Kendini Bulamayan Kahraman: Doctor Who
Yeni döneminde yayımlanan her bölümünü itiraf edeyim büyük bir heyecanla izlediğim Doctor Who, sadece zaman yolculuğuyla ilgili yapılmış yapılacak bütün filmlerin ve bütün kurgu numaralarının kare ası olmakla kalmıyor; aynı zamanda -senaristlerin haberi olsa da olmasa da- her bölümde yeniden yazılan bir Hızır hikâyesi (miti) olma özelliği de taşıyor.
Zamanın ve uzayın herhangi bir köşesinde tam her şeyden umudu kestiğiniz anda ortaya çıkan bir kahraman, size kimi/neyi hatırlatıyor?
Sıkıştığınız anda birdenbire ortaya çıkıp, hikmetini ancak hikâyenin sonunda anladığınız eylemlerle kötülerin karşısında duran, onları ustaca ve tereyağından kıl çeker gibi rahatlıkla alt eden...
Yanında daima bir yol arkadaşı olan ve yol arkadaşına ikide bir "benimle seyahat etmek zordur" diyen... Onların hayretinden neredeyse haz duyan, bunu da saklamayan... Ama her fırsatta "Dünyanın saçları ağarmış ve ben yalnızım," diyerek yalnızlığından yakınan, silahsız ve ölümsüz yolcu. Hızır Aleyhisselam mı? Evet ama benzer özelliklere sahip bir başka karakterimiz daha var: Doctor Who. Kötülerin üzerine doğru koşarken: "Bir planım, bir desteğim ve bir silahım yok. -Ve geliyorum- Bu sizi korkutmuyor mu?" diyen Galifreyli son zaman lordu Doktor'dan bahsediyorum.
Yeni döneminde yayımlanan her bölümünü itiraf edeyim büyük bir heyecanla izlediğim Doctor Who, sadece zaman yolculuğuyla ilgili yapılmış yapılacak bütün filmlerin ve bütün kurgu numaralarının kare ası olmakla kalmıyor; aynı zamanda -senaristlerin haberi olsa da olmasa da- her bölümde yeniden yazılan bir Hızır hikâyesi (miti) olma özelliği de taşıyor.
Zamanın başlangıcından beri hikâye anlatan insanın, o ilk hikâyeden beri belli başlı arketipleri ve insanlığın değişmeyen hallerini tekrar tekrar söyleyip dinlediğini artık biliyoruz. Bu konuyu Campbell ile ilgili -yine bu bölüm için- yazacağım yazıda ayrıntısıyla ele alacağım zaten.
Mircae Eliade, mitlerin, hem bütün dünya için bir model teşkil ettiğini hem de kişinin kendi toplumunu nasıl tahayyül edeceğini belirlediğini ifade eder. Ona göre "Arkaik toplumun insanı, bir tanrının ya da bir mit kahramanının ibret alınacak eylemlerini taklit ederek veya basitçe onların serüvenlerini hikâye ederek kendisini kutsal dışı zamandan koparır ve büyülü bir şekilde yeniden Büyük Zaman'da, kutsal zamanda yaşamaya başlar."
Peki, hangi kutsal zamanda? Bu, anlatılan hikâyenin nev'ine göre değişiyor. Bir toplumun dinlediği, anlattığı hikâyelere bakarak o toplumun bilinç altının o sırada ne ile meşgul olduğunu anlayabiliriz desek iddialı mı olur? Yo, bilakis malumun ilamı sayılır.
Doctor Who için, neredeyse bütün eski uygarlıklarda yer alan Hızır mitinin bu bağlamda bir yeniden üretimi, Hızır'ın Batı'da yeniden ortaya çıkışı denebilir. Doktor'un ilk bölümünün 1963'te çekilip TV'de yayınlandığını düşününce bu "kurtarılma telaşı", "kıyamet korkusu" daha da anlaşılır olur sanıyorum. Aydınlanma, sanayi devrimi, dünya savaşları derken dünyaya hakim olan karamsar hava, "muzip, bilge, dünya dışı kurtarıcı"yı doğurmuş olsa gerek. (Elbette bu kurtarıcı, son tahlilde Prometheus'un torunudur. Promethe, nasıl tanrılardan ateşi çalıp insanlığa hediye ettiyse Doktor da Tardis'i -zaman makinası- Galifrey'den çalmıştır. Belki de bu yüzden hikâyede sürekli tekrar eden başlıklardan birisi de "Doktor'un eski günahları" bahsidir. Irkına ihanet etmiş olmasının yanısıra katliamlar, savaş lorduyken işlediği günahlar vs.)
Diğer yandan hikâye bütün numaralarından, arızalarından, gerekli gereksiz ayrıntılarından arındırılıp sadeleştirildiğinde bize şunu söyler: Bütün şartlar aleyhine gibi görünebilir, düşmanının yenilmez silahları olabilir, mahşerin atlıları karanlık ve kaos tüm silahlarını kuşanıp üzerine doğru geliyor olabilir. Tüm bunlar karşısında seni insan/kahraman yapan şey cesaretini kaybetmemen ve asla zalim olmamandır. İnsanı güçlü yapan, inancı, cesareti ve iyiliğidir. Çoğu zaman karanlık, sadece onun karşısında durma cesareti gösteremediğimiz için kazanır. Kötü-lük, karşısında durduğumuz ve gözlerinin içine bakma cesareti gösterdiğimizde afallar hatta karikatürleşir. (Belki aşırı yorum olacak ama Doktor evreninin en acımasız kötüleri Dalekler ve Siber Adamların çocuksu ve karikatür görünüşünü ben biraz da buna bağlıyorum)
Rober Fulford'un Anlatının Gücü'nde, Roland Barthes'ın Çağdaş Söylenler'de gösterdiği gibi toplumlar mitsiz, geniş anlamıyla hikâyesiz yapamaz. Değindiğimiz gibi hikâyeler bizi biz yapar. Burada sorun, yeni mitlerin, hikâyelerin kutsal olandan koparılmasıdır. Hal böyle olunca yeni hikâyelere göre kendini kuran toplumlar kahraman ve adil olamıyorlar. Çağdaş toplumların çağdaş olmayanlar üzerindeki "barbarca hücumları", tahakkümü, acımasızlığı buna en iyi örnek değil mi? Çünkü ölçüsüz, ölçüsü belirsiz bir toplumda kahramanlık, adalet gibi soylu kavramlar bakış açısına göre birden değişiveriyor. Postmodern zamanların o bir türlü yerinde durmayan "bakış açısı"na göre! Çünkü kahramanlığı zalimlikten ayıran ince çizgi dinlerin/vahyin kılavuzluğuna muhtaçtır. (Doktor'un kaderle ve zamanla ilişkisi belki de onu bir sabiteye bağlayan tek ölçü. Bazen sınırlarını zorlasa da saygı duyduğu tek otoritenin kader ve zaman oluşu üzerinde ayrıca düşünülmeli)
Hikâyenin Hapsedilmesi
Jung, Ruhunu Arayan İnsan'da Hrıstiyanlık'tan derin kopuşundan beri krizde olan modern dünyanın taze tinsel kaynaklara başvurmasını ve yaratıcı güçlerini yenileyebilmesini olanaklı kılacak yeni bir mit arayışında olduğunu işaret ediyordu. İlk bölümü 1963 yılında çekilen İngiliz yapımı bu dizi de şüphesiz bu mit arayışının meyvelerinden. Ve fakat Tanrı'yı öldürüp, ilahi olanı hayatından çıkarmak konusunda kararlı olan modern dünya, kutsallığın kaynağı olan mitleri ve aslında bilinç altını da "din dışı" alana çekmeye çalışmayı da ihmal etmiyor. Bilim kurgu türünün diğer önemli örnekleri gibi Doktor da dünyayı bilimle açıklama illetinden muzdarip. Büyülü olana kapılarını bir daha açmamak konusunda ısrarcı. Diziye göre hayaletler, ruhlar, Tanrı'lar, şeytan, her biri henüz kavrayamadığımız bir bilimin ürünüdürler. Yani bilim kurguya ve Doktor'a göre Tanrı/doğaüstü/metafizik yoktur, keşfedilmemiş bilim vardır. Mucize yoktur, tabiatın bilinmeyen kuralları vardır.
Böylece bu heyecan verici formda (ve hikâyede) aslında modern insanın iki yüz yıllık profanlaştırma inadı sürüyor. Sanki mit, kutsal/dini alandan ayrıştırılabilirmiş gibi. Oysa, başlangıçta da söylediğimiz gibi Doktor için Tardis neyse, insanlık için de mit odur. İnsan, zamanın, zamanların içinde mitlerle yolculuk eder ve o başlangıç zamanına ilk kutsal âna dönmeyi amaçlar. Hızır'ın insanları kurtardığı ama bunu Allah'ın eliyle yaptığı ideal âna. Sanırım Doctor'un kulübesi Tardis'in kaotik yolculuğu, nereye gideceğini bilmeyişi, Doktor'un kendisini kayıp ve vatansız hissediyor oluşu da tam olarak mitin kusurlu kullanımının sonucudur. Çünkü Doktor, mitik kahramanın tersine bir yıkımdan doğmuş ve geldiği yeri unutalı binlerce yıl olmuştur. Televizyon yıllarının en uzun ömürlü kahramanı, Batı'nın soylu vahşi arayışlarının müstesna bir örneği de olsa kutsaldan soyutlanmaya çalıştıkça bilim zindanına hapsolmuştur adeta.
Böyleyken bile muhatap olduğumuz hikâye bize ilham vermeye devam ediyor; insanlığın ortak destanında kımıldayan her yaprak tanesinin hikâyeciyi heyecanlandırdığı gibi.
Alonzi Alonzo!
"Kutsal inadı olanlar gerekli,
Bir kalbi daha olanlar gerekli"
Nuri Pakdil beni affetsin, ne zaman bu dizeler aklıma gelse, bir şekilde önüme düşse aklıma Doktor Who gelir. Dizi çok eski olabilir ama Pakdil'in çift kalp taşıyan Galifreyli son zaman lordundan bahsetmediğine neredeyse eminiz.
Anlamın buharlaştığı, zeminin kayganlaştığı, kendimizi ölçüsüne vurup tartacağımız bir ağırlık noktasının her geçen gün daha belirsiz hale geldiği postmodern zamanlarda insanı hayatın uzağında kendi katı "gerçekliğine" çağıran ses(ler) gitgide karikatürleşirken, ironi ve mit kurgu bizi bu belirsizlik fırtınasından kurtaran, zamanın kıyısına doğru savurup sabitlediğimiz bir ipe dönüşüyor. Elbette ironi, hakikatin kendisi değil ama sahte, sanal gerçeklikler tarafından her gün biraz daha kavrulan ruhun savunma silahlarından biri. Doktor'un hiç yanından ayırmadığı sonik tornavidası ve mizah duygusu tam da bu.
Buraya bir Oğuz Atay kahkahası gelebilirdi, yerine sevmediğimiz bir milletin bütün kusurlarına rağmen sevmeden edemediğimiz kahramanı Doktor Who'nun selamlarından biri gelsin: Alonzi Alonzo!