Neden bıçkın bir delikanlı olamadım
Evet, bunun üzerine çok düşünmedim ama anlatıcı çok değişmiyor gibi. Bıçkın Bir Delikanlı olamayan genç erkek karakter var hep merkezde. Özellikle de kitabın ilk öykülerinde böyle. Öykülerdeki karakterlerin biraz bana benzemesiyle ilgili, o öyküleri kısa bir dönemde yazmış olmamla da ilgili olabilir.
Çapraz Okumalar
[30.01.2021 20:26:33] "Çapraz Okumalar + Söyleşi" grubunu oluşturdunuz.
Betül Sezgin: Onurhan?
Onurhan Ersoy: Evet.
Betül: Hazır mıyız?
Onurhan: Bence hazırızdır, başlayabilirsin.
Betül: Açıkçası nereden başlasam bilemedim. Ama önce şunu belirtelim. Çapraz Okumalar'da Mustafa'yı ve ilk kitabı Neden Bıçkın Bir Delikanlı Olamadım'ı1 konuşacağız. Bence kitapta belirginleşen üç nokta var. İlki, üslupla; dil günlük hayatın ve sosyal medyanın çok içinde. İkincisi; bol bol aşk ve futbol okuyor hissine kapılıyoruz. Üçüncü olarak da aile hayatında yaşanan problemlerle karşılaşıyoruz. Senin ayrıca dikkatini çeken şeyler varsa belirt, bunlar üzerinden ilerleyelim. Ne dersin?
Onurhan: Ben başlarken biraz övmek istiyorum Mustafa'yı. Çünkü birazdan onu da dahil edeceğiz bu sohbete ve çapraz okuma bir anlamda çapraz sorguya dönecek.
Betül: Harika, başla bakalım.
Onurhan: Saydığın noktalar evet, öykülerdeki en belirgin izlekler. Çünkü Mustafa genç bir yazar. 2010'lu, 2020'li yıllarda genç olmak. Mustafa, sosyal medyayla çok genç yaşta tanışmış bir yazar. Bu yüzden internet jargonu, üslubunda yer tutuyor. Bu çağın dertleri, bu çağın aşkları, bu çağın futbolu Mustafa'nın öykülerinde önemli bir yer tutuyor. Bilinç akışı, neredeyse tüm öykülerde karşımıza çıkan bir teknik. Kolay görünse de uygulanması zordur zira bilinç çok hızlı akar. Okuru akan bir bilincin peşine taktığı zaman yazar, okur o akışta boğulabilir. Bu yüzden takdir ediyorum Mustafa'nın akan bir bilinci bu kadar iyi takip edebilme kabiliyetini. Çünkü insan zihni dağınıktır, Mustafa›nın karakterleri ise hikâyelerini zihinlerde yaşıyorlar çoğu zaman.
Betül: Belirttiğim ilk noktanın açıklamasını "genç olma"sı üzerinden genişletmen güzel oldu. Çağını yakalaması, yaşdaşlarına hitap etmesi ve okurda karşılık bulması bu şekilde oldu, buna itirazım yok. Ama sence de bu standart bir dili yani öykülerin ritmini hep aynı tınıda tutmamış mı? Ben daha çok yer yer farklı titreşimler yapsaydı nasıl olurdu acaba diye sorguladım. Bu noktayı açarız, belki Mustafa geldiğinde ona sorarız. Bilinç akışı işaret etmek istediğim noktaların evrensel kümesi gibi. Bunun üzerinde biraz duralım istersen, ne dersin? Bilinç akışını mizah ile çok iyi harmanladığını ve öykülerine yedirdiğini düşünüyorum. "Ristretto"dan bir örnek vereyim "Oğlum oraları boşver lan. O kadar ayrıntıya girme, daha genel bir şey söyle. Kaza de mesela. Olmaz mı? Olur."
Onurhan: Evet, bahsettiğin kısım dikkate değer bir sıkıntı. Çünkü şöyle bir şey var ki, öykülerin büyük çoğunluğunda aynı ana karakteri okuyoruz. Bu eğlenceli, benim okumayı sevdiğim bir karakter olmuş fakat "Sen Ben ve Mavi Tik"teki aşk ile "Ristretto"daki aşk arasında ne kadar fark var örneğin? Bilinç akışı tüm öykülerin anahtarı evet, fakat bilinçler neredeyse birbirinin aynısı olunca, daima aynı hikâyeyi okuyor hissi de insanı buluyor.
- Betül: İşte benim de söylemek istediğim daha doğrusu eleştirmek istediğim nokta bu. Karakterlerin sevinçleri, problemleri ya da başka şeyleri farklı ortamlarda ama aynı şekilde seyrediyor. Aynı "sıkıntı" öykülerin konusunda da görülüyor: Benzer öykülerin etrafında dönüyoruz. Bu noktada sorduğum soru şu oldu: Bu öyküleri başka öykülerin önüne çıkaran husus ne?
Onurhan: Aslında konu bakımından farklılaşsa dahi bu problemle karşılaşabilirdik. Çünkü tematik bir ortaklık var burada: Yaşanmamış aşklar. Hatta yaşanmamışlıklar, bu kitabın esas meselesi gibi. Bu yaşanmamışlıkları ele alırken duyulan kaygı ve heyecan, öykülerin ana güzergahını oluşturuyor. Yaşanmamış aşklar lise sıralarında da geçse savaş esnasında bir siperin arkasında da geçse bize çok benzer öyküler olarak ulaşacaktır. Çünkü Mustafa'nın bu kitapta ilgilendiği şey karakterlerin yaşadıkları değil, yaşayamadıkları ve yaşanmamışlıklara karşı hisleri.
Betül: Öykülerdeki karakterlerin içinde hep ukde kaldı, farkındayım. Bunun karakterleri yorduğunu düşünüyorum. Yorgunluk onlara kimi zaman manik depresif bir havaya sokuyor, gibi.
Onurhan: Doğru. Kitap, adından başlayarak bizi bir ukdeler şölenine çağırıyor. Neden Bıçkın Bir Delikanlı Olamadım ismi, bu yüzden kitaba en uygun isim bence.
Betül: Neden bu öykü kitabın ismi oldu acaba diye düşünmüştüm, kısmen aydınlattın beni. Manik depresif demişken bazı öykülerin benzer bir yanı daha ortaya çıktı sanki. "Bu Böyledir" adlı öyküde geçen şu satırlar bir kahramanın git gellerini gösteriyor. "Dünyada ne hâlimiz varsa görmek için geliriz diye düşünüyorum. Bu böyledir. Gülümsüyorum. Dışarı yansıyor mu bilmiyorum ama çok gülüyorum. Hayat çok eğlenceli. Ölmek de çok eğlenceli. Babası tarafından boynu kırılmış bir şizofrenin eğlenebileceği ne çok şey var dünyada." Mani döneminde kişi genel olarak neşeli enerjiktir fakat depresyon döneminde tam tersi mutsuz, üzgündür. Kahraman bu iki uç arasında gidip geliyor, hem de aynı anda. Bende de hâliyle böyle bir düşünce oluştu. Ne dersin?
Onurhan: Evet, bunu da bir ortaklık olarak sayabiliriz sanırım.
Betül: Psikanalitik ya da psikolojik demek ne kadar doğru olur bilemiyorum ama karakterlerin problemli yanlarını bir disiplinin altında aktarmaya çalışmış, sanki. Daha doğrusu kahramanın varsa bir hastalığı, bunu aktarabilmek için konu üzerinde ayrıca çalışmış gibi hissettim.
Onurhan: Bunu bilemedim. Elbet bir araştırma yapmıştır fakat mental rahatsızlıkları olmayan karakterler ile bu rahatsızlıklara sahip karakterlerin anlatımı arasında belirgin bir fark görmedim ben.
Betül: Bak bir noktada daha ayrıştık. Bu güzel. Biraz da öykülerdeki aile içi ilişkilere değinelim mi, ne dersin? Ya da bazı şeyleri Mustafa'ya sormanın vakti geldi mi?
Onurhan: Bence artık çapraz sorguya geçebiliriz.
Mustafa Aplay kişisini eklediniz
Betül: Mustafa hoş geldin.
Onurhan: Mustafa selam. Şimdi sana bazı sorular soracağız ve bize artistik cevaplar vereceksin. Hazır mısın?
Mustafa Aplay: Hoş bulduk bakalım. Heyecan yaptım.
Onurhan: O zaman başlıyorum.
Betül: Hadi bakalım.
Onurhan: Kitaptaki bütün öyküler neden birbirinin aynısı?
Mustafa: Elimi kestim yanlışlıkla da bir yandan onunla uğraşıyorum. Cevap vereceğim hemen.
Onurhan: Ouyyy kıyamam.
Betül: Geçmiş olsun.
Mustafa: Sağ ol. Pasta yiyecektim nasip olmadı. 15 öykünün 8'inde aşk teması ucundan kıyısından da olsa var, 7'sinde hiç yok. 5 öyküde de futbolla ilgili bazı şeyler var, 10'unda yok.
Betül: Aman Allah'ım çetele tutmuş.
Mustafa:
Bu benzerliğin konulardan ziyade baş karakterler ve belki biraz da üslupla alakalı olabileceğini düşünüyorum. Şimdi kontrol ettim.
Onurhan: Bu dediğine katılıyorum. Sen gelmeden önce Betül'e de söyledim, neredeyse aynı karakterin ağzından dinliyor gibiyiz tüm hikâyeleri. Öyküleri alakasız yerlerinden kesip birbirlerinin içine geçirerek bu kitabı bir romana çevirebilirmişsin. Biraz kısa bir roman olurmuş gerçi.
Mustafa: Evet, bunun üzerine çok düşünmedim ama anlatıcı çok değişmiyor gibi. Bıçkın Bir Delikanlı olamayan genç erkek karakter var hep merkezde. Özellikle de kitabın ilk öykülerinde böyle. Öykülerdeki karakterlerin biraz bana benzemesiyle ilgili, o öyküleri kısa bir dönemde yazmış olmamla da ilgili olabilir.
Onurhan: Peki bilinç akışıyla ne alıp veremediğin var? Belli ki önemsediğin ve kullanışlı bulduğun bir teknik.
Mustafa: Ben bilinç akışının ne demek olduğunu geç öğrendim. Daha önce de bilinç akışıyla öyküler yazmışım meğer. Muhtemelen bir yerde görüp taklit ettim ama onu da hiç hatırlamıyorum. O yüzden en başta çok bilinçli bir teknik kullanımı değildi bu. Neden bu anlatımı tercih ettiğime gelirsek, bilinç akışı kullanarak ritmi artırabiliyorsunuz ve bu çok eğlenceli. Zaten insanın kafasının içi kadar eğlenceli başka bir yer yoktur.
Betül: Öykülerindeki mizahi yapıyı buna borçluyuz o zaman, öyle anlıyorum ben.
Mustafa: Evet, öyle diyebiliriz. Bunların hepsi nihayetinde öykünün ritmini artırma isteğimde düğümleniyor.
Betül: Bu konuda başarılı olduğunu düşünüyorum. Evet, öykülerinin ritmi aynı, bu benzerlik rahatsız edici olabilir ama. Asıl tema; mutluluk, üzgün olma hâli yani kahramanların duygu durumlarının çok değişken olması aynılığı ikinci plana atıyor. Bu noktadan da rahatsız edici pasifleştirmen mümkün oluyor gibi. Mesela "Bu Böyledir" öykünde babasından dayak yiyen bir karakter var. Onu öyle konuşturuyorsun ki: "Babam böyle şeylere hiç inanmazdı. Odaya kapattı ve bir sanat icra edercesine, büyük bir titizlikle dövdü beni. Babam beni çok güzel döverdi." olay başka yere gidiyor. Ritim farklı bir kanal üzerinden özgünlüğünü koruyor bir yandan. Ya da bana öyle geldi bilemiyorum.
- Mustafa: Acı olayları acılı bir şekilde anlattığınızda tesiri çok güçlü olmayabiliyor. Biraz daha ironik bir dille anlatmayı seviyorum o yüzden. Duyguların iç içe geçmesi, bir şakanın ardında büyük bir acının saklı olması öyküyü daha çarpıcı hâle getiriyor bence. Okur olarak böyle anlatımları seviyorum. Kendi öykülerimde de keyifle kullanıyorum.
Betül: Evet taktiğin güzel bence. Acıtasyona giren metinler okuyucuyu fazlasıyla yorabiliyor. Ee sonra n'olmuş?
Mustafa: Çapraz Okumalar'da hangi noktalara parmak bastınız? Ben de kanlar içindeki parmağımı basayım o noktalara.
Onurhan: Betül karakterlerin manik depresif olduğunu ve psikolojik bir arka planı olabileceğini söyledi. Ben çok katılmadım.
Betül: Bazı öykülerinde manik depresif karakterler gördüğümü sanıyorum dedim.
Onurhan: Belki sen katılırsın.
Betül: Böyle bir şey var mı? Ben mi uydurdum? Yoksa bilinç akışı gibi olaylar doğaçlama mı gelişti?
Mustafa: Manik depresif ne oluyor tam olarak?
Onurhan: Evet, bu konuda bir araştırma yapmadığını öğrenmiş olduk.
Mustafa: Ama güzel tespit. Bir ön çalışma yapmadım ama karakterler ben hiç ön çalışma yapmasam bile kendiliğinden manik depresif olabilirler pekâlâ. Kararsız, duygu durumları çok sık değişen ve sosyal hayata uyum sağlamakta zorlanan karakterler olduğu doğru. Manik depresifin tanımını tam olarak bilmiyorum ama kastedilen buysa onaylayabilirim.
Betül: Peki başka bir noktaya geçelim o zaman. Mesela karakterlerin aile ilişkileri sıkıntılı. Bunun yanında sosyal olayları ve ifade araçlarını (reklamların spot cümleler vd.) öyle bir yerleştiriyorsun ki metne hiçbirini yerinden oynatamazsın, ben başarılı buldum açıkçası.
Mustafa: Öykülerde aile ilişkilerinin sıkıntılı olduğunu fark etmiştim ama buna bir anlam veremedim doğrusu. Kendi ailemle hiçbir problemim olmadı neredeyse. Peki neden öykülerde böyle? Belki de insanın belli bir yaşa geldiğinde ailesiyle hesaplaşması gerekiyordur bir şekilde, ben de bunu öykülerdeki karakterlerime yaptırıyorumdur. Çok aşırı bir yorum tabii bu ama yine de sanırım bu duruma anlam vermeye en çok yaklaştığım an. İkinci söylediğine teşekkür edebilirim herhalde ancak, diyecek bir şey bulamadım.
Betül: Ben aklımdakileri sormuş ve söylemiş oldum böylece.
Onurhan: O zaman bize yakın zamanda okuyup sevdiğin 3 öykü kitabı söyle Mustafa. Adettendir öneri istemek. Sonra da teşekkürlerimizi edip olaysız dağılalım.
Mustafa: Onurhan senin bir soru daha sorman lazım bence. Çağdaşız ya ayıp değil mi? Sessiz sessiz oturuyorsun. Neyse ben öykü kitaplarına bakayım bir.
Betül: Soru sormasını istemen müthiş.
Onurhan: O zaman söyle Mustafa. Ümit Özat mı daha postmodern sen mi?
Mustafa: İşte, tamam oldu bu. Öykü kitapları şu şekilde: Oğuz Atay Korkuyu Beklerken, Recep Kayalı Kamburuma Üç Sebep, Kürşat Çelik Kara Hikâye.
Mustafa: Onurhan diğer soruna cevap vereceğim birazdan, kapatmayın grubu.
Betül: Afili bir şeyler bekliyorum Cevabına göre olaylı dağılabiliriz gibi gibi.
Mustafa: Teknik direktör olarak Ümit Özat gelenekçi bir adamdır aslında. Ve modern dönemde postmodern bazı taktiklerle gelenekçi tavır göstermek mümkün bence. O açıdan Ümit Özat'a benziyoruz. Futbolcu olarak diyorsan Ümit Özat Galatasaray karşısında skoru 6-0'a getiren golü atarak çağ açıp çağ kapattı. Türk futbolunun modernizme geçişini hızlandırdı. Edebiyat, futboldan biraz önde gidiyor. Futbolda postmodern örnekler çok nadir görülüyor. Bu örnekler arttığında futbol daha da eğlenceli olacak. Son olarak zor ama inşallah Neden Bıçkın Bir Delikanlı Olamadım da en az Ümit Özat'ın Galatasaray'a attığı gol kadar yankı uyandırır diyerek bitireyim. Teşekkür ederim.
Onurhan: Fenerbahçeli bir kader istediğine göre kitabın Avrupa'dan bir ödül alamayacağı kesinleşmiş oldu. Umarız yurtiçi macerasında değerini bulan bir kitap olur Neden Bıçkın Bir Delikanlı Olamadım. Teşekkür ederiz Mustafa.
Mustafa: Güzel oldu, teşekkürler.
Betül: Çok teşekkür ederim ikinize.
- 1 Ketebe Yay., Şubat 2021, 76 s.