İnsan kendine de iyi gelir
Sıradan insanların yaşantısından çıkardığı gözlemleri öykülerine taşıyan, ayrıntıları ustalıkla işleyen Ahmet Büke, öykücülüğümüze yeni bir nefes getirmeyi başarıyor.
Çağdaş edebiyatımızın öykü yazarlarından Ahmet Büke’nin, ON8 Blog’daki “Sosyal Ayrıntılar Ansiklopedisi”nde yayımlanan ve yeni öykülerinden oluşan “İnsan Kendine de İyi Gelir” adlı son öykü toplamı ON8 Kitap etiketiyle yayımlandı.
Kitapta, birbirine görünmeden bağlanan otuz sekiz kısa öykü yer alıyor. Sıradan insanların yaşantısından çıkardığı gözlemleri öykülerine taşıyan, ayrıntıları ustalıkla işleyen Ahmet Büke, öykücülüğümüze yeni bir nefes getirmeyi başarıyor. Küçük insanların mahalle aralarındaki yaşamları, yürek burkan bir incelikle Büke’nin satırlarına yansıyor. Bu güzel öyküleri okurken samimi, kendi halinde yaşayan insanların sesini duyacaksınız.
Yakından tanıdığı, iyi bildiği çevrelerin hikâyelerini anlatırken kendine özgü, zaman zaman edebi meddahlık olarak da değerlendirebileceğimiz espri dolu bir dil kullanıyor. Sözü uzatmaması, neyi nasıl söyleyeceğini çok iyi biliyor olması, yazarla sohbet ediyormuş hissi oluşturuyor okuyucuda. Öykülerinin kısalığı, dilinin olabildiği ölçüde yalın ve yoğunlaştırılmış olması, sorunlara yaklaşma açısı daha insani bir dünyanın kapılarını aralıyor okuyucuya. Giriftlikten uzak anlatımı ve kelimeleri öncelikle asal anlamlarıyla kullanması sadeliğinin temel taşlarını oluşturuyor.
Genel yargı ilk öykü kitabından bu yana hayatı, hayatın ta kendisini yazdığı yönündedir Büke’nin. Kimilerince Kafkaesk yapıda yazıyor şeklinde değerlendirilen yazar, bu işi Kafka’dan farklı olarak “tereyağından kıl çeker gibi” yapıyor diyebiliriz. Onun öykülerini bir heykeltıraşın, taşın içine saklanmış anlamı ortaya çıkarmasına benzetebiliriz; aslında hep orda vardı keşfedilmek için mahir bir elin yardımını bekliyordu.
Öykülerin geneline; kurgu-gerçeklik, bilinç-bilinçaltı unsurlarının hâkim olduğunu görüyoruz. Hayatın olağan akışı içinde dikkat çekmeyecek ayrıntılardan kendine has bir öykü evreni yaratıyor: Varlığından şüpheye düştüğünüz “Bandini”, “Dev-Genç Suzi”, “Mahallenin En Güzel Kelimesi: Müjde”… Bolca ironi kattığı öyküleri onun anlatımını farklı kılıyor. Bir çırpıda okuyabileceğiniz bu öykülerde tıpkı yaşam gibi acılar, hüzünler ve sevinçler bir arada. Toplumsal ve siyasal anlamda komik trajiği güçlendirmek için değil, onu anlamsız kılmak için kabul ve değerleri farklı bir atmosferde ele aldığını görüyoruz bu kitapta.
Tanıdığı, bildiği insanları konuk ediyor öykülerine: “dede ve babaanne”, yan komşu “Arap Hatçam Teyze”,Bakkal Nihat, Akile Teyze” vb. müstesna karakterler… İçinde hayat bulduğumuz, hayatımızı bulduğumuz mahalle, herkesin başına gelebilecek olağan fakat sıradan olmayan bir anlatımla değer kazanan yaşanmışlıklar… Mahalle aralarına sıkışmış olsa da gündelik yaşamın tarihe tanıklık eden ayrıntılarını işleyen öyküleri bize bizi anlatıyor bazen şaşırtarak bazen gülümseterek. Okudukça biz çıkıyoruz ortaya ve kahramanlarla doğal olarak yakın duygu bağları kurabiliyoruz.
Hayvanların, bitkilerin, duyguların ve şeylerin kişileştirilmesine bazı öykülerde tanık olabilirsiniz. Örneğin “Beşer Şaşar” öyküsünde ‘Şadi’ adını verdiği bir eşeğin dramından bahseder sevimli bir şekilde:
“Ertesi sabah kapı çalındı. İndim, baktım Şadi imiş. ‘İnsana güvenim kalmadı benim. Bu kıtlık geçeceğe de benzemiyor. Ben gidiyorum, hakkını helal et.’ dedi.
Zaman zaman siyasi yaşanmışlıkların yanlışlığına, bugün dahi içinde bulunmaktan kurtulamadığımız bürokratik akıl tutulmalarına adeta tarihe not düşer gibi ışık tutar öykülerinde. “Hakikatin Z. Hali” adlı öyküsünde ironi ve zarafeti ustaca kullanarak, girmemesi gereken yerlere giren, okumaması gereken dosyaları okuyan “Z.” adlı fare imgeleminde bir tenakuzu işaret eder inceden inceye:
“Sonraki günler Z.’ nin kemirdiği diğer sayfalardan kalan harfleri ve kelime parçalarını birleştirmekle geçti. Bir sürü isim ve yer tarifi vardı. Misal: ‘A…B… / sorguda öldü/ Altındağ Yahudi mezarlığı 235. Parsele gömülü’”
Bazı öykülerinde insanı yoksulluk, işsizlik gibi temalar çerçevesinde anlatır. Anlatılanlar yüreğimizi burkan, boğazımızı düğümleyen şeyler bile olsa, “hayatın gerçekleri bunlar” şeklinde düşünmememize engel olmayan bir tona sahiptir.
“Bir tencere kuru fasulye bir sarayın hazinesinden daha kıymetliydi o gece.” (Bazan İyi Doyarız).
Kitapta yer alan öykülerin genelinde çocukluk önemli bir altyapı kaynağıdır; hayaller, beklentiler geçmişe ait olduğu kadar bugüne de aittir. Büyüklerin dünyasına çocuk bakışı, yaşanmışlıkların bilinçaltındaki muhafazası ve yorumlanışı iyi bir beslenme kaynağıdır yazar için ve anlatıcı bir çocuktur bu tür öykülerinde:
“Dedem çok üzülürdü, babaannem de ayıplardı. O yüzden kendimi öldürmeyi aklımdan çıkardım.” (Hepimiz için Bandini).
Kitabın sonlarına doğru “Mahallenin Düşsel Varlıkları” parantezinde ele aldığı beş öykü, baştan beri inceden devam eden ironinin tavan yaptığı bölüm olarak değerlendirilebilir. Olağan dışılıkları, olağanmış gibi gösteren anlatımı, masal ya da fantastik türü öteleyerek farklı bir tarza bürünür bu öykülerde:
“Öteki peynir kurtlarının aksine iriceydi. Apalaktı ve arada gülümsüyordu. ‘Üç hakkın var, dile benden ne dilersen ‘dedi.” (Kurt Seyit).
Öykülerinde ele aldığı argümanlar itibariyle evrensel bir duruş sergileyen Ahmet Büke, kendine özgünlüğü ve duyarlı anlatımıyla bu kitapta da okuru kendine çekmeyi başaracağa benziyor.
- Yetişkinlere boyama kitabı satıyorlar, her yerde satıyorlar, yığınla satıyorlar inanabiliyor musunuz? Orta sınıf çıldırdı beyler bayanlar. Boyalarla imanımızı çaldılar. (AE)