza materyalist akımların tahripkar boyutlarını bertaraf etmek amacı ile vahdet-i vücut felsefesini vurgulu bir şekilde ön plana çıkarması da onun dikkate alınmayı gerekli kılan cihetlerinden birisini teşkil etmektedir.
Eserlerinin6 bir kısmı günümüz Türkçesi ve harflerine de aktarılan Filibeli Ahmet Hilmi’nin hiç kuşkusuz en çok okunan eserlerinin başında A‘mâk-ı Hayâl adlı romanı gelmektedir. Pek çok açıdan şayan-ı tahlil evsâfı haiz ve Türk edebiyatında emsali nadir olan bu roman (acaba roman mı?) Filibeli’nin; şahsi serüveni, sosyal-siyasi fikirleri, modernleşmenin kurumlar üzerindeki müsbet/ menfi tesirlerine dair düşüncelerine ilişkin de ipuçları içermektedir. Roman; oldukça dindar bir annenin o nispette dindar bir çocuğu olan, oldukça iyi bir eğitim alan, aldığı eğitimle de iktifa etmeyerek sürekli kendisini geliştirmeye gayret eden Raci’nin nihayet hakikati ararken akımına kapıldığı nihilist ve materyalist havanın; suretâ bir meczup, hakikatte ise bir mürşid-i kamil olan Aynalı Baba’nın himmeti ve kitabın tamamına sirayet eden vahdet-i vücut düşüncesi ile ber-hava edilmesini anlatmaktadır. Bu açıdan roman biraz Ahmet Hilmi’nin, biraz da modern eğitim kurumlarından yetişen/yetişecek Osmanlı gençleri/toplumunun hikayesidir.7 Son sözü Filibeli Ahmet Hilmi’nin Fizan menfasında hem-bezmi olan Cami Baykurt’a bırakalım: “Filibeli Hilmi ise sakin, derviş mizaçlı bir adamdı. (…) Galatasaray’ın eski talebesindendi. İyi okumuş, Batı kültürüyle yetişmiş bir adam, aynı zamanda bütün manasıyla Doğulu bir mistik.”8
B. Matbuat Sütunlarında Ahmet Hilmi Bey’in Vefatı
16 Ekim 1914 tarihinde vefat eden Ahmet Hilmi Bey’in vefatını haber vermek maksadıyla hemen ertesi gün yayınlanan ve aşağıda çevrimyazılarına yer verilen metinlere geçmeden önce dikkati çeken birkaç hususa işaret etmek gerekirse:
- a. Günümüzde daha ziyade A‘mâk-ı Hayâl müellifi olarak tanınan Ahmet Hilmi Bey’in daha ziyade mütefekkir ve muharrir kimliğinin ön planda olduğunu söylemek mümkün. A‘mâk-ı Hayâl’in daha sonraları kazandığı şöhretin hikayesi ayrıca bir araştırma mevzuudur.
- b.Ahmet Hilmi Bey’ın vefatına dair metinler içerisinde en mufassal olanları hiç kuşkusuz bir dönem yazar kadrosunda da bulunduğu Ebuzziya Tevfik Bey’in Tasvir-i Efkâr’ı ile yine yazarları arasında bulunduğu Sırat-ı Müstakim/Sebilürreşad’dır. Bununla beraber Tasvir-i Efkâr metninin daha dikkatli ve müfîd bir metin olduğuna işaret etmekte fayda var.
- c.Ocak 1914 tarihinde Hüseyin Cahit [Yalçın] ve Hüseyin Kazım [Kadri] tarafından İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne satılan Cemiyet’in en muktedir zamanlarında naşir-i efkârı olarak intişar eden Tanin gazetesinin vefat hadisesini ilan ediş tarzı Ahmet Hilmi Bey ile İttihat ve Terakki arasındaki buzların, sürgün dönüşünde erimediğini açık bir şekilde gösteriyor.9 İkdam ve Sabah ile hemen hemen aynı ifadeleri kullanan Tanin, onlardan farklı ve eksik olarak olabildiğince nötr bir dil kullanmış ve cenazeye dair her hangi bir bilgi vermemiştir.
1. “Şehbenderzade Hilmi Bey”, Tasvir-i Efkâr, sy. 1231, 4 Teşrin-i Evvel 1330, s. 3.
Muharrirîn-i İslamiye’den Şehbenderzade Ahmet Hilmi Bey’in birkaç günden beri mübtela olduğu hastalıktan rehâyâb olamayarak dün sabah irtihal-i darı beka eylediğini teessürle haber aldık. Hilmi Bey son dört beş sene zarfında hikmet-i İslamiye ve ahvâl-i ictimaiyeye dair neşr eylediği makalât ve eserleriyle kesb-i tearüf eylemiş mütefekkirînden idi. Bahusus tesis eylediği haftalık Hikmet risalesiyle bir hayli hidemat-ı kalemiyede bulunmuştur. Memalik-i İslamiye’de büyük bir rağbet temin etmiş olan bu risaledeki mebahis-i muhtelifeye müteallik makalatın heman ekserîsi kendi tarafından yazılıyor ve fakat müstear imzalarla intişar ediyordu. Merhum hakikaten yorulmak bilmez bir sa‘y ile mecbûl olup gazetesine müteallik meşagilden ihtilas eylediği zamanı da telifât ve tetebbuata hasr ederdi. Hikmet risalesini çıkarmazdan mukaddem bir müddet Tasvir-i Efkar’da da çalışmıştı ki o zamanki neşriyatı karilerimizin malumudur.
Asar-ı mevcudesi içinde Dozi’nin Tarih10’ine reddiye olarak yazdığı Tarih-i İslâmî ve müellefât-ı felsefiyesi dikkatle mütalaaya şayan âsârdandır. Senûsilere dair kaleme aldığı ufak bir risalesi de vardır ki Afrika’daki intibâh-ı İslam’dan bizi haberdar etmiş olmak itibariyle haiz-i ehemmiyettir. Hülasa Hilmi Bey Osmanlı erbab-ı kaleminin en çalışkanlarından ve neşriyat-i muhtelifesiyle memlekete hidemât-ı ilmiyesi mesbûk olmuş bir zat olduğu için vefatı zayiattandan maduddur. Cenazesi bugün ezânî saat altıda, ikamet etmekte olduğu Yerebatan’da kâin Hikmet Matbaası’ndan kaldırılarak medfen-i mahsusuna nakl edilecektir. [Fatih Camii haziresi] Rahmetullahi aleyh rahmeten vasiaten
2. “Merhum Şehbenderzade Hilmi Bey”, Sebilürreşad, 16 Teşrin-i Evvel 1330, sy. 312, s. 449
Osmanlı mütefekkirlerinden olduğunu asâr-ı kalemiyesiyle isbat etmiş olan Şehbenderzade Ahmed Hilmi Bey kitab-ı hayatının son kelimesini yazmıştır. Cenab-ı Hak mazhar-ı ğufran buyursun. Müşarünileyh meşrutiyetin ilanını müteakib menfasından İstanbul’a gelerek yevmî gazetelerle neşriyata başlamış, müteakiben, “Hikmet” namıyla bir gazete imtiyazı alıp bununla mühim, mucib-i istifade bir çok makalât-ı siyasiye ve ilmiye neşr eylediği gibi metin bir kalem ve halis bir yürekle de İslamiyeti, hukuk-i islamiyeyi müdafaa eylemiştir. Merhumun kendine mahsus bir üslûb-i latîfi, muhakemât-ı ilmiye ve mantıkiyesinde de isabeti var idi. Hilmi Bey bir aralık Darülfünun’da Felsefe dersi de vermiş idi. Merhum ilm ü faziletiyle müştehir, sahîhü’l-itikad, derviş meşreb bir feylesof idi. Henüz genç denecek bir sinnde irtihali memleketimiz için zayiattandan madud olmak lazım gelir. Cenab-ı Hak kendisine rahmet, ekârib ve hîşanına sabr-ı cemil ihsan buyursun.
3. “İrtihal”, İkdam, 4 Teşrin-i Evvel 1330, sy. 6342, s. 2
Hikmet ceride-i islamiyesi sahibi mütefekkirîn-i islamiyeden Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi Bey düçar olduğu hastalıktan rehâyâb olamayarak ecel-i mev‘ûduyla irtihâl-i dâr-ı bekâ etmiştir. Naaş-ı mağfiret-nakşı bugün ezanî saat altıda Hikmet Matbaası’ndan kaldırılarak medfen-i mahsusuna defn edilecektir. Mevla rahmet eylesin.
4. “İrtihal”, Sabah, 4 Teşrin-i Evvel 1330, sy. 9009, s. 4
Hikmet ceride-i islamiyesi [sahibi] mütefekkirîn-i islamiyeden, fazıl-ı muhterem Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi Bey düçar olduğu hastalıktan rehâyâb olamayarak ecel-i mev‘ûduyla irtihâl-i dâr-ı bekâ etmiştir. Naaş-ı mağfiret-nakşı bugün alaturka saat altıda Hikmet Matbaası’ndan kaldırırlarak medfen-i mahsusuna defn edilecektir. Rahmetullah-i Teala.
5. “İrtihal”, Tanin, 4 Teşrin-i Evvel 1330, sy. 2090, s. 3
Hikmet ceridesi sahibi Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi bey dün ecel-i mev‘uduyla vefat etmiştir. Cenab-ı Hak rahmet eyleye.
1 Başlıkta geçen “ömrünü istibdada mukavemetle geçirmiş bir tali‘siz” ifadesini, Filibeli Ahmet Hilmi merhumun Osmanlı Meclis-i Mebusan riyasetine yazdığı dilekçeden aldım. Dilekçenin metni, ortaya çıkış sebebi ve neticeleri için bkz. Şahmurat Arık, “Şehbenderzâde’nin Hayatına Dair Yeni Bilgiler ve Osmanlı Sultanına İthaf Edilen Tek Türk Romanı”, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2008, ss. 93-101
2 Bu yazıda yer alan “Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi Bey” başlıklı hal tercümesi, Serhat Aslaner tarafından yayına hazırlanan ve Papersense tarafından basılan Amâk-ı Hayâl’in 5.-8. sayfaları arasından, yayınevinin izni ile iktibas edilmiştir.
* Sakarya Üniversitesi Doktora Öğrencisi
3 Filibeli’nin, bir yazısında kullandığı “devr-i istibdadda Sinop’ta üç refîk-i felaket bir gün fakirhanede oturuyorduk. İkimiz derviş idik, birimiz değildi” ifadesinden onun Fizan’dan önce Sinop’a da sürülmüş olabileceği ve tasavvufa duyduğu ilginin Fizan yıllarından çok daha öncelere dayandığı anlaşılıyorsa da literatürde bu konuya dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
4 Meşrutiyet devrinin bu münbit kalemi, eser ve yazılarında isminin yanı sıra muhtelif müstear ve imzalar kullandı. Ezcümle; Şeyh Mihriddin Arusî, Şeyh Hüsnü, Çoşkun Kalender, Kalender Geda, Özdemir, A. H., F. A. H.
5 “Şehbenderzade Hilmi Bey”, Tasvir-i Efkâr, no. 1231, 4 Teşrin-i Evvel 1330, s. 3.
6 Eserleri: Asr-ı Hamîdide Alem-i İslam ve Sünûsîler (1909), Müslümanlar Dinleyiniz (1910), Vay Kız Bekçiyi Seviyor (1910), İstibdadın Vahşetleri yahut Bir Fedakârın Ölümü (1910), A‘mâk-ı Hayal – Raci’nin Hatıraları (1910), Öksüz Turgut (1910), Tarih-i İslâm, 2 c., 1910-1911, İlm-i Ahvâl-i Ruh (1911), Allah’ı İnkar Mümkün müdür yahut Huzur-ı Fende Mesalik-i Küfür (1911), Yirminci Asırda Alem-i İslam ve Avrıpa – Müslümanlara Rehber-i Siyaset (1911), İki Gavs-ı Enam – Abdülkadir ve Abdüsselam (1913), Türk Ruhu Nasıl Yapılıyor (1913), Darülfünun Efendilerine Tarihi Konferans – Hangi Meslek-i Felsefeyi Kabul Etmeliyiz (1913), Akvâm-ı Cihan (1913), Beşeriyetin Fahr-i Ebedîsi Nebimizi Bilelim (1913), Huzur-ı Akl u Fende Maddiyyûn Meslek-i Dalaleti (1914), Muhalefetin İflası (1914), Üss-i İslam – Yeni Akaid (1914), Türk Armağanı (1914).
7 Bu noktada Ahmet Hilmi’nin kitabın başında “Birkaç Söz” başlığı altında yer alan şu cümleyi hatırla(t)makta fayda var: Bir asırdır bu muhit, bu millet hayli Raciler yetiştirdi ve daha bir çokları yetişecektir.
8 Arı İnan (haz.); Cami Baykurt’un Anılarıyla Son Osmanlı Afrikasında Hayat Çöl İnsanları Sürgünler ve Jön Türkler, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2009, s. 153
9 Bu konuda bkz. Şahmurat Arık, a.g.m.
10 Burada kastedilen kitap Dozy’nin 1863 yılında Felemenkçe bastırdığı ve 1879’da Fransızça’ya çevrilen ve nihayet 1908’de Abdullah Cevdet tarafından dilimize tercüme edilen Tarih-i İslamiyet adlı eserdir. Abdullah Cevdet’in 2 cilt halinde Kahire’de bastırdığı eser geniş tartışmalar doğurmuş, pek çok reddiyeye mevzu teşkil etmiştir ki Filibeli’nin Tarih-i İslamî’si de bu cümledendir.