Sanatsal yaratıcılık bir durum değil, etkinliktir
İnsanın yönelimiyle sanatın yöneliminin arasında kopmaz bir bağ hep olmuştur. Bu bakımdan sanatın yönelimlerini insandan bağımsız düşünmek naif bir düşünüş biçimidir.
• İmge, imlediğinin suretidir, kendisi değildir. Bu yüzden saydamdır, geçişkendir.
İmgenin seyri imlediğine doğrudur; bizi ona doğru yönlendirir, götürür. Çünkü asıl değil, vekildir. Saydam imge, okuyucuyu gerçekliğin ötesine götürür. Sanatı, gerçekliğin berisinde değil, ötesinde kurar.
Buna mukabil mat imge de vardır. Geçişken değildir. Düşünceyi, bakışı kendi üzerinde toplar. Aslın yerini almaya çalışan bir taklittir, giderek aslın alegorisidir de diyebiliriz. Mat imge, eserde imlediğinin kendisi, hiç değilse gölgesi olarak yer almaya meyillidir. Böylece imlenenin varlığında bir değişme meydana getirerek okuyucunun gerçeklik algısını değiştirir, çarpıtır. Bu bakımdan mat imgeye idol de diyebiliriz. İdol, imlenenleri kendi üzerinde topladığı için gerçekliğin berisindedir.
• Hikâye temsilidir, derken, aynı anda iki şey söylemiş oluyoruz: Hikâye temsil ettiğini hem tarif eder hem de yerine geçer.
• Bir dönem sanatın özgür, özerk, her türlü belirlenimden uzak olma talebiyle insanların talepleri örtüşüyordu. Sanat, dine karşı bu hakları elde ederken aslında aynı haklar için insan da mücadele ediyordu.
İnsanın yönelimiyle sanatın yöneliminin arasında kopmaz bir bağ hep olmuştur. Bu bakımdan sanatın yönelimlerini insandan bağımsız düşünmek naif bir düşünüş biçimidir.
• Sanat genellikle dile getirilemez olanı dile getirme derdindedir.
Dile-gelen, artık dile-gelmez niteliğini yitirir. Bu bakımdan dile-gelen, dile-gelebilendir.
Dile-gelmez olan, hiçbir zaman dile-gelmez.
Sanatı dinamik kılan da bu çaresiz derttir.
• Sanatsal yaratıcılık bir durum değil, etkinliktir, eylemdir. Bu yüzden de sanatçı, etkinliğinin hiçbir zaman tamamlanmayacağını peşinen bilir. Çünkü onun eylemini başlatan, hissettiği bir eksikliktir.
Her etkinlik bu eksiklik duygusuyla başlar, tamamlandığındaysa sanatçı kendini başka bir eşiğin önünde bulur. Aslında aradığı âlemdeki yeri, tamamlamaya çalıştığıysa bu yerle şimdi olduğu yer arasındaki kopukluk, eksiklik, bir anlamda bir türlü kapanmayan ara'dır. Eser hep bu ara'dan doğar.