İsmail Özen’in Öykülerinde Sözcük, Tema ve Yenilik

İsmail Özen
İsmail Özen

Özen’in öykülerine yönelik ilk değerlendirmeyi, bilhassa yazı meselesinin temeli olduğu için, sözcükler üzerinden yapmak anlamlı olacaktır. Özen öykülerinde sözcüklerin imkânlarını genişleterek kullanma eğilimindedir.

Babamın Şarkısı Özen’in ikinci öykü kitabı. Günler Ne Kadar Kısaldı kitabının ardından Özen öykü yolculuğuna bu kitabıyla devam ediyor. Kitap farklı zamanlarda farklı dergilerde yayımlanan öykülerin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş.

Özen’in öykülerine yönelik ilk değerlendirmeyi, bilhassa yazı meselesinin temeli olduğu için, sözcükler üzerinden yapmak anlamlı olacaktır. Özen öykülerinde sözcüklerin imkânlarını genişleterek kullanma eğilimindedir. Sözcükler, meseleyi dile getirme, mekân tasvirini kelimelerle inşa etme gibi temel özelliklere ek olarak tali bir unsur olarak da ele alınmakta, böylece detayı zenginleştiren araçlara dönüşmektedir. Farklı öykülerdeki “çobançantası, karahindiba, ateş likeni, karakedi, kuka, anız, tepeli toygar, çerge, geven, yavşan” gibi sözcükler bağlama uygun detayı güçlendiren ikincil roldeki kelimelerdir. “Özenti Değil Yaşantımız Bu” ve “Avuçlarımın İçi Kaşınıyor” adlı öykülerde hissedilen argo kullanımı da Özen’in dilin imkânlarını geniş bir şekilde kullanma çabasının izleri olarak ele alınabilir.

Babamın Şarkısı, İsmail Özen, Profil Yayıncılık
Babamın Şarkısı, İsmail Özen, Profil Yayıncılık

Özen’in öykülerindeki önemli noktalardan birisi, yazarın tabiattaki anlık değişimleri insan psikolojisi bağlamında değerlendirmesidir: Özen dış dünya ile insanın iç dünyası arasındaki ilişkiyi tabiattaki olumlu/olumsuz değişimler çerçevesinde ele alır. “Bir Çocukluk”ta öykünün başında “çalgılarını çengilerini toplamış dünyaya doğru koşan” ve kahramana neşe veren güneş, öykünün sonunda kahramanın gözyaşı dökmesine uygun olarak bulutlara gömülür ve kararır. “Babamın Şarkısı”nda da tabiattaki değişimlerin insanda oluşturduğu benzer psikolojik yansımalar açıkça vurgulanır. Kurşun renkli denizin durgun olması ve ağır ağır nefes alıp vermesi, bahçenin çürümüş yapraklarla dolu olması insanı karamsarlığa iten bir mekân tasvirini zihinde canlandırır, çünkü Özen birazdan kahramanın rüyasında, iyi ilişkiler kuramadığı babasını görmesini ve içinin daralmasını anlatacaktır.

Kahramanın babası ile olumsuz ilişkisinden ve onun rüyasından bahsedilmeden boğucu bir mekân tasviri yaratılarak okurun zihni öykü için uygun hâle getirilir. “Akşama Doğru”da ise kahraman sahafa bulanık bir gün eşliğinde girer, çıkışta ise bir kitabın arasında bulunan kartpostalın olumlu hatıralara yol açması olumlu yönde değişmiş hava ile ele ele gider: “Kitapçıya girerken bıraktığım bulanık günün değil, başka bir günün akşamı gibiydi. Dükkanların ışıkları yanmıştı. Balıkçı tezgahlarında taptaze Çingene palamutları ışıl ışıl parlıyordu. Yüzümde gezinen nefis bir serinlik vardı. Her mevsimin tenimize dokunuşu farklı, diye düşündüm”. Aynı unsur “Hepiniz Aynısınız” adlı öyküde de vurgulanmaktadır: “Gün batımının kızıl seli gözlerimi kamaştırıyor, duvarlar serin, koyu gölgelerin içinde kaybolmuş. Nedense içime çocukça bir sevinç doluyor.” Bütün bunlar insan ruhundaki değişimlerin dış dünyadaki değişimlerle beraber ele alındığını ve tabiatın insanın psikolojik yapısını olumlu/olumsuz yönde değiştirme gücüne sahip yansımalarının konu edildiğini göstermektedir.

Öykülerin temalarında belirli bir çeşitlilik olmasına rağmen “yalnızlık” merkezi bir kavram olarak öne çıkmaktadır. “Bir Çocukluk” önce abisinden ayrılan, sonra da oyun oynadığı çocuklarla sevgi beslediği (âşık olduğu?) kız tarafından terk edilen bir çocuğu konu edinir. Öykü günlük hayattaki herhangi bir olay olarak ele alınamaz çünkü öykünün başlığı “Bir Çocukluk” olarak belirlenmiştir, bu da nihai noktada yalnızlık hâlinin çocukluk boyunca sürdüğünü gösterir. Yalnızlığın izlenebileceği bir diğer öykü de “Babamın Şarkısı”dır. Tiyatrocu olan ve bira içen kahraman, babasından farklı olanı temsil ederken, baba figürü geleneğe ve kültüre gönderme yapar, çünkü babanın en çok sevdiği ilahi buna uygundur. Yazarın bu öyküde baba-oğul arasında taraf tutmaması ve fakat adamın babasını hatırladığında gözyaşlarına boğulması öyküyü güçlü kılan ve rasyonel açıdan tahlil edilmeyerek hayalin sınırları içerisinde bırakılması gereken unsurlardan biridir.

Fakat kahramanın ne babasına ne de kendinden oldukça küçük sevgilisine ait olması onun iki arada kalmasına neden olmakta ve bu da kahramanın yalnız olmasıyla sonuçlanmaktadır. “Fotoğraflarımızı Çeker Misin” adlı öyküde kahramanın “uzun yalnızlık günleri” ve işsizliğine ilaveten öyküdeki genç kız ve erkeğin birbirlerine ait olma durumları ve mutlulukları kahramanın yalnızlığını perçinleyen unsurlar olarak ele alınır. “Sakallı Raif”de ise yalnızlık hissi doğrudan gösterilir: “Elinde tahta bir bavul ve büyük bir çantayla yörenin kasaba ve nahiyelerinde dolanıp duran bu adam yapayalnızdı.” Diğer öyküler ise farklı temalar içermektedir. “Özenti Değil Yaşantımız Bu” köyde yaşayan ve çevresindeki güzelliklerin tam olarak farkında olmayan, kas gücüyle toplumda adalet tesis eden enişte ile tabiatın farkında olan, “çıldırmış bir yeşillik” görerek meşe çalılığının dibine uzanan ve “etinin tadına varan” kahramanı anlatır. Enişte bedeni ve dolayısıyla fiziki olanı temsil ederken kahraman hissiyatı ifade etmektedir.

Bu öyküde beden-his karşılaştırması (zıtlaşması?) ve kahramanın eniştesine “Biz ayrı dünyaların insanlarıyız” demesi, yazarın fiziki olan ile hayali olan arasında belirgin bir ayrım yaptığının işaretidir. “Avuçlarımın İçi Kaşınıyor” serseri ruhlu birinin iğde çiçeğini kendine yakıştırmasıyla duygusal da olabileceğine, “Minik” bir bilinmezliğin sınırında yaşamaya, “Hepiniz Aynısınız” ise kadın-erkek ilişkilerine gönderme yapar. “Özenti Değil Yaşantımız Bu” adlı öyküye ek olarak “O Da Bu Gidinin” ise hem olay örgüsünde kahramanların yolda olmaları hem de tasavvufi çağrışımları nedeniyle bir yol öyküsü olarak değerlendirilebilir. Bu son öyküdeki dini referanslar “Şadırvanda” adlı öyküde de öne çıkar. Gençlerin düşüncelerinde tutarsız olması (dolayısıyla hata yapmaları) ve sonra namaza durmaları okurun zihninde iki namaz arasında işlenen küçük günahların affedileceği olgusunu canlandırır. “Sakallı Raif” ve “Hüzünlü Bir Tanışma” ise karakter öyküsü olarak öne çıkmaktadır.

Bu düşüncelere ek olarak Özen öykünün imkânlarını geniş bir çerçevede kullanarak yeni denemeler yapmaktadır. “Sakallı Raif” öyküsünün bitmesine rağmen bitirilmemiş gibi bırakılması, öykülerde gerçek dünyaya ait karakterlerin sözlerinin dipnotlar olarak kullanılması, bir öykünün yazılma sürecinin başka bir öykü olması gibi unsurlar öyküleri hayal ve gerçeklik arasında konumlandırmakta ve Özen böylece bütün bir sanat düşüncesinin temeli olan hayal kavramını bilinçli olarak ikinci plana almaktadır. Bu olgu en fazla “Hüzünlü Bir Tanışma”da görülür. Yazar gerçek bir tanışmayı öykü konusuna dönüştürerek öykülerin hayal ile gerçeklik arasında, giderek gerçek bile olabileceğini göstermektedir.

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse Özen’in öykülerinde öne çıkan unsurlardan ilki sözcülerin geniş bir perspektiften kullanımıyla alakalıdır. Bu husus hem gündelik hayatta insanların sıklıkla karşılaşmadığı kelimeler hem de argo ifadelerle yapılır. Özen’in öykülerinde dikkat çeken ikinci husus, tabiattaki değişimlerle insan ruhundaki değişimler arasında ilişkiler kurulmasıdır. Mekânlar ve karakterler tabiattaki anlık değişimlere uygun olarak hayal edilir yazar tarafından. Özen’in öykülerindeki üçüncü özellik temalardaki çeşitliliğe yöneliktir.

Bu temalarda tasavvuftan kadın erkek ilişkilerine, serserilik/serkeşlik kültüründen fiziki ve hayali olan karşılaştırmasına kadar belirli bir çeşitlilik olmakla beraber, merkezi rol yalnızlık kavramına verilir. Son olarak Özen, öykünün imkânlarını genişletme yoluna gitmekte, hayal ve gerçek arasında ayrımlar yaparak bazı öykülerini hayal ve gerçeklik arasında inşa etmektedir. Genelde yazı meselesinin, özelde ise öykü yazma uğraşının nitelikli ve uzun soluklu bir işçilik gerektirdiği hatıra getirilirse, Özen’in de öykülerini bu ciddiyet çerçevesinde kurguladığı ifade edilebilir.