Postmodern bir masal anlatıcısının portresi: Yücel Balku
Doğaüstü olaylar, açıklanamayan durumlar, gizem, bilinmezlik, sürprizler, cin ve peri masalları, akılla açıklanamayan olay ya da durumlar, korku, dehşet, merak mucize öykülerinin ana hatlarını oluşturur. Üstkurmaca, kurmaca-gerçek birlikteliği, metinlerarasılık, çoğulculuk, karşıtlıkların biraradalığı, oyunsuluk, tarihe/geçmişe yönelme, masalsı anlatım gibi kurgu tekniklerinden yararlanan yazar postmodern bir masal anlatıcısıdır.
"Edebiyatı, hayata ve insana dair sorular üretme alanı" olarak gören Yücel Balku, 1990 sonrası Türk öykücülüğünün önemli isimlerinden birisi olmasına rağmen hak ettiği değeri görememiş, öyküleri üzerinde yeterince çalışma yapılmamış bir yazardır. Erken ölümü sebebiyle yeterince sesini duyuramamış ve okunmamış olan Yücel Balku henüz otuz dört yaşındayken ardında öykü kitapları, şiirler ve yayınlanmamış yazılar bırakarak aramızdan ayrıldı. Yaşasaydı elli bir yaşında olacaktı.
Dedesinin Dizinde Dinlenen Hikâyeler
Uzun yıllar huzurla yaşadıkları topraklardan Ermeni zulmü sebebiyle kaçarak Iğdır'a yerleşen Azeri kökenli bir ailenin çocuğu olan Balku, dizine oturduğu dedesinin anlattığı hikayeleri severek dinleyen bir çocuktu. Yazma serüveni boyunca da bu hikayelerin izleri çok net bir şekilde görülecekti. Öğrenmeye olan merakı ve geniş hayal dünyası ile okula başlamadan okumayı sökmüştü bile. Öğretmeninin de tavsiyesi ile taşranın kısıtlı imkanları içerisinde kaybolup gitmemesi için büyük bir şehre gönderilmesi ve iyi bir eğitim alması için İstanbul'a, halasının yanına gönderildi.
İstanbul'un Orta Yeri: Çizgi Romanlar
Halasının yanında kalan küçük amcasının kitaplara olan düşkünlüğü sayesinde, dedesinin anlattığı hikayelerin daha da fazlasını kitaplarda buldu ve kitaplardaki dünyaları hayal etmeye başladı. Çizgi romanlar ile tanışması sonrasında harçlıkları ile aldığı çizgi romanlara gözü gibi bakmaya ve İstanbul'un tıklım tıkış kalabalığı ve gürültülü ortamında kendini kitapların büyülü dünyasına bıraktı. Yücel Balku için, Orhan Pamuk'un "Bir kitap okudum ve hayatım değişti." cümlesindeki kitap Jerzy Kosinski'nin Boyalı Kuş isimli kitabı oldu. "Defalarca okudum, beni altüst etti." dediği kitap, Balku'nun yazıyla olan ilişkisinin de miladı oldu. Bilinçli bir şekilde yazmaya başlaması lise zamanlarına denk geldi. Yazdığı ilk şiirler ve yarım kalan bir romanı bir yazarın doğum sancılarıydı. Halasının evliliği sonrasında Sapanca'ya taşınması ile yine halasının yanına yerleşti ve üniversite hayatının başına kadar burada yaşadı.
Aidiyet Kavramını Yaşatan Şehir: Bursa
- Üniversiteye kadar olan yaşamı İstanbul-Iğdır-Sakarya üçgeninde geçen Balku, "Yaşamak ve Ölmek İçin Bursa'yı Seçtim" dediği şehirde üniversite eğitimine başladı. "Kentleri sadece tarihleriyle anlamlandırabilen" Balku, bir sanatçı algısıyla yaşayacağı yerde bir ruh arıyordu ve daha önce hiçbir şehirde bulamadığı bu ruhu Bursa'da buldu. Yıllar sonra bir söyleşisinde, "Yaşamak ve ölmek için Bursa'yı seçtim." diyecekti. Bursa Balku için çok önemliydi. Tarihi okumakla kalmayacak, aynı zamanda onun tam kalbinde yaşayacaktı. Okuldan arta kalan vakitlerinde bir ritüel haline gelmişti, eski Bursa'nın tarihi sokaklarını ve mekanlarını gezmek. Samimi bir hayranlıkla izlediği şehir yıllar sonra eşi olacak Semra ile tanıştırdı Balku'yu. Artık şiirlerini Semra için yazıyordu.
Balku'nun Eserleri İçin İlk Vitrin Prometheus
Yazdığı şiirleri paylaşacağı bir mecra arayışında olan Balku, birkaç arkadaşı ile Prometheus isimli bir dergi çıkarmaya karar verdiler. Amatör bir ruhla ortaya konan fanzin sadece iki sayı çıkabildi. İlk şiirlerini Yücel Baloğlu ismiyle yayınlayan Balku, daha sonra arkadaşlarının da ısrarı ile öyküler yazmaya başladı. İlk öyküsü, dedesinden dinlediği hikayelerin etkisinin görüldüğü ve Balku'nun daha sonra iyiden iyiye yerleşecek sanat anlayışının izlerini taşıyan "Boğanak" oldu. Balku'nun çocukluğunun geçtiği Aras nehri çevresinde şekillenen öykünün sonu, okuru şok edecek bir şekilde kaleme alınmıştı. İlerleyen zamanlarda Balku'nun alışılmışın sınırlarını genişleten hikayelerinde, bu şok unsuru baskın bir şekilde yer alacak, öykülerin sonlarında okuru, hiç beklemediği bir hamleyle karşı karşıya bırakacak sonlu öyküler kaleme alacaktı.
İlk Görüşte Aşk: Hayalet Gemi
Balku'nun hayatının dönüm noktalarından birisi de "Benim Hayalet Gemi'yle tanışmam aslında bir önyargının bedelini ödeyerek başladı." diyerek anlattığı ve sonrasında da "ilk görüşte aşk" şeklinde açıklayacağı bir karşılaşma ile tanıştığı Hayalet Gemi dergisinde öykülerini yayınlamaya başladığı 1996 yılıydı. Hayalet Gemi, başta Murat Gülsoy olmak üzere, daha sonraki yıllarda edebiyata damgasını vuracak bir avuç genç edebiyat heveslisinin zor şartlarda çıkarttığı ve şiirden fotoğrafa, sosyolojiden çeviri metinlere kadar çok yönlü, sanat gücü yüksek bir dergiydi. Balku dergiyi ilk gördüğü zamanlarda amatör olduğunu önyargısını edinmişti. Daha sonra ikinci kez karşılaştığında alıp okuduğu dergiyle ilişkisini "Ben o ilk görüşte aşkın masum haliyle kalacağını sanıyordum fakat giderek olgunlaştı, daha büyük bir aşka dönüştü." şeklinde açıklayacaktı Yekta Kopan ile olan bir söyleşisinde.
Balku'nun öykülerinde üç farklı coğrafyanın (Iğdır, Sapanca ve Bursa) izlerini görmek mümkün. Kent ve şehir ayrımını net bir şekilde aktardığı öykülerinde işlediği karakterleri de mekânın atmosferine son derece başarılı bir şekilde ekleyebiliyor. Kentin ve şehrin ruhunu, beslendiği etkenleri okuruna hissettirebilen Balku, gerçek bir yazarın şehrin veya kentin ritminden en faydalı şekilde yararlanabileceğini savunuyor. Öykülerinde Doğu kültürü-nün masalları, efsaneleri, mitleri, destanları ve halk hikayelerinden yararlanan yazar, bu anlatıları Borges, Cortazar gibi yazarlardan beslenen kurgu anlayışı ile işlemeyi başarmıştır. Eskiye uzanan metinlerindeki postmodern öğeler, Balku'nun masallarına farklı katmanlar ve renkler katar. Bu öğelere hikâyenin sonunda yer değiştiren anlatıcı ile öykü kahramanı, zamanda kırılmalar, düş ile gerçeğin birbirine karışması gibi farklı örnekler verebiliriz.
- Öykülerinin sonlarında okuru şaşırtan, beklenmedik sonlu öyküleri ile dikkat çeken yazar; kurgunun pozitif bağlamda bir hile olduğunu düşündüğü gibi kurgunun okuru sözün bittiği son ana kadar okumaktan vazgeçmesin diye oyalayan vazgeçilmez bir hile olarak görmüş ve öykülerindeki kurguları bu düşünce çerçevesinde inşa etmiştir. Doğaüstü olaylar, açıklanamayan durumlar, gizem, bilinmezlik, sürprizler, cin ve peri masalları, akılla açıklanamayan olay ya da durumlar, korku, dehşet, merak mucize öykülerinin ana hatlarını oluşturur. Öykülerinde, yılan, akrep, su, harita gibi belli başlı imgeleri sık sık kullanır. Üstkurmaca, kurmaca-gerçek birlikteliği, metinlerarasılık, çoğulculuk, karşıtlıkların biraradalığı, oyunsuluk, tarihe/geçmişe yönelme, masalsı anlatım gibi kurgu tekniklerinden yararlanan yazar postmodern bir masal anlatıcısıdır.
Nihayet İlk Kitap: Sükût Ayyuka Çıkar
Öykülerini kitaplaştırma konusu hep aklındaydı ama hikayelerine güvendiği halde yayın dünyasından emin olamadığı bir dönemde İnkilap Yayınları'nın öykü ödülü düzenleyeceği haberini aldı. Hikayelerini gönderip göndermeme konusunda düştüğü umutsuzluğa rağmen "hiç değilse jüri hikayelerimi okur." düşüncesi ile Sükût Ayyuka Çıkar isimli dosyayı yarışmaya gönderdi. Gönderdiği dosya ile 2000 İnkilap Öykü Ödülü'nü kazanmıştı. Ve kitabı 2001 yılında İnkilap yayınları tarafından basıldı.
Hayalet Gemi'ye Veda
2001 yılında yaşanan ekonomik kriz sonrası derginin ayakta durma çabaları bir sonuç vermeyecek ve onca limanda, ardında bir sürü okur, heyecanlı bir ruh bırakmış olan Hayalet Gemi, edebiyat ve sanatta kendine yer açan farklı fikirlere, iyi edebiyata kucak açmaya, kendine özgü bir kulvar inşa etmeye çalışan özgün bir dergi olarak yayın hayatına son verecekti.
Derginin kapanması sonrasında düştüğü boşlukta zor zamanlar geçiren Balku babası Saffet Bey'in ölümü ile yıkılacak ve babasının rahatsızlığındaki çaresizlik yaşadığı en büyük acı olacaktı.
Bir Babanın Kızlarına Vedası
Hayalet Gemi'de çıkan ve Sükût Ayyuka Çıkar'da yayımlanmayan öykülerinden oluşturmaya çalıştığı öykü dosyası üzerinde çalışmaya başlaması yaşadığı bu zorlu dönemden kurtulmasını sağlayacaktı. Gonca'nın Üçüncü Günü ismini verdiği dosyanın Doğan Kitap tarafından basılacağı haberini aldı. Koza Han üzerine yazdığı denemesi ile Ahmet Hamdi Tanpınar deneme ödülünü kazanan Balku, jürisi içinde olduğu "Bursa'ya Ütopik Mektuplar" konulu Tanpınar Mektup Ödülü'nün toplantısı öncesinde, babasının ölümünden altı ay sonra geçirdiği kalp krizi sonrası otuz dört yaşında aramızdan ayrıldı. Ardında büyük bir aşk, iki güzel kız, yarım kalan bir roman ve Bursa için oluşturmaya çalıştığı bir anı-defter bırakarak.
Kaynakça
Balku, Y., Sükût Ayyuka Çıkar Bitmemiş Külliyat, İstanbul: Can Yayınları, 2017. Budakoğlu, T., "Yücel Balku: Hayatı ve Eserleri. İstanbul: Arel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü", Yüksek Lisans Tezi, 2017. Uslu, A., "Kurgu Tekniği ve Arketipsel Eleştiri Bağlamında Yücel Balku'nun Öyküleri", Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 27, Mayıs 2017, ss. 1-27.