Kurmacanın dinmeyen sancısı: Yabancılaşmış karakterler

Modern dünya, yabancılaşmış bireyin mekânını da hazırlar; onun kurduğu/yaşadığı evren adeta bir konserve kutusunu andırır.
Modern dünya, yabancılaşmış bireyin mekânını da hazırlar; onun kurduğu/yaşadığı evren adeta bir konserve kutusunu andırır.

Yabancılaşma modern dünyanın yakın akrabasıdır ya da onun ebeveynidir. Yabancılaşmış karakterler dünyasıdır modernizm. İnsan kendine ait olan her şeyin ne içinde kalmış ne de dışında yer alabilmiştir; ademoğlu geldiği bu durakta arafı kendisine mekân bellemiştir.

İçinde yaşadığımız çağdan durup geçmişe doğru bir bakışla kurmaca karakterlerini irdelediğimizde karşımıza çıkan başat tip kendine, topluma, doğaya karşı yabancılaşmış bireyler olur. Yabancılaşma antik çağ anlatılarından, mitoslardan, dini anlatılardan kaynağını alsa da esas kimliğini yirminci yüzyıl roman karakterlerinde bulur. Yıldız Ecevit de Edebiyatta Yabancılaşma ve Yabancılaştırma adlı denemesinde bu durumu şu şekilde izah eder: "İnsanın yabancılaşması çağcıl edebiyatın ana sorunsalıdır. 20. Yüzyıl edebiyatı çok katmanlı bir yabancılaşmalar evrenini resimler bize; insan-toplum, insan-doğa, insan-tinsellik arasında yaşanan bu kopuşu ya da ruh-madde, akıl-duygu boyutları arasında oluşan aşılmaz "yabancılaşma" uçurumunu metnin ana izleği yapar."1

Yıldız Ecevit
Yıldız Ecevit

Hakan Sazyek'e göre de: "Yirminci yüzyılın neredeyse tamamını kapsayarak günümüze kadar gelen ve toplumsal yapı, buna bağlı olarak kurumsal ve kişisel ilişki tarzları değişmedikçe insanların peşini bırakmayacak olan 'yabancılaşma', modern toplumun en önemli meselelerindendir." 2 Yabancılaşmanın ortaya çıkışı tarih olarak daha erken dönemlere denk düşse de en sıkı bağını modernizmle kurmuştur. "Yaygın özellikleriyle yabancılaşma, modernitenin ve modernizmin bir türevidir."3Görüldüğü üzere yabancılaşma modern dünyanın yakın akrabasıdır ya da onun ebeveynidir. Yabancılaşmış karakterler dünyasıdır modernizm. İnsan kendine ait olan her şeyin ne içinde kalmış ne de dışında yer alabilmiştir; ademoğlu geldiği bu durakta arafı kendisine mekân bellemiştir.

  • AlainTouraine de Modernliğin Eleştirisi'nde adeta Modern dönemde yabancılaşmanın kaynaklarını bize dolaylı yönden şöyle açıklar; "Eskiden sessizlik içinde yaşıyorduk, şimdi gürültü içinde yaşıyoruz; eskiden yapayalnızdık, şimdi kalabalığın içinde yitmiş bir durumdayız; pek az mesaj alıyorduk, şimdi mesaj bombardımanına tutuluyoruz. Modernlik bizi içinde yaşadığımız yerel kültürün dar sınırlarından çekti aldı ve bir yandan bireysel özgürlük dünyasının, öte yandan da kitle toplumu ve kültürünün içine attı. Uzun zaman eski düzenlere ve bu düzenlerin mirasına karşı savaştık, ama XX. Yüzyılda en dramatik özgürleşme çağrıları yeni rejimlere, bir sürü otoriter düzenin yaratmaya çalıştığı yeni toplum ve yeni insanlara sesleniyor; devrimler de bir takım başka devrimler ve o devrimlerin doğurduğu rejimleri hedef alıyor. Modernliğin ana gücü, yani kapalı ve bölümler halindeki bir dünyanın açılma gücü, mübadeleler çoğaldıkça ve insanların, sermayenin, tüketim mallarının, toplumsal denetim araçları ve silahların yoğunluğu arttıkça tükeniyor."4

Modern dünya, yabancılaşmış bireyin mekânını da hazırlar; onun kurduğu/yaşadığı evren adeta bir konserve kutusunu andırır. Yaşadığı zaman eğilip bükülebilir bir gerçekliktir. Yabancılaşmış birey, yaşadığı doğanın modernizm tarafından işgal edildiğinin bile pek farkında değildir, farkında olanlar ise modernizmden yani yabancılaşmadan kaçılamayacağının da maalesef ayırdındadır. George Orwell'in 1984 romanında sürekli izlenen bireylerin yaşadığı bıkkınlık ve kurtulamama hissini içinde bulunduğu çağın koşulları insanlara aşılar ve insan yabancılaşmayı adeta fıtratında var olan bir öge gibi algılayıp bunu kanıksar. Öyle ki artık modernizmden kaçış yoktur ve maalesef eskiye dönüş de olanaksızdır: Bu pencereden bakıldığında modernizmin bu insanı ufalayan sert tavrından sanat eserinin etkilenmemesi olanaksız görülmektedir.

Alain Touraine
Alain Touraine

Elbette bir sanat eseri sadece yaşadığı çağ ile ele alınmaz ancak örnek verecek olursak Kafka, Joyce ya da Woolf gibi yazarları yaşadıkları dönemden ayrı bir yere koymak da bir noktada olanaksızdır zira geleneksel romanın tersine eserlerinde zamanı eğip büken ve zamanda belirli bir çizginin dışında ileri geri ve enine boyuna sıçramalar yapan bu romancıların yaşadıkları çağdan bilimsel/politik/sosyolojik açıdan etkilenmediklerini söylemek saf dillik olur. Yıldız Ecevit'in Türk Romanında Postmedernist Açılımlar kitabında da vurguladığı gibi: "Bu bağlamda 20. Yüzyılın ilk yıllarında Prag'da Bayan Fanta'nın evindeki kültür/sanat toplantılarına katılan Franz Kafka'nın, bu toplantılarda buluşlarını doğrudan Einstein'ın kendisinden dinleme olanağı bulduğunu biliyoruz. Einstein'la karşılaşmasının, modernizmin bu büyük öncüsünün yaşama ve gerçekliğe bakışını etkilediği su götürmez." 5

İçinde yaşanılan zamanda gerçekleşen olaylar, bilimdeki gelişmeler, yaşanan büyük devrimler, yıkımlar, savaşlar, teknolojik gelişmeler insanı etkilediği gibi dönemin sanat anlayışında da kendini gösterir. "Sanat yapıtı içinde bulunduğu koşulların bir ürünüdür."6 Her çağ kendi koşullarıyla doğar ve yeni koşulları doğurur. Her dönemin gerçeklik algısı farklıdır. Bu fark bir biçimde o dönemin sanat anlayışına tesir eder. Bu doğrudan bir müdahaledir. Tam da bu noktada geleneksel anlatının ayakta kalması çok zordur. Geleneksel gerçekçi anlatının daha doğru bir ifadeyle Stendhal'ın aynasının yerle bir olduğu bu süreçteyse yabancılaştırma estetiği boy göstermeye, serpilip gelişmeye başlar. Büyük gerçekler (Tanrı, Din, Kutsal Kitaplar) bilim ve akıl tarafından sarsılırken sanatın bundan uzak kalması elbette düşünülemez. Bu süreçte Alain-RobberGrilett'nin şu cümleleri önem kazanır: "bütün bu olanlardan sonra, büyük gerçeklerin sarsılmasına karşın, sanki elle tutulur bir zaman kuramı varmışçasına, neden-sonuç ilişkisine olan sarsılmaz bir inançla [yazmak] artık olanak dışıdır."7

Her çağ kendi koşullarıyla doğar ve yeni koşulları doğurur.

Birçok modernist yazar bu halden etkilenir eserlerinde bu başat ögeye dikkat ederler. Öyle ki James Joyce, Virginia Woolf ve Franz Kafka gibi öncü isimler ters yüz edilerek anlaşılmaz hale gelen yeni gerçekliği edebiyat alanında biçim, kurgu ve yapı düzlemine taşır. Edebiyat alanında kendisine antik dönemden itibaren yer bulan yabancılaşma başat figürlerini modern dönemde ortaya koyar. Bu sefer yabancılaşmış olan ne Truva savaşı sonrası İthaka'sını kaybetmiş yeni ve kendine ait olmayan bir dünyada oradan oraya sürüklenen Odysseus ne de cehennemde bir Dante'dir. Bu noktada yabancı "kendini dünyanın, kendi edimlerinin yaratıcısı olarak görmemektedir -tersine edimleri onun efendisi haline dönüşmüştür; onlara boyun eğer, hatta tapınır. Yabancılaşmış kişi kendisiyle ya da ötekilerle temas halinde değildir (...) kendisiyle ve dünyayla üretken bir ilişki kuramaz."8

George Orwell
George Orwell

Bu bölümün başlığındaki yabancılaşmış karakterler, önceki bölümde sunduğumuz altyapıdan yetişmektedir. Fakat zamanda biraz daha geriye gidersek romantik dönem eserlerinde de yabancılaşmanın izlerine tanık olmak mümkündür. Romantik dönemde bireyler duygularını açık bir biçimde ortaya koyar ve bu duyguları bulabilmek adına sanayileşmiş, duman altı, insanın uyumaya bile vakit bulamadan çoluğuyla çocuğuyla çalışmak zorunda kaldığı o bulanık şehirlerden doğaya kaçar. Bu kaçış bir yabancılaşmadır başlı başına. "Ününü doğa şiirlerine borçlu olan Wordsworth'ten başka, Coleridge, Shelley, Keats ve Byron da doğa temasını değişik açılardan işlediler. Bu şairler doğaya böylesine önem vermekle, ilkel bir sanayinin izlerinin cüzam gibi ülkelerine yayılmaya başlamasına belki tepki gösteriyorlardı..."9

Romantik sanatçı doğaya yönelir zira insan doğada duygularını bulur. Çünkü kent yaşamının onlara esinlediği artık Blake'in Baca Temizleyicisi (ChimneySweepers) şiirinde yakaladığı karamsar ve kanserli temalara sahip şiirlerdir. Şiire de şöyle bir baktığımızda şehirden ayrılıp doğaya karışan çocuklar mutluyken şehirde yaşayan çocuklar adeta bir tabut içerisinde baca temizlemeye devam ederler.

  • Baca Temizleyicisi
  • (...)
  • Ve o ağlamayı kesti, ve o gecenin derinliğinde
  • Tom uyuduğunda, neler gördü düşünde!
  • Binlerce baca temizleyicisi,Dick,Joe,Ned&Jack,
  • Onların hepsi kara tabutlara kilitlenmişti
  • Ve bir Melek geldi ışık saçarak anahtarıyla,
  • Ve açtı tabutları&azat etti onları;
  • Sonra çayırda zıpladılar güldüler koştular
  • Ve ırmakta yıkandılar, ve Güneşte parladılar.
  • (...)
  • Ve Tom uyandığında; ve biz karanlıkta kalktık,
  • Ve çantalarımızı fırçalarımızı alıp çalışmaya koyulduk,
  • Sabahın ayazı boyunca, Tom mutluydu&şevkliydi,
  • Herkes işini yaparsa gerek kalmaz ki kötülükten korkmaya.10

İngiliz romantik edebiyatıyla hemen hemen aynı yıllarda nüvesini bulan Alman romantik edebiyatında Genç Werther de "kalıplaşmış değer ölçütleriyle biçimlenmiş burjuva toplumunda, üstü küllenmeye başlayan insan özelliğini, 'duygu'yu dorukta yaşayabildiği için bir 'yabancı' madde gibi algılanır çevresi tarafından."11Genç Werther'inAcıları'nı tarif eden Yıldız Ecevit şöyle yazar yabancılaşma için: "İnsanın uygarlaşmasının tarihi, bir bağlamda da onun kendisine ve 'öz'ünde barındırdığı değerlere yabancılaşmasının tarihidir. İnsan bilimde ilerleyip kendi yararı doğrultusunda doğayı değiştirmeye başladığından bu yana, kendi öz doğasından da adım adım uzaklaşmayı, ona 'yabancılaşmayı' sürdürmüştür."12 Kendimizi tekrardan romantik dönemden alıp bu tarafa doğru taşırsak öncesinde tek tük rastladığımız yabancılaşmış karakterlere artık her köşe başında rastlarız. Zira anlatılmaktan ziyade kurgulanan roman artık yaşadığı çağın yabancısı olan bireyin romanıdır. "20. Yüzyılın modernist romancıları birer yabancılaştırma sanatçısıdır.

Kafka da Joyce da metinlerini alışılmışın dışında, grotesk/yabancı bir atmosfer içinde kurgularlar..."13 Yaşadığı evrene yabancılaşan insan/sanatçı içinde bulunduğu durumu daha estetik bir düzeye getirir. Bunu kurgularken anlatılanı insanın o bildiği evrenden başka bir boyuta taşır ve onu insana yabancılaştırır. İnsanın yabancılaşması olgusu, 20. Yüzyıl estetiğinin ana taşıyıcılarından biridir. Hızla değişen dünyayı insan kolayca anlamlandıramaz ve bir savrulma yaşar. Dünyasına yabancılaşan yazarsa bunu kurmaca bir zemine taşır. Yabancılaşma modern romancının elinde yeni bir kurgu tekniğine dönüşür.

Yaşadığı evrene yabancılaşan insan/sanatçı içinde bulunduğu durumu daha estetik bir düzeye getirir.

Dünya edebiyatında "Yabancılaşma"

Bu durumda biraz da Dünya edebiyatında yabancılaşma üzerine yazılmış ya da yabancılaşmış karakterleri konu alan eserleri gözden geçirmek yolumuzu biraz daha aydınlatacaktır. Daha evvel de aktardığımız gibi yirminci yüzyılla birlikte değişen yaşam şartları ve bu şartlardan fazlasıyla nasibini alan bireyin yaşamını konu alan romanlarda yabancılaşma başat öge olmuştur. "Batı edebiyatında bu konuda kült bir roman olarak Dostoyevski'nin Yer Altından Notlar'ı (1864), Franz Kafka'nın Dönüşüm'ü (1915) ve Dava'sı (1925), HermannHesse'nin Step Kurdu'su (1927), EliasCanetti'ninKörleşme'si (1935) Jean Paul Sartre'nin Bulantısı (1938) ve Alber Camus'un Yabancı'sı (1942) karşımıza çıkmaktadır. Hem genel hem de özel yabancılaşmayı işleyen bu romanlar, modern yaşamın bireyi/ aydını nasıl bir cendere altına aldığını vurgulamaya çalışırlar."14

Joyce
Joyce

Yabancılaşma'nın kültleşmiş romanlarına dikkatli bir biçimde baktığımızda listenin ilk sırasını Dostoyevski'nin Yer Altından Notlar adlı eseri alır. Bu romanda"Kitaplarla hayatı çözümlemeye ve bunun sonucunda büyük bir hayal kırıklığına uğrayan aydının bilinçaltında oluşturduklarını yer altı notlarına dönüştürüp okuyucuyla paylaşan kahraman anlatıcı"15 anlatılır.

Eserlerinde kurguladıkları karakterler yalnızca zihinsel olarak değil fiziksel olarak da bu dünyadan olmayan karakterlere benzeyen ya da insan gibi düşünen ancak fiziksel olarak başka bir varlık gibi görünen karakterler kurgulayan Kafka ve Beckett için de şöyle der Ecevit; "Kafka'nın ve Beckett'in insanları 'grotesk' özelliklerle dolaşırlar metnin içinde. 'Korku', 'yalnızlık' ve 'umarsızlık' yeni edebiyatın insanının biçimlendiren ana öğelerdir. Kendisine de çevresine de yabancılaşmış bu insanı, dış görünüşünde de yabancılaştırır Kafka: Modernizmin bu büyük ustası onu bir böceğe çevirir Değişim adlı anlatısında. 20. Yüzyıl insanın geçirdiği tinsel mutasyon, edebiyat düzleminde insanın böceğe dönüşmesiyle somutluk kazanır. Beckett ise tinsel düzlemde yaşanan bu geri gidişi; sakat, felçli, grotesk görünümlü insanlarıyla edebiyat düzlemine taşır. İndirgenmiş insanı anlatır Beckett [...] bu insan, maddeler evreninde çırılçıplak kalmıştır, yalnızdır, kendisine de çevresine de yabancıdır."16

Yabancı romanında Albert Camus, yabancılaşma olgusunu her şeye karşı duygularını dondurmuş olan Mersault üzerinden işler. Romanın adı ve içeriği birbiriyle uyumludur. Kız arkadaşının benimle evlenir misin sorusunu bile donuk bir edayla "olabilir" diye yanıtlayan Mersault annesi öldüğündeyse hiç üzülmez. En sonunda çıktıkları bir gezide öldürdüğü Arap yüzünden idamla yargılanırken bile hiç pişmanlık duymayarak ne olacaksa olsun diyen bu dünyadan bıkmış ve dünya üzerinde çok yorulmuş gibi görünen Mersault, belki de yabancılaşmanın bir başka en önemli kült karakteridir.

Türk edebiyatında "Yabancılaşma"

Oğuz Atay
Oğuz Atay

Dünya edebiyatının yabancılaşma konulu romanlarına Türk edebiyatından da Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ı(1971), Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'sı(1943), Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam (1959) ve Anayurt Oteli'ni (1973), Adalet Ağaoğlu'nun Ölmeye Yatmak (1973) ve Bir Düğün Gecesi'ni (1979), Ferit Edgü'nün Hakkari'de Bir Mevsim'ini (1977), Tezer Özlü'nün Çocukluğun Soğuk Geceleri ve Yaşamın Ucuna Yolculuk'unu, Latife Tekin'in Sevgili Arsız Ölüm'ünü (1983), Orhan Pamuk'un Kara Kitap (1990) ve Kar (2002) eserlerini de eklemek mümkündür. Türk edebiyatına dönüp baktığımızdaysa modern roman tekniklerini kullanan ilk ciddi roman Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar adlı eseridir. Tıpkı Camus'un Yabancı eserinde olduğu gibi eserin adı ele verir romanın içeriğini. "Atay dış dünyada 'tutunamamak'la özdeşleştirir 'yabancılaşmayı'. Modern romanın ülkemizdeki öncüsü Tutunamayanlar'da, roman kişisi Selim, küçük ihtiras oyunlarına, açgözlülüklere, rekabetlere, dedikodulara, birbirine çelme atmalara' 'yabancı'dır, böyle bir dünyada soluk almayı bilmez o; 'bana yaşamasını öğretmediler' der. Tutunamayanlar tümüyle yabancılaşmanın romanıdır."17

Bir başka özel eserde ise "Yusuf Atılgan'ın [...] Anayurt Oteli ise neden- sonuç ilişkisinin yok edildiği 'kafkaesk' bir ortamda, 20. Yüzyılın insanının evrensel sorunsalları olan yabancılaşma/yalnızlık ve iletişim kopukluğunu odağa alır.18

Sonuç

Modern romanda mimetik anlatı kendine yer bulamaz; o artık geçmişin ölmüş tanrıları arasındadır. Yeni olan neyi anlattığından çok nasıl anlattığının peşindedir; biçim önemini kat kat arttırmış ve artık yazılı anlatıda görselliğin peşinde gezerken aynı zamanda imgelere sırtını dayamıştır. Şöyle ki"20. Yüzyıl edebiyatı, gerçeği doğrudan yansıtmaz; onu farklı bir mercekten geçirerek kırar, ölçütlerini değiştirir, büker çarpıtır. Kimi kez batılının içinde yaşadığı sistemi Çin'e taşır, ona gerçeğini yabancı bir ülkenin koşullarında, Shen Te'nin dünyasında yaşatır..."19 Bu durumu ise Hakan Sazyek şu şekilde ifade eder; "Yansıtmacı romanda birey (karakter) nesnel gerçeklikle ve toplumsal yapıyla tutarlı bir uyum sergileyebilirken modernist romanda hayata veya topluma, kamusal değerlere/normlara aykırı düşen, kendisini onlara kapatan ya da onlarla buluşamayan bir yabancıya dönüşür."20

Yıldız Ecevit Sazyek'in bu düşüncelerini daha açıklayıcı cümlelerle destekler ona göre; "Yabancılaştırma estetiği ise, bir önceki yüzyılın dengeli, uyumlu, determinist, 'mantıklı' dünya görüşünün ve estetik anlayışının odağına yerleştirmiş bir bomba etkisi içerir; görünür gerçeği deforme eder, groteskleşir, abartır, sinikleştirir, absürd kılar, parodi düzleminde onunla eğlenir."21 Görüldüğü gibi çok uzak geçmişten bugünlere değin gelen "yabancılaşma" gerçek anlamıyla gelişimini yirminci yüzyıl romanında bulur. Bu çağ geleneksel olan her şeyin alt üst olduğu modern anlatıların çağı olmuştur. Görünen artık göründüğü gibi değildir ve bu görünmeyenin ya da yansımanın hüküm sürdüğü hipergerçeklik çağında geleneksel olan tek hat üstünde geçmişten geleceğe doğru kronolojik bir anlatı olarak kalır. Bu yüzden yabancılaşma çağının karşılığı olan mimetik anlatı değil yabancılaşma/yabancılaştırma estetiğidir.

Artık zaman eğilip bükülebilen göreceli bir hal almıştır; zaman bile insana bu denli yabancıdır. Gerçek delik deşik edilmiş, insan kendi doğasına, yaşadığı/kurduğu bu evrenine yabancılaşmıştır. Bu noktada "bilimdeki/teknolojideki akıl almaz gelişmeler, bunun sosyopolitik yan ürünleri, insana 'yabancı' yeni bir dünyanın konturlarını çizmekteydi. Bu yeni dünyada; insanın, doğanın kendiliğinden ve doğal olanın yerini, maddenin yönlendirdiği yeni bir değerler sistemi olmaya başlıyordu."22

Sanat yapıtı çağından ve insanından ayrılamaz. İnsanın yaşadığı bu yabancılaşmadan elbette kurmaca karakterler de nasibini en şiddetli biçimde aldılar ve alacaklardır.

1 Yıldız Ecevit, Edebiyatta Yabancılaşma ve Yabancılaştırma

2 Hakan Sazyek, Abdülhak Şinasi Hisar'ın Romanlarında Özel Yabancılaşma, Ankara, Akçağ Yayınları, 2008, s.17

3 Sazyek, Abdülhak Şinasi Hisar'ın Romanlarında Özel Yabancılaşma, s.18

4 AlaineTouraine, Modernliğin Eleştirisi, Hülya Uğur Tanrıöver (çev.), İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2016, s.123

5 Yıldız Ecevit, Türk Romanında Postmodernist Açılımlar, İstanbul, İletişim Yayınları, 2001, s.27

6 Ecevit, Türk Romanında Postmodernist Açılımlar, s.17

7 Ecevit, Türk Romanında Postmodernist Açılımlar, s.29

8 Sibel Özbudun, George Markus ve Temel Demirer, Yabancılaşma Ve...,Ankara: Ütopya Yayınevi, 2008, s. 35

9 Mina Urgan, İngiliz Edebiyatı Tarihi, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2012, s. 506

10 William Blake, Baca Temizleyicisi, T. Asi Balkar (çev.), http://www.siir.gen.tr/siir/w/...

11 Yıldız Ecevit, Edebiyatta Yabancılaşma ve Yabancılaşma

12 Yıldız Ecevit, Edebiyatta Yabancılaşma ve Yabancılaşma

13 Ecevit, Türk Romanında Postmodernist Açılımlar, s.37

14 Nilüfer İlhan, "Yabancılaşma Olgusu ve Kürk Mantolu Madonna Romanı", Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 20, 2012, s. 44

15 Nilüfer İlhan, "Yabancılaşma Olgusu ve Kürk Mantolu Madonna Romanı", s. 44

16 Yıldız Ecevit, Edebiyatta Yabancılaşma ve Yabancılaşma

17 Yıldız Ecevit, Edebiyatta Yabancılaşma ve Yabancılaşma

18 Ecevit, Türk Romanında Postmodernist Açılımlar, s.88

19 Yıldız Ecevit, Edebiyatta Yabancılaşma ve Yabancılaşma

20 Sazyek, Abdülhak Şinasi Hisar'ın romanlarında Özel Yabancılaşma, s.39

21 Ecevit, Türk Romanında Postmodernist Açılımlar, s.

22 Ecevit, Türk Romanında Postmodernist Açılımlar, s.35