Modern Kent İnsanının Sonsuz Patinajı
Her ne kadar öykülerdeki karakterlerin yaşadığı ruhsal çöküntüler, karakterlere benzerliğimiz sebebiyle bizi sarsıyor olsa da yazarın kurmacasındaki kimi detaylar ve kullandığı üslup bu atmosferi bir nebze de olsa hafifletiyor.
Son dönemde öyküleriyle dergilerde adına sıkça rastladığımız bir yazar olan Mevsim Yenice’nin ilk kitabı, Tekme Tokatlı Şehir Rehberi, geçtiğimiz Nisan ayında Everest Yayınları’ndan çıktı. Kitap adını içinde barındırdığı bir öyküden alıyor. Bu öykü ve alanı daha da daraltmak istersek bu öykünün başlığı ise kitabın dayandığı temeli en kestirme yoldan gözler önüne seriyor. Tekme Tokatlı Şehir Rehberi. Evet, Yenice’nin öyküleri modern kentlerin, bu kentlerde yaşayan modern insanların ve kentin bu insanlara adeta tekme tokat girişerek ruhlarında açtığı modern sorunların ekseninde dolanıyor. Modern, modern, modern...
Yazarın rehberliğinde bu kasvetli ve boğucu yolda ilerlerken -ya da ilerlemeye çalışıp bataklığa saplanırken- karşılaştığımız karakterlerin biz “modern” okurlara pek de uzak olmayan kişiler olması ise oldukça sarsıcı. Zira Yenice’nin öyküleri için seçtiği karakterler; emekli bir felsefe öğretmeninden, bir alkoliğin oğlundan ya da devlet hastanesinde sıra bekleyen bir hastadan fazlası değil. Bu durumun, yani sahici bir bataklığa saplanıp da durmaksızın patinaj çeken kent insanının yorgunluğunu olanca ağırlığıyla hissetmemizin sebebi ise karakterlere olan benzerliğimize dayanıyor.
Her ne kadar öykülerdeki karakterlerin yaşadığı ruhsal çöküntüler, karakterlere benzerliğimiz sebebiyle bizi sarsıyor olsa da yazarın kurmacasındaki kimi detaylar ve kullandığı üslup bu atmosferi bir nebze de olsa hafifletiyor. Öyle ki karakterlere yüklenen “bilinçakışına” odaklandığımızda kapısı kilitli bir odada sıkışıp kalmış klostrofobik biri gibi hissediyor olsak da anahtar deliğinden süzülen bir ışık huzmesinin olmadığını söylemek de haksızlık olur. Zira bilinçakışındaki ironi, kişinin çevresini ve hatta kendisini alaya alması ”anahtar deliği” etkisi yapıyor ve yüzümüze yorgun bir gülümseme yerleştiriveriyor.
Öykülerde kullanılan dil yetkinliği ise bu kitabın bir ilk kitap olmasına şaşırmamıza neden oluyor. Yenice’yi, ilk kitabını henüz yayımlamış olan birçok genç öykücüden ayıran ve belki de bir adım öne taşıyan noktanın da kurmacanın zenginliğinden ziyade dil ve üsluptaki bu yetkinlik diye düşünüyorum.
Kitapta on bir öykü bulunuyor ve bu öyküler hacim olarak birbirlerine benzer uzunluktalar. Yazarın sözcük seçimindeki doğallık ve bu sözcüklerle kurduğu sade cümleler, öykülerdeki ritmin sabit bir çizgide seyretmesini sağlıyor ve hacmi fazla olan öykülerin olmaması ritimdeki sabitliğin yaratacağı sıkıntıların da önüne geçiyor. Yenice, öykülerindeki ritmin bu düz çizgisini iki yerde bilinçli bir şekilde sekteye uğratıyor. Ani ve keskin bir şekilde öykü hakkında kısıtlı bir ön bilginin verildiği başlangıç kısmı ile taşın gediğine oturtulduğu final kısmı. Bu kısımlarda yani başlangıç ve bitişte ritmin birden yükselişi, okurun heyecanlanmasına ve bir sonraki öyküye geçmek için sabırsızlanmasına neden oluyor.
Abartılı duygusal cümleler ve sık aforizma kullanımı, kadın öykücülerin birçoğunda rastladığım ve beni rahatsız eden bir durum olmasına karşın Yenice, öykülerindeki sadelikle ve gündelik yaşantıdakine benzer bir dil kullanımıyla başarılı bir şekilde bu durumun üstesinden gelerek öykülerdeki samimiyeti muhafaza ediyor. Ayrıca bir kadın yazar olarak öykülerindeki erkek karakterlerin iç dünyasını yansıtmadaki ustalığı da takdire şayan diye düşünüyorum.
Velhasıl, Tekme Tokatlı Şehir Rehberi ile amaçsızlığın yoruculuğunu, beklemenin fakat neyi beklediğini de bilememenin tedirginliğini anlatan Mevsim Yenice’nin bu öykülerle neyi amaçladığını bilmesem de Durağan Yolcu isimli öyküsündeki “Adsız sıkıntı içimde yükselmeye başlıyordu.” cümlesi, kitabın üzerimdeki etkisini keskin bir şekilde özetlemiş oldu vesselam.