Hız çağında 'olay' yerine 'durum'u tercih etmek
Sessizlik ve suskunluk (ikisi aynı şey değil) öykülerin genel atmosferini oluşturuyor. Karakterler bazen bilinmez bir nedenle bazen de bilinçli bir tercihle bu limanlara sığınıyorlar.
Bir türlü yanına varmadığı, çatallanan yollarda izlerini birbirine karıştırdığı hikâyenin içinde bizi öyle ir dolaştırır ki, bir an, ayrıntıların içinde boğulacağımızı hisseder, sonra da acaba hikâye diye anlatmak istediği bu ayrıntılar mıydı, ayrıntılar olmazsa hikâye de olmaz mı diye düşünmeye başlarız. Bu ifade Döngel Dünya kitabındaki “Üç İyidir” isimli öyküden. Ethem Baran’ın bir karakter için yaptığı tespiti onun öykülerini anlamak için kullanabiliriz. Çünkü Ethem Baran olaydan, kurgudan, anlatıdan daha çok ayrıntılar üzerine yoğunlaşıyor. Ayrıntılar öykünün sonunda birleşip bir üst kurmacaya dönüşmüyor. Yazar belki de bilinçli bir tercih ile okuyucuya birçok ayrıntı sunduktan sonra aslında hikâyesinin de olduğunu gösterircesine son birkaç paragrafta hikâyeyi anlatıveriyor. Hikâyeler de yabana atılacak cinsten değil.
Güvercinseverleri birbirine düşüren İstanbullu bir güvercin, kadın kuaföründe çıraklık yapıp pavyondaki bir kadına peruk götüren küçük çırak, çok şey anlatıp hiçbir şey anlatmayan, kaytarmak ve kaynatmakla meşhur, ihtiyarlığında asker celbi gelen dede, yağmurdan kaçarken tanıdık bir terzinin dükkânına sığınınca önce meyhaneye oradan pavyona götürülen üniversite öğrencisi genç, Yeşilçam filmlerinde Türkan Şoray’a âşık olan gencin hayalleri güzel hikâyeler. Kendi kasabasına söyleşi ve imza için çağrılan yazarın başına gelenler de ironik bir hikâyenin konusu. Sessizlik ve suskunluk (ikisi aynı şey değil) öykülerin genel atmosferini oluşturuyor. Karakterler bazen bilinmez bir nedenle bazen de bilinçli bir tercihle bu limanlara sığınıyorlar. “Sıradan” insanların “sıradan” hikâyelerini olaylardan çok ayrıntılara ve onların iç dünyalarına eğilerek anlatıyor Ethem Baran. Hız çağında “olay” yerine “durum”u tercih etmek anlaşılabilir.