Rüya Yapım Çalışmaları
Başarılı çocuk kitaplarına imza atan arkadaşım Melih Tuğtağ, bana neden bir çocuk kitabı yazmadığımı sormuştu bir zaman. Evet, neden olmasın-dı? Bunun üzerine hemen bir hikaye ve bir karakter tasarlamaya başladım. Rüya meselesine olan özel ilgim de meseleye eğilince, rüyalarının işareti ile çeşitli kahramanlıklara imza atan bir çocuğun hikayesini kurguladım.
“Self kleptomani” tanımıyla lise yıllarımda, Dadaizmin kurucu isimlerinden Tristan Tzara’nın bir metninde karşılaşmıştım. “Self kleptoman ressamlar”dan bahsediyordu… Karşılaşır karşılaşmaz da kendime bu teşhisi koymuştum: Kendinden çalan, kendinden çalma hastalığından muzdarip bir yazar adayıydım ben de işte! Yazdığım her cümleyi bir köşeye tıkıştırıp, sonra başka cümleler kurmak için etrafta dolanırken o tıkıştırdığım cümleleri özenle çalıp metnine ekleyen, onları bozan, kıran, kesen, yapıştıran… Yazdıklarımdan, okuduklarımdan, düşündüklerimden, gördüklerimden, yaşamımdan ve ölümün kardeşi olan uykunun armağanı olan rüyalarımdan çalıp çalıp yazıyor, sonra bu yazdıklarımdan da çalıp başka şeyler yazıyor, sonra bu yazdıklarımı rüyamda görüp ertesi sabah tekrar yaşayıp tekrar yazıyordum.
Hâlâ da öyleyim, çok şükür.
Rüya Kadar adlı ikinci kitabımın açılış öyküsü olan “Hayrola” adlı öykünün hikayesi, yine bir “self kleptomani” hikayesidir:
Başarılı çocuk kitaplarına imza atan arkadaşım Melih Tuğtağ, bana neden bir çocuk kitabı yazmadığımı sormuştu bir zaman. Evet, neden olmasın-dı? Bunun üzerine hemen bir hikaye ve bir karakter tasarlamaya başladım. Düşündüm, taşındım, kitaplar karıştırdım, filmler izledim, notlar aldım… Rüya meselesine olan özel ilgim de meseleye eğilince, rüyalarının işareti ile çeşitli kahramanlıklara imza atan bir çocuğun hikayesini kurguladım. Kahramanımın adını, çocukların da seveceği bir isim olarak “Hayrola Hayri” koydum ve başladım yazmaya… Ama araya işler, güçler, evlilik, koşturmaca vesaire girince projem yarım kaldı ve yarım kalan her şey gibi o da tamamlanamadı. Yazdığım sayfalarca metni çöpe atmaya da her zamanki gibi kıyamadım ve bir “self kleptoman” olarak başladım düşünmeye: Acaba bu yazdıklarımdan bir ya da birkaç öykü çıkabilir miydi?
Evet, neden çıkmasın-dı!
Kahramanım Hayrola Hayri’nin rüyasında gördüğü ve hakikat sırlarına vakıf olan, Hayri’ye bir nevi mürşitlik eden dedesini anlattığım bölüm elimdeki en güzel malzemelerden biriydi. Sahaflar şeyhi Muzaffer Ozak hazretlerinden ilhamla (ilham mı, yoksa yine bir “self kleptomani” mi?) yazdığım bu bölümün girişine, rüya-hayat bağlamında bir giriş bölümü ekledim. Çocuk diline uygun olarak yazdığım hikayeyi de daha olgun ve “edebi” cümleler ile tekrar tekrar yazdım. Böylece elimde Hayrola adlı bir öykü olmuş oldu. Yine kendimden çalarak, kendime bir rüya hediye etmiş oldum. Allah hayır etsin.
Ama bu öykünün hikayesi bu kadarla da sınırlı değil. Ali Teoman’ın bir hikayesini okuduğum zaman zihnimde canlanan “rüya tabiri yapan bir sahaf” fikri de bu öykünün parçalarından biri. (Belki de…) Yazmaya başladığım ve yarım kalan onlarca öykümden biri olan bu rüya tabircisi sahaf, “Hayrola” öyküsünde daha başka bir dona bürünüp mücessem hale geldi. O öyküyü de bir gün tamamlarım inşallah, başka başka yazdıklarımdan çalarak.
Kim bilir, belki de “hipertrofik yetenekli” beynimin içinde dolaşan, ama yeri başka başka metinler olan başka başka bir sürü cümleyi de çalıp eklemişimdir bu öyküye farkında olmadan. Çünkü bu bir hastalık! Ben bu hastalığımı seviyorum, kim ne derse desin. Çünkü şu “rüya kadar” kısa hayatımda bir tek bu hastalığımın hakikatine vasıl olsam dahi ne büyük bir devlet bana! Haddim olmayarak, kendime edebiyat yolunda ulaşmam gereken nokta olarak “Derman arardım derdime / Derdim bana derman imiş” sırrını seçmiş olabilirim. Evet, neden olmasın-dı? Böylece gerçek ne kadar gerçek, kurgu ne kadar kurgu, oyun ne kadar oyun, rüya ne kadar rüya, rüyamızı kim tevil eder, rüya görmek için uyuyanların halleri ile nasıl halleniriz sorularına bir yanıt bulabilmek için kendimi kandırmam bile yeter bana. Miri malı çalmaktan utanmadığım gibi bir de kendimden çalıyorum, ne yapayım; kendimden çalayım ki çaldığım şeyde kendimi bulayım diye belki de.
Ne büyük laflar ettim değil mi?
Sanırım bu ve anlatamadığım birçok şeyden dolayı, uzunca bir süre “rüya yapım çalışmaları” devam edecek bende. İçimdeki rüyayı çıkartıp hakikate tevil ettirebilirsem bir gün, ölen zaten hayvan olur. “Hayrola?” diye sorulunca, tüm öyküler de kalanlardan olur. İnşallah.