Kan Pıhtısı
"İlacımı... İlacımı... İlacımı almadım ondan oldu,” dedi. Elinde taşıdığı siyah poşeti açıverdi yanındaki iki kişi. Eczacı ya da doktor olmalıydılar. Biri, arkadaşına “Epilepsi” dedi. O ise biraz daha toparlamıştı kendini. Cebine para koymaya çalışan kadını engelledi.
Tıklım tıklım dolu metro vagonunda kalabalığın orta yerine biri düştü. Düşerken öyle bir gürültü çıkmıştı ki bazıları onun gökten düştüğünü sanıp tavana baktılar. Bazıları ise onu yıldırım zannedip korkuyla yanından uzaklaştılar. Düşerken dilini ısırdığı için koca bir kan pıhtısı, tutunma demirinin kenarına sıçradı. Pıhtının içinde dilden kopmuş, görünmeyecek kadar küçük bir et parçası vardı. İşte orada, o anda, o pıhtı ve etten, beni yaratan Tanrı, hikâyenin orta yerine bırakıverdi beni. Önce kalp atışımı yarattı, sonra kalbimi. Ve bütün uzuvlarımla, eksiksiz şekilde bırakıverdi beni oraya. Şimdi bir kan pıhtısı kadar sessiz, istem dışı tükürülmüş, konuşmayan, gülemeyen ve yorum yapamayan bir pıhtı kadar suskun, demirin yanında öylece dikiliyordum. Kollarından tutup koltuğa oturttukları delikanlının ne söylemek istediğini anlamaya çalışıyordum.
"İlacımı... İlacımı... İlacımı almadım ondan oldu,” dedi. Elinde taşıdığı siyah poşeti açıverdi yanındaki iki kişi. Eczacı ya da doktor olmalıydılar. Biri, arkadaşına “Epilepsi” dedi. O ise biraz daha toparlamıştı kendini. Cebine para koymaya çalışan kadını engelledi. Diretti. Parayı almak istemedi. Defalarca; “Reçetem var. İlacımı veriyorlar.” dedi. Ayaklarında terlik vardı kış günü. Galiba ayakkabı reçetesi yazılmıyordu. Reçeteye ekmek de yazabilseydi keşke doktor. Elli kilo ancak vardı. Derisi kemiğine yapışmıştı. Biraz kendini toparlayınca ikindi namazından bahsetti. Belki de bilincini kaybetmeden önce bunu düşündüğü için ikindi için vakit var mı daha, diye sordu. Doktor ya da eczacı adam, vakit olduğunu söyledi. Nereli olduğunu sordular. Kastamonuluymuş. Annesine ve iki kardeşine bakıyormuş. Sabah beşe kadar karton toplayacakmış.
Onu dinledikçe keşke bir kan pıhtısı olarak kalsaydım dedim. Durakta indim ve yukarı çıktım. Yeni yapılan cami bütün heybetiyle karşımdaydı. Bittiğinde çok güzel olacağı şimdiden belliydi. Karton toplayan çocuklar artık ikindi namazlarını kaçırmayacaktı. Caminin minareleri arasına yüzü gerildi çocuğun. Bir pıhtıya benziyordu. Hiç çıkmayacak gibiydi. O zaman anladım, yüzü hayatım boyunca silinmeyecekti belleğimden. Unutamadığım yüzlere bir tane daha eklenmişti. Nasıl unutabilirdim? Bir kan pıhtısı değil miydim? Hem köküm dildi.