Sanat, yazı ve hocalık üçgeninde geçen bir hayat: Bilge Karasu
Annesi sayesinde çocuk yaştan itibaren iyi bir eğitim gören Karasu, küçük yaşlar almaya başladığı piyano ve musiki eğitimini Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı adlı eserinin "Dutlar" bölümünde okurları ile paylaşır. Musiki eğitimi onun hayatına pek çok şeyi katmıştır.
Musevi asıllı bir ailenin çocuğu olarak 1930 yılında Beyoğlu'nda dünyaya gelen İsrail Bilge Karasu'nun çocukluğu Beyoğlu'ndaki evlerinde annesi, anneannesi, teyzesi ve kızlarıyla geçer. Yaşadığı semti Lağımlaranası ya da Beyoğlu kitabında şu satırlarla anlatır:
- "Oysa bizim evden –Beyoğlu' nun üst sınırında, düzlükte duran, gene ensizce görünen, süsü daha az tutulmuş, hiç güzel bulmadığım, yalnız, yeni olduğunu işitip durduğum bizim evden arkaya bakıldığında gerçekten kırlar, yeşillik kümeleri, sonra da Boğaziçi'nin güney kesimi, karşılar görülürdü."1
Fazla konuşmaktan çekinen, etrafını gözlemlemekten hoşlanan, saatlerce pencerenin önünde oturan içine kapanık bir çocuk olan Karasu'nun çocukluk hatırlarında iyi bir gözlemci olması, insanları analiz etmesi ve ayrıntılara önem vermesi gibi özelliklere sahip olduğu bilinmektedir. Annesi sayesinde çocuk yaştan itibaren iyi bir eğitim gören Karasu, küçük yaşlar almaya başladığı piyano ve musiki eğitimini Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı adlı eserinin "Dutlar" bölümünde okurları ile paylaşır. Musiki eğitimi onun hayatına pek çok şeyi katmıştır. Musikiyle meslek olarak uğraşmayan yazarın bu serüvenini Mustafa Arslantunalı'ya şö yle anlatır:
- "Resim çok başka bir şey, ressam olabilir miydim, olur muydum, olmayı düşü nür müydüm? Sanmıyorum. Ama musiki ile uğraşmayı çok düşü ndüm, düşü nmekten öte, çalıştım. Onunla uğraşmayacağıma on yedi yaşında karar verdim. Uğraşmayacağım dediğim, onunla uğraşmayı sürdürmeyeceğime on yedi yaşında karar verdim, meslek olarak uğraşmaktan söz ediyorum. Onun dışında hala dinlerim, fırsat bulsam, bir piyanom olsa günde kaç saat çalışacağımı doğrusu çok merak ediyorum. Herhalde günün pek çok saatini ona ayırırdım. Ama musikiyle uğraşmamaya karar verdiğim gün yazı yazmaya karar verdiydim."2
Annesi, teyzesi, anneannesi ve teyzesinin kızlarıyla geçen çocukluğundan bahseden Karasu'nun ailenin erkeklerini anlattığını eserlerinde görmek pek mümkün değildir. Bunun sebebi, aynı zamanda metinlerinde sıkça karşılaştığımız "ölüm" temasını da açıklar nitelikte olan ölümle çocuk yaşta tanışmış olmasıdır.
Sırasıyla dedesini, dayısını, anneannesini, teyzesini, annesini ve babasını kaybeder. Bu kayıplar içinde en çok etkilendiği babasının kaybıdır. Çocukluğunda da güçlü bir gözlem yeteneği olan Karasu, henüz okula başlamadan okuma ve yazma öğrenir. İlk, orta ve lise öğrenimini Şişli terakki Mektebi'nde tamamlar. Daha sonra İstanbul Üniversitesi'nde "biraz felsefeyle uğraşmış olduğum söylenebilir. Felsefe, okuduğum bir şeydir, ama çok az yazdığım bir şeydir."3 diye bahsedeceği Felsefe Bölümü'nü bitirerek, ölümüne kadar yaşayacağı Ankara'ya taşınır. Ankara'da Turizm Bakanlığı'nda ve Ankara Radyosu'nda da çalışmış olan Karasu, radyo için de oyunlar kaleme almıştır.
Üniversite yıllarında Nezihe Meriç ile tanışır. Meriç'in Edebiyat Fakültesi'ndeki çevresi tarafından "Bizim Bilge" olarak kabul edilen Karasu, sevimli, sıcakkanlı kişiliğiyle, güler yüzü ve en önemlisi kafasındaki kütüphanesi ile herkesi etkilemeyi başarır. Uzun yıllar sürecek dostluklar kurar. Haluk Aker, Talat Sait Halman, Nezihe Meriç, Tomris Uyar, Selim İleri bu dostlardan bazılarıdır. En çok hoşlandığı şey saatlerce masanın başına oturup okumak ya da yazmaktır. Karasu, insan ilişkilerinde de son derece saygılıdır, kalabalık ortamlarda herkesle sohbet etmekten ziyade ikili sohbetlere girerek daha etkili ilişkiler kurmaktan hoşlanır. 1950'li yıllarda farklı üslubu, deneysel çalışmaları ve biçime önem veren eserleriyle edebiyat dünyasına giren Karasu'nun ilk öyküsü 1952'de Seçilmiş Hikâyeler dergisinde yayımlanır. Daha sonrasında Dost, Türk Dili, Gösteri, Forum, Tan, Gergedan, Çağdaş Şehir, Argos, Kedi gibi dergilerde de resim, sanat, eleştiri, öykü, söyleşi, şiir, masal gibi birçok türde yazıları yayımlanmıştır.
Hayatı; sanat, yazı ve hocalık üçgeninde geçen Karasu'nun başka şehirlere yaptığı seyahatlerden birisi olan 1964 yılındaki Muş gezisi yazarın hayatını etkiler. Muş'ta bulunduğu sürede kendine çok şey katar, sivri yönleri törpülenir, olgunluğuna olgunluk, bilgeliğine bilgelik eklenir. Karasu'nun yaşamında önemli yer tutan bir diğer olay ise Talât Sait Halman ile tanışmasıdır. Halman kendisine Avrupa'ya ya da ABD'ye yerleşmesini ısrarla söyler. Ara sıra Bulvar Palas'ın restoranında buluşurlar ve yemek yerler. Genellikle sohbet konuları dünya edebiyatı olur. Halman'ın tavsiyeleri üzerine 63-64 yılları arasında Rockefeller Bursu ile Avrupa'nın çeşitli ülkelerine seyahat etmiş olan Karasu, Türkiye'ye döndükten sonra 1974 yılında Hacettepe Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlamıştır.
Ankara'da yaşadığı süre boyunca maddi sıkıntılar ve hastalıklarla uğraşmasına rağmen birçok kitap ve yazı yayınlayan, kitapları farklı dillere çevrilen, radyo oyunları ve masallar kaleme alan ve okumalarına kesintisiz bir şekilde devam eden Karasu'nun hayatında İstanbul ve semti Beyoğlu'nun önemli bir etkisi vardır. Bu mekânların önemi Karasu'nun yazarlığının oluşumuna ve yazılarına yön vermesiyle açıklanabilir. Eserlerinde kullandığı imgelerin çoğu, çocukluğunda yaşadığı mekânların etkisiyle şekillenmiştir. Birçok eserinde İstanbul'u mekân olarak seçen yazar, burada yaşayan etnik kökeni farklı insanları da öykülerinde sıkça kullanmıştır. Bu durum da İstanbul'un yazar üzerindeki etkisinin bir başka göstergesidir. Bilge Karasu için yazmak ve yazdıkları üzerinde dilin en güzel ifade şeklini bulmak sanatının temel meselesi konumunda olmuştur. Dokuz dili iyi derecede bilmesine rağmen Türkçe yazmakta ısrar etmiş, içinde yetiştiği kültürün bir parçası kabul ettiği dilin işlendikçe gelişeceğine olan inancı onun dil konusundaki hassasiyetini beslemiştir.
Türk edebiyatının en usta kalemlerinden biri olarak kabul edilen Bilge Karasu, yazmış olduğu metinlerin pek çoğunda geleneksel hikâyeciliğin sınırlarını aşarak, kendine özgü bir üslupla birçok eser kaleme almıştır. Farklı dillere olan vukûfiyeti Batı edebiyatındaki pek çok eseri orijinal dillerinden okumasını ve anlamasını sağlamıştır. Bu durum sayesinde metinlerini oluştururken Batı edebiyatındaki unsurlardan yararlanmış, bunların farklı çalışmalara taşınmasına zemin hazırlamıştır. Bilge Karasu'yu edebiyatımızda farklı bir yere koyan bir diğer unsur da Türk edebiyatında deneysel çalışmalar yapan bir yazar olarak değerlendirilebiliyor olmasıdır. Karasu hikâyelerinde, klasik hikâye kalıplarının sınırlarını aşarak hatta modern hikâyenin alışılmış bütün kurallarını yıkarak yeni bir tarz oluşturmuştur. Bu nokta çalışmalarında işlediği imge ve anlatımların çok çeşitli olmasını sağlamıştır.
Öykülerinde tercih ettiği, kendini kolay ele vermeyen, derinlikli ve çok katmanlı biçem, Karasu'nun, felsefi arka plana sahip, dilin imkânlarını genişleten metinler üretmesine sebep olmuştur. Yalnızlık, boşluk, tedirginlik, ölüm etrafında gezinen imgesel anlatılar, soyut bir kurmaca dünya yaratmıştır. Yazdıklarında hep dil ve felsefe eksenli bir yazınsal tutum ile okuru karşı karşıya bırakmıştır. Zaman zaman sağlık sorunları ile uğraşan Karasu'nun 1994 yılındaki Amerika-Avrupa gezisi dönüşünde sağlık problemleri iyice artar. Yapılan kontroller sonrasında pankreas kanseri teşhisi konulan Karasu, 1994 yazında ameliyat olur. Ağustos ayında tedavisine başlanır ama hastalığı ilerlediği için tedavi sonuç vermez. 14 Temmuz 1995 tarihinde, yapmak istediklerini tamamlayamadan aramızdan ayrılan Karasu, Ankara'da Karşıyaka Mezarlığı'na defnedilir. Gitmek isteyip de gidemediği Sazandere, mezar taşında "Sazandere'de Bilge Karasu" şeklinde yer alır.
- Kaynakça:
- Bilge Karasu, Lağımlaranası ya da Beyoğlu, Metis Yay., İstanbul, 2014, s. 37.
- Füsun Akatlı; Müge Gürsoy Sökmen (haz.), Bilge Karasu Aramızda, İstanbul: Metis Yay., 1997.
- Tuğba Dağıstan Çetintaş, "Bilge Karasu Hayatı ve Eserleri", Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2018.
- 1 Bilge Karasu, Lağımlaranası ya da Beyoğlu, Metis Yay., İstanbul, 2014, s. 37.
- 2 Füsun Akatlı; Müge Gürsoy Sökmen (haz.), Bilge Karasu Aramızda, Metis Yay., İstanbul, 1997, s. 15.
- 3 A.g.e., s. 15.