Mekân-da-ki-ler
Kimi zaman yerle gök birleşiyor, ateş ve toprak yer değiştiriyor, hava ve su birbirinin içinde seyrediyor. Mekân, kahramanın kendisini fark ettirebildiği ve ben buradayım diyebildiği yer belki de.
- "Yerin ve zamanın önemi yok."
- Yücel Balku
Mekân ne veya nedir? Kurgusal metinlerde inşa edilen mekânın gerçekliği var mı? Bu metinlerin adımladığı mekânları toplumsal ilişkiler, kültürel, düşünsel ve duygusal imge ve simgeler ne kadar etkiler? Mekân en çok insanlığın, insanlık durumunun bir bütünü gibi. Kişilere yüklenen kimlikler, mekân içinde yaşanan olgu ve olaylarla insana taşınıyor, sanki. Mekânın kutsal ya da alelade bir yer olması, insanın çevresine yüklediği anlamla belirleniyor. Böylece evren ve dünya insan zihninde bir düzen içinde algılanabiliyor. Kimi zaman yerle gök birleşiyor, ateş ve toprak yer değiştiriyor, hava ve su birbirinin içinde seyrediyor. Varlık ve yokluk bu birleşmelerin ya da ayrılmaların sonucunda kendi yerini buluyor. Bunların hepsi insanın yani anlatının kahramanın hayatının merkezinde gerçekleşiyor. Kahramanın ilk yolculuğu gökyüzünden yeryüzüne taşınması ile başlıyor.
İnsanın dünya içindeki yolculuğuyla, bir yerden bir yere yol kat etmesiyle de yeni yerleşim yerlerini kuruyor. Yolcu, kimi zaman tamamlanmış, kimi zaman eksik, kimi zaman da olmayan bir güzergâha giderek, bir gününe başka günler ekleyerek, geçmişten geleceğe ilerliyor. Yeni geldiği her mekânda yeni bir şeylerle tanışırken, geçmişini hatırlatacak şeylerle illa ki karşılaşıyor. "Her yeni kente geldiğinde yolcu, bir zamanlar kendisinin olduğunu artık bilmediği bir geçmişini bulur yeniden: artık olmadığın ya da sahip olmadığın şeyin yabancılığı, hiç senin olmamış gibi yabancı yerlerin eşiğinde bekler."1 Mekân insanın gereksinimlerini karşıladığı bir yer, sadece maddi olarak değil; bilgi birikimi ve deneyimler edindiği entelektüel bir çevre aynı zamanda. İnsan yaşadığı çevre ile ilişkili olduğunda algı dünyasını zenginleştirecek nesneler ve duygu türleri ile tanışabiliyor. Nesnelerin ve duyguların tabiri caizse ete kemiğe büründüğü yer de simgeler ya da imgeler oluyor.
- "Anlatıya yön veren şey, ses değil kulaktır."2 Kahraman mekânın sokaklarını adımladığında gördükleri ve duyduklarıyla kurgu mekanizmanı harekete geçiriyor. İfadelerin estetik yorumu, tahkiye edilen mekânın görünen kisvesini kahramanın zihninde büyülü bir şekilde yansıtabiliyor. Balku'nun bir öyküsünde kahraman mekânı şu ifadelerle dile getiriyor: "Maziden kalma utanılası bir miras: dar yolun iki yanında zamanın zulmünden yılmış ahşap binalar; bir terzihane, bir kundura tamircisi, yola doğru fırlamış bir pencere kafesinin ardında evin eski moda tevazusunu yüzünde taşıyan bir çocuk ve ortalıkta tırım tırım dolaşan tekir bir kedi. Kunduracı ile terzihane arasına sıkışmış bir dükkân vardı, ne dükkânı olduğunu anlamamı açıkça istemeyen kirli camların gerisinde. Dökük mavi boyalı tahta kapısı kimsenin içeri girmesini istemiyor gibiydi."3
Gören gözler bir mekânın duygu durumunu okuyor, ona yaklaşılmamasını söylüyor. Yücel Balku'nun yaptığı mekânın ve kahramanın hal dilini okumak oluyor, mu acaba? Kahramanın mekân içindeki yolculuğunun amacı ne olabilir? Mutluluğun ve üzüntünün izlerini arayarak, onların kıtlık ve bolluk zamanlarını tespit etmek mi? Etrafında ne kadar karanlık ya da aydınlık var, bunu görebilmek mi? Karanlığın şiddetini görebilmek için gözlerini kısıp en uzağa bakmaya çalışmak ya da aydınlıkta koşabilmek için gözlerini olabildiğince kocaman açmak mı? Belki de sadece görmek, duymak ve bilmek istiyordur da o yüzden yollara düşüyor ya da düşürülüyor kahraman. Ya da "hazdır, eylemdir, ödevdir", kahramanın amacı.4
Kaostan kozmosa veya yeryüzüne dönüşmüş ve bütünleşmiş, anlaşılır ve anlamlı hale gelmiş dünyanın içinde sekmektir de denebilir eğer ille de bir amaç belirtilecekse. Belki de mekân sadece duyguların ifade edileceği, anlaşılması için somut bir çerçevenin çizildiği yerdir.
"Her sabah kelebek tozuna bulanmış gibi kirli ve bu bıkkın ve düşmanca baktığımız, kargışladığımız, yok olmasını dilediğimiz görüntüyü beynimizden silmiştik. Bir an zalim bir sessizlik, aldı görünmez dağları iki adamın arasına yığdı."5 İnsanın duygularını soyuttan somuta uzatıyor, onları görünür bir şey gibi hayal ettiriyor Balku, okurun zihinde bir oda açıyor onlara. Doğu veriyor bebek gibi bir iyi bir de kötü hal ya da duygu. İnsanın geniş anlamda yaşadığı kent/şehirden ziyade dar anlamda yaşadığı mekân burada işlenmekte. Mekân, kişinin anlam dünyasında oluşturduğu ifade edeceği sözler kadar var. Yani mekân kahramanın hayatında görsel ve sembolik hayatında yer aldığı kadar bilişsel süreçlerinde de yer alıyor. Kahramanın fiziksel, yorumsal, hissel ve tahkiye algılarının sunulmasında mekân bir hüviyet sahibi oluyor. Bu yüzden de kahramanın kimi zaman doğrudan açıklayamadığı ama farkında olduğu bir şey gibi görünüyor. Kişi böylece o yere aidiyet hissedebiliyor, duygusal, fonksiyonel ve kavramsal bağ kurabiliyor.
İnsan fiziksel koşullar yanında en çok sosyal deneyimlerle var oluyor. Bir nevi kültür ideolojisi de oluşmaya başlıyor. Mekân insanın içine iyi ya da kötü bir tohum ekiyor. Kahramanın içinde güven, korku gibi duygular yetişmeye başlıyor. Böylece onun duygu dünyasında farklı tutku ve arzular oluşuyor. "Çünkü bu güven ve gurur, kin, rekabet, misilleme gibi duygulara dönüşecek, kötülerden küçük intikamlar alma gibi doğal bir arzı, onların yerinde olma ve aynı şeyleri onlara yapma tutkusu haline gelecektir."6 Kırsal ya da kentsel kesimler, toprağın kurak ya da verimli olması fark etmiyor. Bir mekânın kahramanın hayatında bir konuma sahip olması için yolculuk gerekiyor, yolda olmak gerekiyor. Uzaklarda, kimi zaman haritalarda bile gösterilmeyen taşlık ya da toprak arazilerde adımlayarak gösterilmeyen köylerde, hazine gömülmüş mezarlıklarda bulunmak kahramanın mekânı olmasına yetebiliyor. "Seçimi buydu işte: o uzak köylerin kavruk ve talihsiz insanlarına gitmek, onlara ışık ve bilgi taşıyan bir Prometheus olmak..."7
- Kimi zaman Balku'nun kahramanına yaşattığı gibi karaktere uhrevi kimlik de yüklenebiliyor. Calvino bir yerde oturanlarla ilgili çeşitli varsayımlar olduğundan bahsediyor. "Dünya'dan nefret ettikleri; ya da onu her türlü temastan kaçınacak kadar saydıkları; Dünya'yı kendilerinden önceki haliyle sevdikleri ve de dürbün ve teleskoplarını aşağıya çevirip kendi yokluklarını hayranlıkla seyrederek, tek tek her yaprağı, her taşı, her karıncasıyla, bıkıp usanmadan onu inceledikleri."8 Kahramanın içinde yaşadığı ortamlarda kendisine özgü fiziki ve duygusal şartlarla harmanladığı maddi ve manevi dünyaları anlatmasının en iyi yolu hikâyelerinin dile gelmesi, gibi. Tahkiye edilen hayatlar acımasızca olan şeyleri masum hale sokmak isteyebiliyor, ya da tam tersi. Bu evrensel düzenin artı ve eksi yönlerinin birlikte ele alınmasının getirdiği bir durum. "Münevver Katiller Cemiyeti'ni kurmaya karar vermişler.
İşledikleri cinayetin haklılığına yürekten inan iki kafadarın kurduğu cemiyet, insanlık tarihine yön veren, erdemden ve iyiden yana olan büyük düşün adamlarının eserlerini daha basılmadan ele geçirip öldürmeyi haklı çıkaran bir mantığa kavuşturduktan, -genellikle de yazarı öldürdükten sonra- yaymayı amaç edinmiş."9 Arayan ve arayışa giden kahramanların kurduğu bir başka dünyanın görüntüsünü anlatıyor bu satırlarda Balku. İyi ve kötünün harmanlanış şeklini ve bir kurum altında nasıl masumca sunulduğunu gösteriyor. Bir işe başlayabilmek için önce faaliyet gösterilecek bir mekân yaratıyor anlatısı için. Mekân, kahramanın kendisini fark ettirebildiği ve ben buradayım diyebildiği yer belki de. Kimlik oluşturmayı sağlamanın yanında yapılan işin ve yeteneklerin de sunulduğu atmosfer. Kahraman hem gelişiyor hem de yeni şeyler üretebiliyor, başka özellikler kazanabiliyor. En çok izini bırakarak egemenlik alanını oluşturuyor ve mekânla aidiyet kurma bağı güçleniyor. Sahiplendiği mekânı, aidiyet hissinin verdiği güçle koruyor. Mekânın kimliği de yavaş yavaş onu sahiplenenin kimliği ile özdeşleşmeye başlıyor. Bir kişisellik havası yükleniyor mekâna, sanki. "
... halının sabit düzenine bakarak, kendi özel kent imgesini, kendi bunalımını düşünür ve arabesklerin arasında gizlenmiş bir yığın yanıtı, kendi yaşamının hikayesini, kaderin cilvelerini bulabilir orada."10 Bu satırlara göre mekân sanki kimi zaman nesne, insanın kendisini görebildiği su göleti gibi de. "Bakın bu evde dostlar için bir tar ve düşmanlar için bir kılıç var,"dedi. Dost mu düşman mı olduğunu belli etmeyecek kadar yüreksiz olanları ise ellerimle boğacak kadar dincim çok şükür."11 Balku'nun kahramanına nesne ile kurdurduğu bu ilişki, eşyayı insanın umudu mu yapar bilinmez. Ama eşyalar ve onların sembolik anlamları, hatta resimler, işaretler ve renkler kahramanın hayatındaki fonksiyonunu gösteriyor. Nesne üzerinden yapılan dolaylı anlatımla asıl söylenmek ve belirtilmek istenen, insanların içinde yaşadıkları mekânı ve bu mekânın kişide uyandırdığı hissiyat kahramanın algılama şeklinin yansıması olabiliyor.
Mekân ayna mıdır acaba? Mekânın bütünleyici ve dengeleyici bir yanının olduğunu söylemek mümkün. İyiye yönlendirebilmek ve iyi yönetebilmek, doğru ve geçerli eylemde bulunabilmek ve bulunulmasını teşvik etmek gibi çoğu güzel hasletlerin de bir mekânı var. Tabii ki bunların taşıyıcısı kahraman. O kimi zaman izbe sokaklardan geçer, bazen keyfini yerine getirmek için dolaşan bir turist gibi bazen yoksulluktan el açan bir çocuk gibi. Kendini gördüğü yer bazen tanıdıktır bazen de yabancı. Bu gibi zıt durumlar hayret verici. Çünkü "Bir kentte hayran kaldığın şey onun yedi ya da yetmiş yedi harikası değil, senin ona sorduğun bir soruya verdiği yanıttır."12 Kahramanı yaratan hayal gücünün sınırları önemli gibi görünüyor. Bir şeyi kıymetli yapan senin bakış açında yatıyor. Alevler ya da işkence olmadan da cehennemi tahayyül edebilirsin, bal ve süt ırmakları yanında koşan boynuzlu atlara binen hurileri düşünebilirsin.
"Bir noktadan sonra yokuş aşağı yuvarlanmakta olduğunuzu ve isterseniz bile tek bir kelime olsun değiştirmeye muktedir olmadığınızı; yani kalemin kendi başına yazacağını anlarsınız."13 Balku'ya göre galiba mekânın içini kendin görsel şölene dönüştürebilirsin. Mekândaki yaratıcı güç kişisel duygu ve düşünceler miydi? Kişiselliğin girdiği yerlerde göze çarpan bir unsur; mahremiyet duygusu. Kahraman kimi zaman kendisine mekân olarak bir mabet seçer. Bu görülebilen ya da sembolik bir şey de olabilir. Saklanan, görülmesi, bilinmesi, duyulması istenilmeyen yerdir orası. Kahramanın kendisi dışında kimseyle iletişim kurmak istemediği bir mekân ne kazandırır, orada ne muhafaza ediliyordur? Mahremiyet, kahramanın etrafındaki diğer kişilerle daha düzenli ilişki kurmasını sağlayabiliyor. Kişinin kendi kimliğini daha iyi tanımasına yardımcı olabiliyor.
"Sadece onu gördüm, ona baktım; baktım ki, değil babamınki gibi küçük bir hanlığın, tüm dünyanın uğrunda feda edileceği zümrüt rengi gözleri, yaya benzer kaşları, hokka burnu ve Tanrım, olgun bir vişnenin şehevi renginden çalıntı dudakları; upuzun saçlarıyla, ben ona baktım diye yeniden, yeniden var olsun. Bakışımla kendini tamamlasın."14 Bir sevgiliyi tarif için dizilen bu kelimelerde mahremiyeti gösteriyor Balku, en çok mahremiyetin getirdiği ait ve sahip olma isteklerini. Mahremiyet aidiyet duygusunun gelişmesini sağladığı için kahraman mekânının kendisine özgü yaşam alanı olmasını istiyor. Bu mekânla kurulan ilişkinin hayal olması anlamına gelebilir mi? Hayal edilen bir şeyi film fragmanı gibi gözünün önünden geçirebiliyor insan.
- "Kentleri de rüyalar gibi arzular veya korkular kurar; söylediklerinin ana hattı gizli, kuralları saçma, verdiği umutlar aldatıcı, her şey, başka bir şeyi gizliyor olsa da."15 Yani mekân üzerinden insanın içindeki besleyici veya depresif hal ve hareketleri görülebiliyor. Mahremiyet ve aidiyet insanın içindeki en özel ve en güzel şeyleri besledikleri yer gibiler. Kahramanın ham maddesini oluşturan elementler sanki. İnsanın bir mekân edinme isteğini besleyenler de bir yandan. Çünkü insan eylemlerini ve etkinliklerini sergileyecek bir mekân ihtiyaç duyuyor, ruhunu besleyecek ve onu çözümleyecek nüanslara da ihtiyaç hissediyor, cevherini göstermek istiyor. Etkileşime girdiği nesne ve insanlarla kurduğu ilişki neticesinde dikkat etmesi gerektiği şeyleri, onlarla arasında olan farkı, kendi konumunu görüyor. Farklılıkları ya da konumuyla kimi zaman etkileyen kimi zaman da etkilenen oluyor. Bu yüzden mekân en çok kahramanın kendisini görmesini sağlıyor.
Kim, ne, nerede, ne zaman var ve sürekli orada, oradaki konumu ne, işlevi ne gibi soruların cevaplarının daha kolay bulunmasını sağlayabiliyor. "Boş bir odaydı. Ayaklarınızı bastığınız yerin artık insandan gayrı bir yer olduğuna; ne bileyim, soyu tükenmiş bir yaratığın mağarası ya da bir yılan yuvası olduğuna yemin edebilirdiniz. Ama zemindeki ayak izleri sizi anında yalanlardı."16 Mekânın derinliği vurgulanmış sanki, bilerek ya da bilmeyerek. Balku belli bir mekâna özgü figürler belirterek birbirinden ayrı ama birbirini besleyen simgeler kullanmış. Binanın ön ve arka cephesi var diyerek geçip gitmemiş, duvarlara kazılı dualar da var görebilene, anlayabilene demek istemiş, gibi. Peki insan mekân içinde ne üretebiliyor? Kahraman, kullandığı nesnelerle etrafındaki insanların zihni ve fiziksel birikimlerine katkıda bulunabiliyor. Ya da onlarla güçlerini birleştirerek kaos durumunu logosa çevirebiliyor. Bu zamanlarda mekân insanlar ve nesneler arasındaki iletişimi sağlayan güç olarak görünebiliyor.
Bu iletişimin kuşaktan kuşağa aktarılmasıyla birlik ve düzen bozulmadan devam edebiliyor. Mekân böylece tarihsel bir kimliğe bürünüyor, toplumun tarih sahnesinde hususi bir yer ediniyor. İnsan davranışlarının seyrinin ne yönde olacağını belirterek dağılma ya da bozulma, toparlanma ya da birleşme durumları toplum içinde daha belirgin oluyor. Toplumun tarihinde etkileyici faktör olduğunda mekân içinde yer değiştiren de belirli nesneler oluyor. Kimi zaman toplumun nesnelerine yeni nesneler katılırken, kimi zaman da gidenlerin yerine bir şey gelmiyor, tükenmişlik görülebiliyor. Mekânın belli bir kuralı yok yani. Calvino'nun dediği gibi "kural onları her seferinde iyice karıştırıp tekrar bir araya getirmeye çalışmak."17 galiba. Özetle mekânlar var, değişerek biçimlenmelerini sürdürüyorlar, arzuların esiri olup yitip gidiyor ya da yeniden yeniden inşa ediliyorlar. Mekânlar haritalarda yer değiştirirler bazen, kelebek kanadında oradan oraya seyir ederler. Mekânın kimi zaman ürkütücü kimi zaman güldürücü yanı kahramanın maceraları ile oluşuyor.
Kahramanın sosyal yaşamının hem aracı hem de sonucu olan mekân gündelik yaşamı belirlerken, insanın çevresi ile olan ilişkisinin uyum ya da yıkım durumlarını göz önüne serdiği yer oluyor. Haliyle de üzerindeki kimliğin görünüşü zamandan zamana farklılık gösterebiliyor, değişebiliyor yani. "Kent ve gökyüzü asla aynı kalmıyor."18 Mekân kahramanın arzularını yaşadığı, kahramanın bir parçası gibi görünse de aslında her şeyin asıl tadına varan mekândır. Kahraman mekânın arzu, şehvet ve yeis doruklarında geziyor olsa da aslında mekândan sadece tat alan, tattıklarıyla ve tanık olduklarıyla yetinen, gibi, değil mi?
1 Calvino, Görünmez Kentler, s. 76.
2 Calvino, Görünmez Kentler, s. 177.
3 Balku, "Abruşak", Sükût Ayyuka Çıkar, s. 22.
4 İsmet Özel, Bir Yusuf Masalı. (E.T. 08.10.2020)
5 Balku, "Aguri", Sükût Ayyuka Çıkar, s. 97.
6 Calvino, Görünmez Kentler, s. 201.
7 Balku, "Son Prometheus", Sükût Ayyuka Çıkar, s. 129.
8 Calvino, Görünmez Kentler, s. 121.
9 Balku, "M.K.C.", Sükût Ayyuka Çıkar, s. 110.
10 Calvino, Görünmez Kentler, s. 140.
11 Balku, "Horozlu Ayna", Sükût Ayyuka Çıkar, s. 159.
12 Calvino, Görünmez Kentler, s. 88.
13 Balku, "Sisten Sonra", Sükût Ayyuka Çıkar, s. 42.
14 Balku, "Zümrüt Kurbağa", Sükût Ayyuka Çıkar, s. 171.
15 Calvino, Görünmez Kentler, s. 87.
16 Balku, "Sisten Sonra", Sükût Ayyuka Çıkar, s. 45.
17 Calvino, Görünmez Kentler, s. 151.
18 Calvino, Görünmez Kentler, s. 191.
Kaynakça
Calvino, I., Görünmez Kentler, Çev.: Işıl Saatçıoğlu, YKY, 26. Bas., 2019.
Özel, İ., Bir Yusuf Masalı.
Balku, Y., Sükût Ayyuka Çıkar, Can Yay., 3. Bas., 2017.