Holden'in hikâyesi
Bir yayınevi kursam yayımlayacak bir sürü iyi kitap bulabileceğimi biliyordum. Uzun süredir yerli yazarların metinleri üzerinde çalışmamıştım. Tekrardan, Türkçe yazılmış romanlar, öyküler üzerinde çalışmak iyi olur diye düşündüm. O gece yeni bir yayınevi kurmaya karar verdim. Aklıma gelen ilk isimler berbattı. Ertesi gün doğru ismi buldum. Holden. Baran Güzel'e Holden'in hikâyesini sorduk:
Holden'i altı günde kurduk, yedinci gün kitap yayımladık. 2013 yılında Mimar Sinan Edebiyat'ı kazandım. İki yıl boyunca sayısız yayınevine editörlük başvurusu yaptım. Dönüş yapan olmayınca, geçinmek için gerekli parayı garsonluk yaparak kazanmaya başladım. Kadıköy'de, Maltepe'de, Bebek'te çeşitli barlarda, restoranlarda çalıştım. Bir yandan günde on saat çalışıyor, bir yandan okula gidiyor, bir yandan da öykü yazıyordum. 2015 yılında bir şey oldu. Dedalus Kitap'ta işe girdim. Yayınevinin sahibi, hiç parası olmadığını ama birine ihtiyacı olduğunu söyledi. Biraz birikmiş param vardı kabul ettim. O gün bugündür yayıncılık sektöründeyim. Orada çalışırken birçok kişiden editörlüğün inceliklerini öğrendim.
2017'de babam ölene kadar kendi yayınevimi kurmak gibi bir planım yoktu. Görev insanı olduğumu düşünüyordum. İşimi hakkıyla yapıp bana reva görülen ücretlere razı oluyordum. Bir sorunum yoktu bununla. Daha yaşımız kaç ya, diye düşünüyordum. Babam öldükten sonra bir şey oldu. Bunu ajitasyon için anlatmıyorum. Hatta şu an çırılçıplak hissediyorum kendimi. Tek yüküm zihnimdi o güne kadar. Sonra kardeşlerimin sorumluluğu bindi üzerime. Annemin. En büyük desteğimi kaybettiğim yetmezmiş gibi kendimi bir desteğe dönüşmüş buldum. Yayınevi kurmak yeni bir geçim kapısı olabilir diye düşündüm.
Sedat Demir'le birlikte Gerekli Kitaplar'ı kurduk. Biyografi kitapları bastık bir yıl boyunca. Sonra Demir ayrılmak istedi, bir miktar borcu kabul etmem karşılığında yayınevini bana devretti. Tek başıma devam ettim. Vergi yükü altında ezildim. Uykularım kaçtı, saçlarım döküldü. Devam ettim. Bir iki kitap daha. Ufaktan öğreniyordum işi ama yeni kitap basacak para bulamıyordum. Bu arada Dedalus'tan da ayrılmıştım. Kafkaokur Dergisi'nde yayın danışmanlığı, Konu Kitap'ta editörlük yapıyordum. Birkaç yayınevine dışarıdan destek veriyor, ön okumalar, son okumalar, geliştirici editörlükler yapıyordum. Vergi ödüyordum para buldukça. Kiramı falan.
Eğer yoksulsanız, aileden uzakta yaşamanın bazı zorlukları var. İnsan kendini hiçbir zaman güvende hissetmiyor. En ufak bir tökezlemede kiranızı ödeyemez duruma gelirsiniz, birkaç aylık işsiz kalsanız evinizi kaybedersiniz. Ben bu korkuyu alıp anksiyeteye dönüştürdüm. Anksiyeteyi de Holden'e. Hayatımdaki belirsizlikleri ortadan kaldırmalıydım, kovulma ihtimalimin olmadığı bir iş yapmalıydım. Kendi işimi. 2020 yılının Aralık ayıydı. (O sıralar Konu Kitap'ta editör olarak çalışıyordum. 43 bin lira borcum vardı.)
Kitapyurdu'nun yayınevlerinin matbaa, depo gibi giderleri peşin ödemeden kitap yayımlayabileceği bir sistemi olduğunu öğrendim. Hemen kalkıp bir sigara yaktım. Vay be dedim. Güzel iş. Yayınevi bulmakta zorlanan ya da yayıncısından memnun olmayan bir sürü arkadaşım vardı. Örneğin Sefa Kaplan'ın tüm kitapları derli toplu yayımlanmalıydı. Bir yayınevi kursam yayımlayacak bir sürü iyi kitap bulabileceğimi biliyordum. Uzun süredir yerli yazarların metinleri üzerinde çalışmamıştım. Tekrardan, Türkçe yazılmış romanlar, öyküler üzerinde çalışmak iyi olur diye düşündüm. (Sigara içiyordum hâlâ.) O gece yeni bir yayınevi kurmaya karar verdim. Aklıma gelen ilk isimler berbattı. Ertesi gün doğru ismi buldum. Holden. Kolumda dövmesi bile var. Avcı şapkalı bir çocuk. O şapkayı da logo yaptık. Mis gibi oldu. Evrak işlerini hallettim hemen. Epeydir basmak istediğim, hazırda bekleyen bir kitap vardı. Hızlıca baskıya hazırladım onu. Sevgilim, Deniz Tugay sayfa tasarımcısı olarak çalışıyor. Onun çok yardımı dokundu. İlk kitabımızı böyle yayımlamış olduk. Bir haftada.
Ardından dört başlık belirledik hemen. Roman, öykü, şiir ve kurgu dışı. Yazar arkadaşlarımla iletişime geçtim, önceden varlığını bildiğim dosyalarını istemeye başladım. Kapaklar için Barış Şehri, Merve Yiğit, Nazlı Tancı, Kibele Yarman, Ömer Faruk Yıldız gibi usta isimlerle çalıştık. Sayfa tasarımlarını Deniz Tugay yaptı. Kitapların çoğunu kendim okudum çünkü birilerine editörlük ücreti verecek param yoktu başlarda. Yine de şiir kitapları için Murat Çelik'ten yardım aldım. Diğer kitaplara gelince, bazen Yağmur Yavaş Aydın'dan, bazen de Utku Yıldırım'dan bana destek olmalarını istedim. Sonuç olarak birçok insanın emek verdiği, çok tatlı yazarların kitaplarını yayımladığımız bir yayınevi ortaya çıktı. Holden.
Her kitap için kılı kırk yardık. Elimizden geldiğince mükemmeli yakalamaya çalıştık. (Saçlarım yine döküldü, serum şeklinde satılan vitaminlerden bir karışım yapıp haftada iki kere saçlarıma sürmeye başlayınca dökülme durdu.) Hepsinin tanıtımı için elimdeki bütün olanakları kullandım. Kitapçıları, dağıtım firmalarını gezdim. Bültenler yolladı. Eşe dosta, ele, röportajlar, tanıtım yazıları için yalvardım. Bundan gocunmadım. Bazı kitaplar beklediğimizden fazla sattı, bazıları ise beklediğimizden az. Olsun, bereket versin. Bir yılda 26 kitap yayımladık. 300'ün üzerinde dosya başvurusu aldık. Yeni kitaplar hazırlamaya başladık, yeni yazarlar keşfediyoruz. Bir yayınevinin oluşum süreci beş yıldan önce tamamlanmaz derler. Kaldı dört yıl. 2026'da hâlâ Holden diye bir yayınevi varsa başardık demektir. Tabii bunu bir başarı olarak görmek isterseniz.